"Saçmalama," dedi Tuğçe. "Ondan kurtulmanın tek yolu bu."
"Ayrıca ruhu bile duymayacak, bir ilişkisi olacak." Feyza'nın umarsızca sözlerine göz devirdim.
Planları çok kötüydü. Berbat anlamında söylemiyorum, sahiden kötü kalpli bir plandı. Alperen ile konuşmalarımızın her detayını belge olarak çıkartıp olayı açıklayan küçük bir not eşliğinde Dilek'in sırasına koymak. Durumu sanırım bu şekilde açıklayabilirim. Önceden hoşlandığımı söylediğim çocuğun yanına şimdi o benden hoşlanıyorken başkasını koymak fazlasıyla iğrenç bir hareketti. Bunu yapmak istemiyordum.
"Yaparsak pişman olurum," dedim.
"Neden? Alperen'i kaybedeceğin için mi?"
"Hayır," diye atıldım Tuğçe'nin sorusuna. "Onu kandıracağım, kötü bir şey değil mi bu?"
"Yoo," deyiverdi Feyza. "Hem Dilek mutlu olacak hem de Alperen sensiz kalmamış olacak."
"Ben yapamam. Onun bana hiç kötülüğü dokunmamışken onu kandıramam."
"Of Büşra," deyip telefonumu elimden aldı. Şifreyi bildiği için WhatsApp'ı kolayca açtı ve Alperen'in sohbetine girdi. Sohbeti dışa aktarıp belge oluşturduğunda cihazı bana geri verdi. Ben sadece izledim. Yani planlarına ortak oldum. Kendimden utanmıştım.
"İşte oldu!" dedi Tuğçe sevinçle küçük çaplı bir alkış tutarak.
"Neden ısrarcı davranıyorsunuz?" diye sordum. "Ben size Alperen'den kurtulmak istediğimi söylemedim ki."
Feyza omuz silkti. "Evet söylemedin. Ama Ayaz'ı istediğini söyledin."
Gözlerim açıldı. "Ne?"
"Hayatım boş ver bu Otobüs ve sosyal medya sapığını. Bak burada kanlı canlı gül gibi Ayaz Savcı var."
"Nereden çıkarıyorsunuz Ayaz'dan hoşlandığımı?"
"Süryani şarabım... Biz her şeyin farkındayız."
Feyza'da gizli bir şey söylermişçesine kısık sesle bana doğruldu. "Evet, Böşra. Farkındayız."
Onu taklit ettim. "Neyin farkındasınız."
İşaret parmağını dudaklarıma bastırdı. Tiyatroda mıyız? "Şşş... Biz her şeyi halledeceğiz küçük kız."
Bugünün nasıl geçtiğini bilmiyorum. Birkaç ikram, dedikodu ve gülüşme. Hatırladığım şeyler bunlar. Alperen hâlâ cevap vermedi. Bu bilgi telefonu uzun zaman elime almama rağmen aklımdaydı. Bu yüzden gece uyumakta zorlandım ama sonunda başarabilmiş tim.
Sabah yatağımda yatıyorken onun profiline girmek için telefonu elime aldım. Profili gitmişti. Beni engellediğini sanmıyordum. Numaramı silmiş olmalıydı. Ya da her neyse işte.
Okula gittiğimde Emir'in yanına oturdum. Feyza ve Tuğçe'nin çantaları sırada olmasına rağmen burada değillerdi. Nereye gittiklerini tahmin edebiliyordum.
"Neredeler?" diye sordum Emir'e.
"İşleri varmış. Gelince anlatırız, dediler." Bana daha derinden baktı. "Sen iyi misin amcamın oğlu?"
Güldüm. "İyiyim."
Ayaz geldiğinde onu Feyza ve Tuğçe takip etti. Arkadaşlarım diye demiyorum suratlarında şeytani mi şeytani sevimli bir gülümseme vardı. İkisi nasıl oluyor, demeyin. Gerçi demezsiniz, arkadaşınız varsa tabii. Yoksa bile ben olurum problem etmeyin. Of ne diyorum, heyecandan çenem düştü, bir saniye.
Mararlababa mererleberbe. Mırırlıbırbı mirirlibirbi. Mororloborbo mörörlöbörbö. Doğru böyle miydi? Tamam şimdi sakinim, evet. Öhm.
"Hallettik." Tuğçe'nin lafının akabinde Emir ve Ayaz kaşlarını çattı.
"Ne işiymiş bu?" dedi Emir.
"Otobüs'ü perona park ettik."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EROS SUS, OKU AT (Yarı Texting)
HumorSiz: Ben sormadan bana hesap verdin. Siz: Bana aşıksın diyebilir miyiz? Otobüs: Seni sevdim aslında. Otobüs: Ama bacım olarak diyebilir miyiz? Siz: Bacı mı? Siz: Hayatımda duyduğum en ağır küfürdü biliyor musun? Mesajı yazıp kitabımı kucağıma yerleş...