-2-

319 40 9
                                    

Sessizce odadan çıktıktan sonra Yongbok'u geri koğuşuna bıraktılar. Akşam olmuştu ve çoğu kişi yemek yedikten sonra biraz sohbet edip uyumuştu. Yongbok yine uyuyamıyordu, yatağında uzanmış duvarları izliyordu. Birkaç gündür hiçbir şey yemiyordu. Genelde zaten yemek yemezdi, ama bu günlerde gerçekten hiçbir şey yememişti.

Yatağında doğrulup etrafa baktı. Yukarıdaki küçük boşluktan ay ışığı vuruyordu, çekirgelerin sesi ve kuşların sesi dışında bir ses yoktu. Yongbok yavaşça ayağa kalıp tuvalete yürüdü, kapıyı açıp içeri girdi. Kapının bir kilidi olmadığı için burada işini halletmesi çok zordu.

Ellerini fayansa dayayıp kendine baktı. Derin bir iç çekti isterdim, dedi kendi kendine bende onlar gibi konuşmak bende isterdim, diye düşündü. Ağzını açıp ses çıkartmayın denedi, fakat onu bir şey engelliyordu. Konuşmaya, sesinin çıkmasından korkuyordu. Belkide geçmişin yaraları hala kapanmıyor, kanıyordur.

Bir anda Yongbok'un karşısında çocukluğu belirdi. Arkasında babası ve annesi vardı, babası ona bağırıyordu;

Yongbok odasında saklanıyordu. Babası yine içki içip eve gelmişti, aşağı katta Yongbok'un annesiyle kavga etmeye başladılar. İkiside bağırıyordu, Yongbok ellerini kulaklarıma bastırmıştı. Sonra alt katta adı yankılandı, Yongbok koşarak alt kata indi. Gördükleri ile bağırmaya başladı, annesinin kanlar içindeki bedeni yerdeydi. Babası elindeki bıçağı Yongbok'a doğrulttu sus, dedi ona sus ve asla konuşma yoksa seninde sonun böyle olur, diye bağırdı babası. Yongbok'un yanına koşup saçlarını tuttu. Yongbok bağırdı, yardım diledi ama onu kimse duymadı. Babası onu kucağına alıp bodrum katına götürdü. Kapıyı açıp onu yere savurdu eğer,  dedi bağırarak eğer bir kelime daha konuşursan seni öldürür ve cesedini yok ederim bir mezarın bile olmaz yaparım bunu, diye bağırdı ve çıkıp gitti. O günden sonra Yongbok tek kelime dahi etmedi, konuşmadı. Seneler sonra gerçekten istesede konuşamamaya başladı. İşaret dilini gizli gizli öğrendi. O gün son gündü.

Yongbok kapı sertçe açıldığında irkilerek kapıya döndü. Dolan gözlerini hızlıca sildi, içeriye giren oda arkadaşı ona baktı "Ne yapıyorsun burada? Bu saatte?" Yongbok kafasını salladı "Hiçbir şey. Tuvalete çıktım."

Ama biliyordu, onu anlayamazdi "Seni anlamıyorum! Ah pardon, konuşamıyodun değil mi? Vah ne yazık!" Yongbok'un üzerine yürümeye başladı. Yongbok geriye doğru gitti. Oda arkadaşı iyice yaklaştı "Acınası durumdasın! Bak bakalım, burada kimse yok. Sana kimse yardım edemez! Bağırmaya gücün yok, yardım isteyemezsin! Ah ne kötü!" Dediği gibi Yongbok'un karına dizini vurduğunda Yongbok öne doğru büküldü. Ellerini karına bastırdı. Bağırmaya çalıştı.

Sonra vermesine bir yumruk yedi, bir kaç tane tokat... Burnunun kanamaya başladığını hissediyordu, gözlerinden yaşlar alıyordu. Adam onu yakalarindan tutup ayağa kaldırdı. "İste bakım yardımını, nasıl sesini duyacaklar? Duymayacaklar! Acı Çek burada!" Deyip tuvaletten çıktı.

Yongbok duvarda sürtünerek yere düştü. Burnundan durmaksızın akan kanlar ve ağzından akan kanlar etrafı kan gölüne döndürmek üzereydi. Göz yaşları çenesinden boynuna süzüldü, tekrar kendinden nefret etti. Sesinin olmamasından nefret etti.

Sabaha kadar orada kaldı Yongbok. Sabah olunca kalkmaya güç bulamadı, orada kaldı.

Hyunjin Yongbok'un iddanemesini hazırlamak için yine cezaevine sürdü arabasını. Üzerinde siyah pantolon ve siyah boğazlı bir kazak vardı. Onun üzerine kahverengi bir kaban giymişti, saçlarını yine geriye taramış ortadan ikiye ayırmıştı.

Cezaevine geldiğinde arabasını park edip arabadan indi. Onu görünce garidyan kapıyı açtı. İçeri girip hızla Yongbok'un kovuşturma gitti, koğuşun önündeki garidyanda kapıyı açmasını söyledi. Kapı açıldıktan sonra içeri girdi, mahkûmlar onu görünce ayağa kalktı. Bir tanesi savcının yanına geldi. "Yongbok nerede?" Diye sordu savcı. Herkes birbirine baktı, "Bilmiyorum, bugün hiç görmedim." Diye cevapladı adam. Hyunjin ona omuz atıp içeri girdi "Nerede?" Diye sordu, başı önüne eğik adama.

Adam cevap vermedi, Hyunjin koğuştakilere bir bakış attı. Sonra tuvalete yöneldiğinde adam bağırdı "Savcım! Nerde biliyorum." Hyunjin ona döndü, gardiyan ile bakışip oda tuvalete bakmasını söyledi. Gariyan içeri girdi Hyunjin adama döndü "Nerede?" Adam yutkundu, ağzını açtıhi sırada gariyan bağırdı "Mahkûm Lee Yongbok burada!" Deyip onu oradan çıkarttı. Hyunjin onlara döndü.

Yongbok adamin koluna gitmis zar zor ayakta duruyordu. Hala burnundan ve ağzından kan damlıyordu Hyunjin hışımla adama döndü "Kim yaptı?" Diye bağırdı "Sen mi yaptın? Söylesene! Konuşamayan birinin sana zararı neydi? Neden yaptın bunu ona! Haline baksana! Sen mi yaptın!" Adam başıni salladı. "Evet, ben yaptim. Ne yapabilirsiniz?" Hyunjin adama yaklaşıp çenesini kaldırdı "Beyefendiye üç hafta hücre hapsi verelim."

"Anca gücünüz buna y-"

"Dört hafta oldu."

"Ooo, çok hoş." Diye söylendi adam

"Beyefendiye iki ay hücre hapsi artı su dışında yemek yok. Karanlık bir hücrede kalacak."

"Savcım, y-"

"Her konuştuğunda cezan artıyor farkında mısın? Bence sus." Dedi Hyunjin. Daha sonra gariyanin yanına gitti "Rehive götürelim onu." Dedi ve koğuştan çıktı. Gariyan ve Yongbok çıktığında Yongbok sendeledi. Hyunjin Yongbok'un koluna girdi "Düşeceksin..." Yongbok kafasını kaldırıp Hyunjin'e baktı, teşekkür ederim anlamında kafasını salladı. Hyunjin ilk kez ona gülümsedi. "Gerisi ben hallederim." Dedi garidyana. Gardiyan kafasını salladı.

Mesleği, ona diyecekleri, şuan yaptığı umrunda değildi. Ona gerçekten dokunmak istiyordu, ve şuan çok mutluydu.

Yongbok, Hyunjin ona dokunduğu için çok heyecanlandı. Kalbi yerinden çıkacak gibi atıyordu, sanırım ona karşı bir şeyler hissediyordu. Bunun için erken olabilirdi belkide, ama olmuştu işte. O birkaç gündür ona karşı bir şeyler hissediyordu.

Fakat Hyunjin Yongbok'tan dört aydır hoşlanıyordu.

~~~~~~~~~~~~

SLEAMMMMMM

YODUM YAPMAYİ UNUTMAYALİMMMM

Bölüm aticam deyip atmamazlik serefsizliktir

HEPİNİZİE İYİ YİLLAR OPTUMMMMMM

Diskas/HyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin