Zihnim şehrin tüm kaosu, insanların gürültüleri ve kendi aralarındaki konuşmalar ile iç içe geçmişti. Araç kornaları kulaklarımı tırmalıyor gibiydi.Hepsi birbirine karışmış halde, üzerime geliyordu. Başımı kaldırarak gökyüzüne baktım ve yağmur taneleri yüzüme düşmeye başladı. Gözlerimi birkaç saniyeliğine kapatarak bu gürültülerden kaçmaya çalıştım.
Ama ortamın karmaşıklığı o kadar fazlaydı ki, kendimi toparlayamıyordum. Adımlarımı hızlandırarak o seslerden kaçmaya çalıştım. Her adımım da kaldırım taşlarının o kasvetli soğukluğunu ayakkabılarımın altından hissediyordum. Sebebini bilmediğim bir gerginlik yaşıyordum.
Yağmur giderek şiddetini arttırdığında görüş alanım yalnızca sokağın ışıklarındaydı. Islanan çoraplarıma odaklandığım sırada ışık hızıyla önümden geçen bir şey tüm dikkatimi dağıttı.
O neydi?
Bir melek mi? Yoksa bir Şeytan mı?
Kaçamak bir bakış ile arkamı kontrol ettim ve kimseyi göremedim. Bütün bunlar olurken içimdeki huzursuzluk katlanarak devam ediyordu.
O her kimse, bir gölge gibi peşimdeydi sanki. Ondan kaçamıyordum, bu durum adımlarımı hızlandırmama ve kalabalığın içinde kaybolmama sebep oldu.
Ama her köşe başında, her vitrin camında bir çift gözün beni izlediğini hissediyordum.
Tam o anda, biri koluma hafifçe dokundu. Ani bir refleksle döndüğüm de, etrafta kimse yoktu. Kalbim daha da hızlı atmaya başladı, sanki her vuruşuyla içimdeki korkuyu dışarı püskürtüyordu. Saçlarım rüzgarda uçuşurken zaman durmuş gibiydi ve bütün her şeyi yavaş ve ağır bir çekimde izliyor gibiydim. Başka bir dokunuşu daha omzumda hissettiğim de bu çekimden ayrılıp adımlarımı daha çok hızlandırdım, artık neredeyse koşuyordum.
Eve yaklaştığımda, sokak lambasının altında kim olduğunu bilmediğim o kişiyi gördüm. Kısa bir anlığına durdum ve nefesimi düzenlemeye çalıştım.
Çünkü lambanın sarı ışığı altında, duran kişi sadece bir yabancı değildi.
Kanatları, gece kadar karanlıktı. Onlar, zarif ve aynı zamanda güçlü görünüyordu.
Zaman, sanki onun varlığıyla birlikte akmayı bırakmış, tüm evren tek bir ana kilitlenmişti. Gözlerim ona kenetlenmiş, nefes almayı bile unutmuş gibiydim. Ne düşünmeyi ne de hissetmeyi becerebiliyordum.
Sadece ona bakıyordum, tüm varlığım ona odaklanmıştı.
Ona bakmamı emrediyor gibiydi, yaydığı o inanılmaz çekim alanı.
Aniden nefesim kesildi. Bu nasıl mümkün olabilirdi? Kafam karmakarışıktı. Ona bakmaya devam ettiğim sırada korkum daha ağır bastı ve ne yapacağımı bilemeden hızlı adımlarla eve doğru koşmaya başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HÜKÜMSÜZ
RomanceKaranlığın pençesindeki bir melek ile yasak bir kaderi paylaşan melez.