Araba ağır ağır ilerliyordu.
Anna, Leonard ile arka koltukta oturmak istediği için ben Daniel'in yanına oturmak zorunda kalmıştım.
İçimde hafif bir gerginlik vardı, Daniel ile olan bakışmamız beni çok fazla etkilemişti. Leonard ve Anna da uyuduğu için kendimi daha da kötü hissetmeye başlamıştım.
Daniel'in yanına oturmak, onunla baş başa kalmak beni heyecanlandırdığı kadar biraz da tedirgin ediyordu. Ellerimi sıkıca önüme kenetlemiştim ve gözlerimi ön camdan ayırmadan dışarıyı izlemeye çalışıyordum.
Hava, ince bir sis tabakasının ardından zar zor fark edilen bir soğukla doluydu. Arabada dolaşan hafif esinti bile gerilimimizi yatıştırmaya yetmiyordu. Terlemeye başlamıştım. Her nefes alışımda ciğerlerime dolan hava sanki bir çölün kuruluğunu taşıyor gibiydi.
Yolun kenarındaki ağaçlar ve çalılar, Daniel'in hızla kullandığı arabada bulanıklaşırken, gözlerim onun yüzüne kayıyordu. Yüz hatları dikkatle oluşturulmuş bir heykel kadar netti. Güçlü bir çene, hafif çıkık elmacık kemikleri ve dikkatle kısılmış gözleri dikkatimi çekiyordu. Elleri, direksiyonu güçlü ama zarif bir biçimde kavrıyordu.
Ve gözleri aniden benimle buluştu.
Hava bir anda daha da ağırlaştı. Göğsümdeki baskı artıyordu. Ellerim, koltuğun kenarını sıkı sıkı tutarken titriyordu. Aynı anda hem kaçmak hem de bakışlarının içinde kaybolmak istiyordum. Ne yapacağımı bilemez bir haldeydim.
Elini direksiyondan çekip bir anlığına bacağıma doğru götürdü.
Gözlerim ona takılı kalmıştı ve her geçen saniye, bu bakışmanın üzerimdeki etkisi daha da artıyordu. Avuç içlerim terlemişti. Parmaklarımın uçları, koltuğun kenarını sıktığım için beyazlamıştı. Bu basit ama güçlü dokunuşu, içimde büyük bir huzursuzluk yaratmıştı.
Daniel'in gözleri benden ayrıldığında, derin bir nefes aldım. Bir kelime bile söylemeden, o kadar çok şey paylaşmıştı ki benimle, bunu nasıl yaptığını bile bilmiyordum.
Düşüp kaybolmaktan korkuyordum ama aynı zamanda bu tehlikeli hislerin cazibesi beni kendine çekiyordu. Bacağımı tutmayı bırakmıyordu. Kontrolümü kaybetmekten korkuyordum ama aynı zamanda bu akıntıya kapılmak, en çok arzuladığım şey gibi hissettiriyordu.
Hareketleri, sanki seninle ilgilenmiyorum ama merak etme her zaman kontrolüm altındasın der gibiydi.
Onun sıcak dokunuşunu hala hissettiğimde yavaşça kenara kaydım ve eli koltuğa doğru düştü.
Sonunda okulun önüne geldiğimiz de, hızla emniyet kemerimi çözüp arabadan indim. Hızlı adımlarla, odama doğru koştum. Fakat bacaklarım hala titriyordu. İçeri girer girmez kapıyı kapattım ve sırtımı kapıya dayayıp anlamsızca gülümsemeye başladım.
Bunu unutmam imkânsızdı.
Neden, bu kadar güzeldi?
Sanki o tanıdığım kişi. Sanki o hep özlemini duyduğum kişi.
Kapının hafifçe tıklandığını duydum.
Neredeyse bayılacak gibi hissettim.
Kapıyı açmak için tereddüt ediyordum çünkü kim olduğunu tahmin edebiliyordum.
Daniel'in sesi, kapının diğer tarafından geldi.
''Kapıyı açar mısın?''
Duraksadım ama çok beklemeden kapıyı açtım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HÜKÜMSÜZ
RomanceKaranlığın pençesindeki bir melek ile yasak bir kaderi paylaşan melez.