İlk defa elime aldığım kağıda birkaç şey karalamak istedim.
Ben Litavis Clark.
Hayatımın ne zaman bu hale geldiğini tam olarak hatırlamıyorum. Belki de ilk kez Daniel'le karşılaştığım o an, kaderimin karanlık bir yola sapmasına sebep olmuştu. Onunla tanışmadan önce her şey daha basitti, daha normaldi. Ama şimdi her şey o kadar karmaşık ki, içimdeki düğümleri çözmeye çalıştıkça daha da dolanıyorum. Daniel, hayatıma bir fırtına gibi girdi ve o her şeyi yerle bir eden, beni kendimden çalan bir fırtınaydı.
Ona karşı duyduğum bu aşk, hem lanet hem de lütuf gibi bir şeydi. Onunla birlikteyken hissettiğim tutku, beni her şeyden soyutladığı gibi tüm dünyanın da sesini kesiyordu. Ama aynı zamanda, hep bu düşüncelerimin arkasında gizli bir tehlike hissi var. Sanki Daniel'in yanındayken bir uçurumun kenarında yürüyorum ve her an düşebilirim. Bu aşk, bir zincir gibi, ruhuma bağlanmış bir pranga gibi; kaçmak istesem de, onun cazibesi beni geri çekiyor.
Daniel tehlikeli. Bunu biliyorum. Ama onu bırakmak, nefes almayı bırakmak gibi geliyor. Kalbim onunla yanıp tutuşurken, mantığım bana hep kaçmamı söylüyor. Ama nasıl kaçabilirim ki? Onun gözlerine bakmak, karanlık bir ormana adım atmak gibi. Güzelliğiyle büyülenmişken, adım attıkça içeri çekiliyorum ve etrafımı saran gölgelerle kayboluyorum. Onunla geçirdiğim her an, içimdeki bir parça daha yok oluyor. Kendimi, onun ağırlığı altında eziliyor gibi hissediyorum, ama bu acıdan da vazgeçemiyorum.
Ve babam.
Babamın ihanetini öğrendiğimde, dünya başıma yıkılmıştı. O, güvenmek istediğim adam, meğer beni yıllarca bir yalanın içinde yaşatmıştı. Peki Annem?
Annemin amacı neydi? Neden her şey bu kadar karmaşık, bu kadar karanlık?
Ve Anna var birde.
O ihanetin yankıları hala kulaklarımda çınlıyor. Ah, Anna. Kardeşim...
O ihanet ettiğinde, dünyam bir kez daha altüst oldu. Onun bana yaptığı, sadece bir ihanet değildi; aynı zamanda güvenimi, sevgiye olan inancımı da çaldı. Kendimi, boş bir kabuk gibi hissediyorum.
Tüm bu yaşadıklarım, bana gerçekten lanetli olup olmadığımı düşündürüyor. Hayatımda bu kadar çok acı, bu kadar çok ihanet nasıl olabilir? Sanki üzerimde bir lanet var ve bu lanet beni her şeyden mahrum bırakıyor.
Ne sevgi, ne güven, ne de huzur... Hiçbirine sahip olamıyorum. İçimdeki bu karanlık, beni yutmak üzere.
İçimdeki bu karmaşaya rağmen, bazen tek kaçış yolumun Elly olduğunu düşünüyordum. Onunla dışarıda buluşmaya karar verdim ve hızlıca hazırlanarak okuldan ayrıldım.
Son yaşanılan şeyler sonra biraz durgundu ve bu çok normaldi. Onu bilmediği bir dünyanın içine atmıştım ve bunlarla tek başına savaşmasını istemiyordum.
Kahvemizi içerken, Elly'e döndüm.
''Balodan sonra hiç konuşamadık, nasılsın?''
''Nasıl olabilirim ki? Kendimi pek iyi hissettiğim söylenemez.'' dedi uzaklara bakarak.
''Bunlarla karşılaşmanı istemezdim, gerçekten.'' diyerek eline uzandım.
Bakışlarını bana çevirerek tebessüm etti.
''Senin bir suçun yok.''
Elly ile vedalaşmamızın ardından, kalbimde ağır bir yük gibi asılı kalan sorularla baş başa kaldım. İçimdeki tüm duygularım, düşündüğümden çok daha derinlere kök salmıştı. Kendimi ormanın derinliklerine çekmek yerine, okulun soğukluğuna doğru yürümeye karar verdim. Yalnız kalıp düşünmem gerekiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HÜKÜMSÜZ
RomanceKaranlığın pençesindeki bir melek ile yasak bir kaderi paylaşan melez.