YAZAR'IN ANLATIMIYLA...
Bazen bazı anlar vardır, ölmeyiz ama öldüğümüzü hissettiğimiz anlar. O anlar genelde bizi kendimize getirir bazense bizi kendimizden götürür. Şimdi çevrene bir bakın, gitmem diyen kaç kişi kaldı yanında, hiç mi? O zaman sor kendine onun gidişi seni kendine mi getirdi, kendinden mi götürdü? Çoğumuzu geçte olsa kendisine getirir.
Hande kendine erken gelmişti fakat atlatması uzun sürmüştü.
Bir cenaze töreninde ağaçların arkasında duran biri... Siyah gözlüklerine uyumlu kırmızı bir ruj, siyah bir palto, saçlarını kapatan paltosu ve kıyafetleri ile aynı rengi taşıyan bir şapka. O ağacın arkasında siyahlar içinde üstündeki taşıdığı tek renk olan kırmızı dudaklarıyla kendi cenaze törenini izleyen Hande.
Hande bugün o toprağın altına kendi girmiyordu fakat onu güçsüzleştiren ne varsa bugün o toprağın altına giriyordu.
Daha fazla izlememin bir mantığı yok diye düşünerek, cenaze toprağın altına koyulurken arkasını dönüp yavaş hareketlerle yürümeye başladı Hande.
HANDE'NİN AĞZINDAN...
Belki de bazı şeyleri geçmişte bırakmamız için oraya geri dönmemiz gerekiyordu.
Bu düşünceyle aklıma tek bir şey geldi.
Eski telefonum.
İki sene önce kullandığım fakat ailemin ölümüyle beraber kullanmayı bırakıp yeni telefona geçmeye karar verdikten sonra bu telefonun içinde kim varsa hayatımdan silmiştim, ya da ben öyle sanmıştım.
Arabanın basamağına adım attıktan bir iki adım sonra koltuklardan birine oturmuş, eski telefonumu elime almıştım. Madem her şeyi geçmişte bırakmak istiyordum o zaman yıldızlı mesajlara bir göz atmam lazımdı bunun için de telefonu açmam.
Telefonumun açılmasını beklerken yanımda hissettiğim hareketlilikle başımı o tarafa doğru çevirdim.
"Sonunda şu telefonu açmaya cesaret edebildin demek." Tahmin ettiğiniz üzere bu sesin sahibi Meriç'ti.
"Cesaretim hep vardı da gururuma yediremiyordum."
Telefonum açıldığına dair bana titreşim gönderirken bakışlarımı Meriç'ten çekip telefonuma indirdim.
Telefonum açılır açılmaz bildirimler ve eski cevapsız çağrılar yüzünden ekranım donmuştu.
Gözlerim şokla açılırken Meriç'in sesini duydum.
"Oha anasına satayım oha. Görünüşe göre baya sevenin varmış."
"He he ne demezsin hepsini toplasak iki elin parmak sayısını geçmez."
"Ee bu çağrılar mesajlar ne o zaman?"
"Bilmem, hep böylelerdi fakat nereden haberleri oldu kestiremiyorum."
"Anladım."
Telefonun kendine gelmesiyle bakışlarım telefona indi. Şifremi hala dün gibi hatırladığım için bir hızla şifremi girdim, ardından cevapsız çağrılara tek tek bakmaya başladım.
Çoğu Can'dandı. Nedense hiç şaşırmamıştım, ailemin öldüğü için değil de engellediğim ve bela okuduğum için aradığına fazlasıyla emindim.
İki üç arama okuldakilerdendi, Can'dan sonra en çok arayanlar ise çocukluk arkadaşlarım ve en yakın erkek arkadaşımdı, geriye kalanlar ise akrabalarımdan kalan çağrılardandı. Gerisinden de medet umduğum beklenmezdi zaten.
Önümde duran bilgisayarımı kucağıma alıp açılmasını bekledim. Kısa sürede açılan bilgisayarıma USB kablosunun bir ucu taktım, diğer ucu ise telefona takılabilir uçlardan olduğu için telefonuma geçirip parmaklarımı bilgisayarın klavyesinin üstünde gezdirmeye başladım. Gönderilen mesajlara bakmak için internetimi açmam veya Wİ-Fİ ile bir yere bağlanmam gerekiyordu fakat yazılım atmadan direk internete bağlansaydım karşı tarafın gönderdiği mesajlar çift tik veya görüldü olacaktı ki bu da telefonumu açtığım göstergesiydi. Bilgisayardan telefonuma attığım yazılıp sayesinde internete bağlansam bile mesajlar çift tik ve görüldü olmayacaktı, telefonum iki senedir kapalıydı daha da birinin yazacağını düşünmüyordum fakat yine de işimi riske atamazdım sonuçta beni ölü sanıyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYBOLMUŞ RUHLAR(YARI TEXTİNG)
RandomBir insanın hayatı tek bir günde değişebilir mi? değişiyormuş. Benim hayatım tek bir günde değişti, o bir günde ailem öldürüldü, başka şehire taşınmak zorunda kaldım. Yaşadığım şehir değişti, ismim değişti, annem-babam değişti ama en önemlisi karakt...