11.Bölüm ..

155 7 0
                                    


...

Aşık olmak kötü birşey miydi, ya da ne bilim sevdiğine sevdiğini söylemek kötü bir şey miydi? Aşık olan korkak mıydı?
Aşk gerçekten korkakların işi miydi?

Aşk hakkında hiçbir fikrim yoktu. Nasıl birşey olduğunu bile bilmiyordum. Sadece söylentileri biliyordum. Ama şimdi bir fikrim vardı.
Aşk hissetmekti her ne olursa olsun sevdiğini yanında hissetmekti.
Evet, yanında olduğunu hissetmekti aşk. Ne kadar uzakta olursa olsun onu kalbinde hissedebilmekti aşk. Birbirini anlamaktı aşk! anlayabilmekti...
Birbirinizin yaralarını sarmaktı aşk, sevdiğine sarılabilmekti, onun kokusunda kendini Cennet'te hissetmekti aşk, gözlerine aşık olmaktı, gülüşüne aşık olmaktı. Aşkın bir sürü tanımı vardı herkese göre. Değişen bişeydi aşkın tanımı.
Mesela bazı filozoflara göre aşkın tanımı çok farklıydı.

Aristoteles aşkı dostluk üzerine ifade ediyor. Dostluğun aşırı seviyede olmasına aşk denir diyor.

Spinoza bir çağrışım olarak görüyor aşkı. Beni kederlendiren bir durumdan beni kurtaranı severim. Ya da sevdiğim kişiyi hep yanımda, orada tutmak, varetmek isterim. Ya da, yine ve esas olarak, sevdiğim bir varlıkla bir arada gördüğüm her şeyi sevmeye meylederim der.

Platon aşkı tanrısal bir deneyim olarak görür. Aristofanes'e karşı olarak ruhun belli bir eşi olduğuna ve aşkın aranıp bulunabileceğini inanmaz. Tam tersine, üzerine emek harcanılan ve büyütülen bir tutku olduğunu savunur.

Nietzsche'ye göre aşk hep koşulları olan, hak edilmesi gereken bir şeydi. Ve hiçbir zaman yetmezdi.

Bana göre ise aşk; Evet bunların hepsi ve en önemlisi ise ruhuna aşık olmaktı. Onun aldığı nefese bile heyecan duymaktır aşk.
Ruhuna aşık olmaktı. Bir insanın ruhuna aşık olursan onun herşeyine aşık olursun, bir insanın ruhuna aşık olursan onu kalbinden silemezdin çünkü. Silinmezdi çünkü...
Böylesine güzel bir ruhu taşıyan bir beden vardı ve bedenin ne önemi vardı , ruhunun güzelliği varken.

"O bedenin içindeki ruhtur insanı güzelleştiren..."

Ve Nietzsche'ye katılıyordum aşk gerçekten hep koşulları olan, hak edilmesi gereken bir şeydi. Ve hiçbir zaman yetmezdi...

Aslında bir çok filozofa aşkın tanımı konusunda katılıyorum. Mesela Platon'un şu sözü : "Çaresi ise, aşkta boğulmak ve onun kıyısında yok olmaktır." der. Ve gerçekten insan aşık olunca kendini kaybediyor, kayboluyordu...

Şimdi ise aşık olmuştum ve aşk benim için ölü olan bir kalbi canlandırmıştı. Evet aşktı bunu yapan. Hayır, aşk değildi bu aşık olduğum adamdı bunu yapan.

Gözlerimi yine bir hastanede açmıştım. Bu sefer fazla uyumamıştım erken uyanmıştım..
Uyandığımda Korel karşımdaydı. Yine çok güzel görünüyordu ya da bana öyle geliyordu bilmiyorum. Bugün anlamadığım bir sevinç vardı içimde. Belki de Korel'in söyledikleriydi beni bu denli mutlu eden şeydi. Yanımda olacaktı bundan sonra. Söyledikleri hala kafamın içindeydi. Seni asla yalnız bırakmayacağım güzelim demişti. Babaannenden sonra bana güzelim diyen tek insandı ve bu bana yeterdi. Kimseden bi beklentim yoktu zaten.
Bana güzelim demişti, güzelin miyim?
Neye gülüyorsun? Deli misin yoksa delirdin mi?
Efendim dedim anlamayan gözlerle bakarak.
Bana bakıp gülüyorsun, bir şey mi var benim bende görmediğim birşey mi var?

Ahh diye iç geçirdim, senin kendinde görmediğin ama benim sende gördüğüm o kadar çok şey var ki!
Söyleyemezdim..

Neden sordun?

Neden mi sordum hmm düşün biraz. Gözünü açtığından beridir bana bakıp gülüyorsun. Ve neden tekrar soruyorum neden?

Şey illa bişey olması gerekmez.

Gece'nin Gölgesi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin