chapter one

1K 64 17
                                    

"koreden yeni transfer gelmiş."

yavaşça kafasını salladı felix. "ilk on birde oynatılıyor," sinir bozukluğuyla güldü. "adamın oynadığı yirmi maç var, gol sayısı beş ve kendisi forvet."

babası omuz silkti. olay hakkında bu sefer gerçekten bir fikri yoktu. "başkan yine kendi bildiğini yapıyor," diye mırıldandı. kendisine bahsedilmediği ve aniden gerçekleşen olay çok nadir olurdu ama bu sefer süreç bambaşka işlemişti. "torpil olma ihtimali yüksek."

felix göz devirdiğinde sahaya çıkan oyunculara baktı. oldukça uzak mesafede olmasına rağmen koca ekranda çıkan ilk on biri kaçırmamaya özen gösterdi. tribündekiler, isimleri bağırırken o kadar heyecanlıydı ki... bir an için olumsuzlukları unutup gülümsedi.

tribünlerdeki ses tekrar düştüğünde ekrandaki isme baktı.

hwang hyunjin.

derin bir nefes aldığında taraftarlara hak vermeden edemedi. futbolda pek de iyi geçmişi olmayan bu adama on beş milyon euro vermiştik ve kimse bu adamın neden bu kadar değerli olduğu hakkında bir açıklama yapmıyordu, hâliyle kimse bu transfer durumundan memnun olmamıştı. oysaki transfer dönemi o kadar iyi gidiyordu ki, şimdiden şampiyonluk için çok fazla umutlanmışlardı ama başkan son dakika golünü taraftara atmış ve yapacağını yapmıştı.

birkaç dakika sonra maç başladı, felix öne doğru eğildi ve dirseklerini dizlerinin üzerine koydu.

tam bir hafta önce anlaşma imzalanmıştı, neden on birde olduğunu anlamıyordu. takıma adapte olması için en azından iki hafta geçmesi gerektiğini düşünüyordu. izledikleri strateji hep bu olurdu bu yüzden maçı değil de hwang hyunjin'i izlemişti.

kişiliği hakkında hiçbir fikri yoktu ama tipi gerçekten iyiydi ve fiziğinin yeterli olduğu barizdi. eh, üzerindeki sarı ve haki yeşil rengindeki formanın ağırlığı onu daha çekici kılmıştı. "hızlı koşuyor," dedi babası kafa sallayarak. o da felix'ten farksız, kendi kendine düşünüyor ve yorumluyordu. "antremanları kaçırmadığı belli."

gözlerini kıstı felix. tam o anda hwang hyunjin'in ayağına top geldi. karşısında tek bir adam vardı ama o sadece durmayı tercih etti. ne karşısındaki adam atak yapıyordu ne de hwang hyunjin topu bırakıyordu. iki ayağıyla topu çevirirken rakip çoktan kaleyi kuşatmıştı. felix, büyük ekrana döndüğünde dudaklarındaki gülümseyi hayal meyal gördü. böyle bir geçmişi olan biri için sakinliği şaşırtıcıydı üstelik kimse ondan memnun değilken bu şekilde soğukkanlı durması dikkatini çekmişti.

kafasını hafifçe yana çevirdi. insanlar yapacağı hamleyi beklerken topu geriye doğru attı ve o kadar hızlı koştu ki, top tekrar ondaydı. tribündekiler adeta nefes almayı bırakmıştı. bu maçtaki ilk riskli pozisyondu. felix, takım arkadaşlarına pas vermesini bekledi ama o kaşla göz arasına tekrar rakibin arasına daldı.

ne yapmayı planlıyordu kimse anlamamıştı ama topu kaybetmişti.

sesler tekrar etrafa dolduğunda bu sefer pek de iyi şeyler duyulmuyordu.

"yetersiz," dedi felix geri yaslanırken. "büyük bir hata yaptı."

"müdahale edemedik," kaşlarını çattı babası. hâlâ anlamaya çalışıyordu. bu işte kesinlikle bir iş vardı, başkan aptal biriydi ama boşu boşuna o kadar parayı vermeyecek kadar pintiydi. "itiraz ettik ama çok ısrar etti, olay çıkardı. onları da biliyorsun zaten."

felix dudak büzdü.

ilk yarı 1-0 bitti. tüm takımın keyfi kaçmamış gibi tribündekilerin haklı delirmesi daha çok yıpratmıştı futbolcuları. bu maçı kaybetmek şampiyonluğu elleriyle vermek demekti. herkes teknik direktöre saydırıyor, bir yandan da hyunjin'e bu parayı veren başkana giydiriyordu. "tanışmak istiyorum." ani bir hareketle ayağa kalktı. "kalk bakalım."

felix bir şey demeden babasını takip ettiğinde karşılaşacağı manzarayı merak ediyordu.

saniyeler sonra manzara karşısındaydı. teknik direktör, hiçbir şey demeden etrafındaki kalabalığa bakıyordu. futbolcular ikiye ayrılmıştı: hocaya isyan edenler ve köşede birbirlerine moral vermeye çalışanlar.

onları ilk fark eden jisung oldu. "ji woo?" dedi gülerek. tüm dikkatleri çektiklerinde hoca da rahat bir nefes verdi. ne olursa olsun verdiği kararın doğru olduğunu düşünüyordu.

"tebrikler gençler," tebessüm etti. "hepiniz çok iyiydiniz. ikinci yarıya iki gol yakışır."

"jisung çok özgüvenlisin," felix kollarını göğsünde topladı. "evet, koşabiliyorsun ama her yere atlamayı bırak. performansını düşürüyor. birkaç haftan daha var, inan bana."

jisung bunu dikkatle dinledi. "nefesim yetiyor, sadece o hızla koondinasyonu sağlamak sıkıntı."

"golün var." dedi gülerek. oldukça ciddiydi, gol atacaktı. felix iyi bir gözlemciydi ve bunu hepsi bilirdi.

"seninle tanışmadık," hepsinin bakışı hyunjin'e döndüğünde ji woo elini uzattı. "lee ji woo. takıma hoş geldin." derken hwang hyunjin karşısına geçmiş, saniyelerce karşısında durmuştu.

hwang hyunjin, siyah saçlarıyla bir uzatılan ele bir de karşısındaki adama bakarken, "temastan hoşlanmıyorum." dedi. adam hırıltıyla güldüğünde felix kaşlarını çattı. ukala tavrına inanamamıştı. "memnun oldum. isminizi çok duydum."

"eğer sözleşmeni sürdürmek istiyorsan, bu isme karşı hoşlanmadığın şeyleri de yapmak zorundasın." felix gayet sakin bir şekilde konuşuyordu ama ortam elle tutulur cinsten gerginleşmişti. "sonuçta hepimizin hayatında hoşlanmadığı şeyler olur, değil mi?"

gıcık bir şekilde sırıttığında hwang hyunjin aynı şekilde bir tepki verdi. yüzündeki yarım yamalak sırıtma o kadar yapmacıktı ki, felix bunu başkasının yüzünde görünce onu yumruklamak istemişti. üstten bakan bu çocuktan şimdiden nefret etmişti. kötü oynaması yetmiyormuş gibi takımın ruhuna uymuyordu. "çok fazla benmerkezci oynuyorsun."

"yapmam gerektiği gibi," kaşlarını kaldırdı. "bir golcü ne yapması gerekiyorsa onu yapıyorum."

felix gülümsemesini sürdürdü. "lee felix," diye mırıldandı. "bu ismi de çok duyacaksın. emin olabilirsin." geniş omuzlarına baktı.

"memnuniyetle..."

felix ister istemez ürperdi. sanki bir aynanın karşısındaymış gibi hissediyordu.

"üç değişiklik yapacağım..." diye girdi lafa hoca. ortam anında dağıldı, herkesin dikkati ona döndü.

hwang hyunjin ayağındaki topla, inatla felix'e bakmayı sürdürüyordu.


18 şubat 2024

mirror, hyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin