chapter twenty

284 41 17
                                    

hyunjin yaklaşık beş dakikadır aralık kapıya bakıyordu.

bunun ne anlama geldiğini bilmiyordum ama o kadar donuktu ki nasıl bir tepki vereceğimi çözememiştim.

korku tüm vücudumu sardığında basit bir hırsızın olabileceğini düşünmüştüm ama hyunjin'in rengi solmuştu. daha farklı bir şeyin olduğunun habercisi olduğunu biliyordum bu yüzden ses çıkarmamayı tercih etmiştim.

minik hareketlerle bileğini tutup diğer elimle elini tuttuğumda gözlerini kapattı birkaç saniye. elimi daha sıkı tuttuğunda derin bir nefes aldım. "gidelim," dedi ve kapıyı kapatmaya yeltendi. "başka bir yerde takılırız."

kapı kapandı, arkamızı dönüp gidecektik ama duyduğumuz ses adım atmamıza engel oldu.

hyunjin'in eli benimkinden koptuğunda sertçe yutkundum.

elimde olmadan titredim.

karşımızdaki adamın burada ne işi olduğunu düşünmek bile titrememe yetiyordu.

koskoca futbol federasyon başkanının burada ne işi vardı ve hyunjin'in evine nasıl girmişti?

hyunjin öne çıktığında kaşlarını çatmıştı. kızgın olduğunu, gerildiğini anlıyordum. sadece enerjisi
yetiyordu. "kimden aldın?" ses tonu o kadar ürkütücüydü ki, bağırmadan bağırmış hissiyatı veriyordu bir şekilde. "sikeyim! daha yeni değiştirmiştim."

"bunu gerçekten onun yanında mı yapacağız?"

bana bakmadan konuştuğunda dudaklarım aralandı. sesi gerçekten başkana benziyordu. neler oluyordu tanrı aşkına? karşımdaki adam gerçek miydi?

karşımda frank lowly mi vardı?

karnıma ağrılar giriyordu.

bir umut hyunjin'e baktım ama o tamamen beni unutmuştu. damarları belirginleşmiş ve kızarmıştı. ellerini sıkıyordu. istemsiz olduğu barizdi ama onu ilk defa bu kadar duygu yüklü görüyordum.

"anahtarı nerden buldun?" üstüne basa basa konuştu. "sana bu eve gelmeyeceğini söylediğimde şaka yapmıyordum baba."

baba.

baba mı?

kalbimin hızı iki yüzleri geçtiğinde artık kesin olarak bayılacaktım. soğuk soğuk terlemeye başlamıştım. burada bir şeyler feci hâlde yanlıştı çünkü.

baba...

babam bu bilgiyi biliyor muydu? o yüzden mi hyunjin'e yakın davranmıştı? o yüzden mi biz doğru düzgün gol atmayan bir futbolcuya bu kadar para yatırmıştık?

beynim hepsini birden bir araya getirdiğinde patlayacak bir bomba gibiydim. her şeyi merak ediyor, tüm sorularıma cevap istiyordum. her şey planlı mıydı mesela? tüm bunlar ne demekti? neden bu bilgiyi kimse bilmiyordu?

sinirden gözlerim dolacaktı neredeyse. tüm bunlar saçmalıktı, rüya gibiydi.

"sen benim oğlumsun," dedi beni umursamadan. "istediğim zaman, gerekli gördüğüm anlar sana müdahale etmek benim görevim."

"bunları daha ne kadar konuşmamız gerekiyor, bilmiyorum."

bir anda kendimi gördüm. babamla ben de böyle cümleler kurardık birbirimize. hyunjin'le aynı yaraları taşımak ona sarılmak istememe sebep oldu. ona bakınca aynaya bakıyormuş gibi hissediyordum.

"sonra konuşalım." diye ekledi hyunjin. biraz olsun sakinleşmiş gözüküyordu.

bugünü hiç böyle hayal etmemiştim ve bu omuzlarımda koca bir yük olarak kaldı.

mirror, hyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin