chapter ten

303 37 10
                                    

hwang hyunjin ilk on birde yoktu.

herkes, kısa sürede onu görmeye alışmışken hoca yine yapacağını yapmıştı.

beş maçtır ilk on birde başlattığı adamı öylece yedeklere atmak, şampiyonluk yarışındayken, büyük riskti. yerine çıkacak kişi iyi bir golcüydü ama hwang hyunjin'in orta sahaya verdiği katkıyı sağlayacak biri değildi. herkesin bunu düşündüğünü de biliyordum. keza hepsi kızarmış bir hâldeydi, sinirden kudurduklarını anlamak pek de zor olmamıştı..

sadece hyunjin hiçbir şey söylemeden öylece oturuyordu. yüzü o kadar donuktu ki ne düşündüğünü anlamıyordum. suratındaki donukluk her zamanki hâliydi, biliyordum ama üzerindeki gerginlik barizdi. dirseklerini dizlerine koymuş, ellerini çıtlatıp duruyordu. bakışları da yerdeydi, tek bir yere odaklanmıştı. sadece bakıyordu.

yanına gidip gitmemek arasındaydım.

maça sadece bir saat kalmıştı.

odada ne olduğunu o kadar merak ediyordum ki, jisung'u tutup anlattırmak istiyordum ama bunu yapamazdım. bu konuda, burnumu sokmak hakkım değildi. günün sonunda bir şekilde kulağıma geleceğini biliyordum.

yine de karşımda oturan adamın yanında olmak istediğim bariz bir gerçekti, aramızdaki ilişki iyiydi. ona destek olmak istememde yanlış bir şey yoktu. derin bir nefes aldım ve kahvemi de alıp tam önünde durdum. ayakkabılarımı gördüğünü biliyordum ama kim olduğumu merak edip kafasını kaldırmadı. dudaklarımı ısırarak yanına oturdum ve yan sehpaya kahvemi koydum.

bir şey demeye ölesiye korkuyordum ama onun sesine daha çok ihtiyacım vardı. boğazımı temizledim. "hâlâ kahve mi içiyorsun sen?" dedi konuşacağımı anlar anlamaz. kim olduğuma bile bakmamıştı, benim olduğumu nerden bilmişti? "elin iyileşti yani?"

"yo," dedim ona ayak uydurarak. diyeceklerimi duymaya hevesli olmadığı belliydi. "sleeve aldım bugün." kahvemi dikkatlice tutup kaldırdım. kaşlarını kaldırarak bakıştı kahvemle. bir şey demeden kafasını duvara yasladığında uzun uzun onu inceledim. ellerini serbest bırakmıştı, şimdi de bacağını sallayıp duruyordu.

elimi ani bir hareketle bacağına attığımda saniyesinde duraksadı. elim, çıplak bacağıyla temas ettiğinde karıncalandı. sıcak teni yanık elime pek iyi gelmedi. "bir sorun yok değil mi?" diye sordum yavaşça.

gözleri önce elime gitti, uzun bir süre orada oyalandı. sonunda kahveleri bana takıldığında göz teması kurmayı tercih etmedi. dudaklarıma baktı. baygın bakışlarla, "burada her şey sorun felix," dedi.

cevabıyla dudağımı büzdüm. "yardım edebileceğim bir şey var mı?" diye sordum elimi çekerek. gözleri elimi takip etti. "sana yemek ısmarlama işini yapalım mı?" gülümsemeye çalıştım ama ortama o kadar uymadı ki çabuk pes ettim. cevap vermedi ama bakışlarını çekmedi de. "hocanın kafası gerçekten çok ayrı çalışıyor."

sinir bozukluğuyla güldü. "hoca sadece bir kukla," diye mırıldandı. "her mantıklı karar işime yarayacak değil sonuçta değil mi?" cevap vermedim, buna daha çok kendini ikna etmeye çalışıyor gibiydi. "mantıklı bir hareketti felix, bir süre oynamamam herkesin yararına olur."

"ne demek istediğini anlamıyorum," kafam karışmıştı. "ama olası bir puan kaybını takım kaldırmaz. bunu biliyorsun."

"ben bu takımın oyuncusuyum değil mi?" diye sordu. kafamı aşağı yukarı salladım. "yani bana dair her şey takımı da etkiler. bu diğerleri için de geçerli."

"hâlâ anlamıyorum."

"sorun yok civciv," dedi sonunda. "ilk on bire çıkıp çıkmamak benim için çok da önemli değil, sen de takıma güven."

mirror, hyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin