"bu kadar şey fazla değil mi?" dedim masaya bakıp. yaklaşık yarım saattir, aynı konumda, çalışanların donattığı masaya bakıyordum. "yalnızca üç kişiyiz."
masada olmayan yemek ve tatlı yoktu hatta içecekler bile beş çeşitti. "hangisi sevdiğini bilmiyoruz sonuçta." dedi benimle birlikte masayı inceleyerek.
"baba bu aynı yalakalık gibi." yan bir bakış attığında cevabımı almış ve susmuştum.
"git üstüne düzgün bir şeyler giy." dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. üstümde siyah bir eşofman, koyu yeşil bir sweat vardı. kendisi gibi lacivert bir takım falan mı giymem gerekiyordu? onun günlük kıyafeti olabilirdi ama bir kere bile ciddi giyinmemiştim.
"prenses mi geliyor eve anlamıyorum."
babam bir şey diyemeden kapı çaldığında göz devirerek koltuğa oturdu ve ben de öylece ayakta durduğumla kaldım. yönümü değiştirerek kapıya döndüm. çalışan, hwang hyunjin'in deri ceketini aldığında kahkaha attım.
sesim evde yankılanırken gülmeden edemiyordum. karşımdaki hyunjin tam olarak gri eşofman ve siyah sweatle gelmişti. hızla babama döndüğümde onun da renginin attığını gördüm. neden güldüğümü anlamış ve kudurmuştu. adam topçuydu amına koyayım, ne bekliyordu ki?
bu durumla o kadar eğlenmiştim ki, tam karşısına geçtim ve "hoş geldin hwang!" dedim neşeli bir sesle. neye uğradığını şaşırmıştı ama bozuntuya vermedi. elindeki hediyesini aldım ve masaya götürdüm. "iyi ki geldin, ben de evde çok sıkılmıştım."
bakışları bir beni bir de babamı buluyordu. babam burada diye öyle davranıyorum sanıyordu büyük ihtimalle ama ağzıma laf verdiği için bugün onu sevmeye karar vermiştim.
babam kolundaki saate baktı. "dakiksin," dedi. "hoş geldin."
gülümsemeye çalıştı ama başaramadı. "hoş buldum." diye mırıldandı.
"ilk önce yemek yiyelim isterseniz." dedim göz kırparak.
babam kafasını salladı. "oturun lütfen, ben hemen geliyorum." kibarlığı komikti gerçekten. kendisi koskoca başkan vekiliyken bir futbolcuya prens gibi davranıyordu.
babam gittiğinde yanına geçtim ve "ellerini yıkamak ister misin?" diye sordum.
kafasını hızla aşağı yukarı salladı. yürümeye başladığımda yanımda beni takip etti. "neler oluyor?" diye sorduğunda ilk defa hayatında bir şeyi merak ediyor gibiydi. "birbirimizi sevmeye mi karar verdik?" dehşete düşmüş gibiydi.
"eşofman giymişsin," hiç çekinmeden söyledim. "eşofmanla gelmişsin."
"neden?" diye sorarken ciddiydi. "samimi bir davet diye düşünmüştüm." kıkırdadığımda buna şaşırmış gibiydi. babamı tanımadığı belliydi.
"ilk date'e eşofmanla gelen erkek kombini bu hyunjin, aptal mısın?" hâlâ çatık kaşlarıyla anlamdırmaya çalışıyordu. "yoksa ilk dateine eşofmanla mı gittin?" derin bir nefes aldım. "çok garip." diye mırıldandım kendi kendime.
ışığı ve kapıyı açtığımda içeri girdi ve onu beklemeden geri salona ilerledim. babam da geri inmişti. fırsatımı bulduğum için bir kez daha sırıttım. "eşofman giymeye gittin sanmıştım..." diye söylendim.
"aptal aptal konuşma," dedi otoriter bir sesle. "o benim oğlum değil ama sen öylesin, sen en iyisi olmalısın."
göz devirerek masaya geçtiğimde hwang hyunjin de gelmişti. babam başköşeye geçtiğinde hyunjin karşıma oturmuştu. telefonumu masaya koydum ve suyumdan bir yudum aldım. hâlâ bir mesaj yoktu, mesajıma dönmemekte ısrarcı bir sevgilim vardı. çok düşünceliydi gerçekten. "hoş geldin tekrardan," dedi babam. gözüm tekrardan telefona kaydığında kendime sinirlenip ekranı ters çevirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mirror, hyunlix
Fanfictionhwang hyunjin, avustralya'nın en iyi futbol takımına transfer edilir. 5 nisan 2024