chapter eight

256 35 5
                                    

"neden seninle fotoğraf çekiniyorum?" diye sordu ciddi bir sesle. gözlerinde kocaman bir soru işareti vardı.

homurdana homurdana konuştum. "ben de sana meraklı değilim herhalde."

ellerini cebine soktu. "bence sen hayranım olmuşsun, fotoğrafı çıkartıp odana asacaksın değil mi?"

"hı hı," sırıttım. "her gece yatmadan bir öpücük kondururum hatta." diye söylendiğimde bir kıkırdama sesi duydum. kafamı tekrar ona çevirdiğimde gerçekten de güldüğünü görmek beni felç etti. "bu düşünce neden bu kadar hoşuna gitti?" kızardığımı hissettim. "bence sen bana hayran olmuşsun."

ilk defa gerçekten güldüğünü duyuyordum ve işe bakın ki güldüğü şey benim her gece fotoğrafını öpüyor olma hayaliydi. "düşünce hoşuma gitmedi, imkânsız şeyler bana komik geliyor."

"değil mi? seni neden öpeyim, dünyanın en olanaksız şeyi."

"hı hı." dedi beni taklit ederek. sırıtması hâlâ dudaklarındaydı. dolgun dudaklarında bir an için kalakaldım. bana feci utanç vermişti bu konuşma.

"kahveni nasıl içersin?" dedim boğazımı temizleyerek.

"sen ne içersen uyarım." dedi masaya oturarak. "sigara içebilir miyim?" açık cama bakıyordu. kafamı sallayarak onu onayladım. masanın üzerinde duran küllüğü kendine çekti ve cebinden sigara çıkarttı. küllük takımımızın rengi olan sarı ve koyu yeşildi. biri bunu babama hediye almıştı ama kimdi hatırlamıyordum.

"bağımlı değildin güya." diye mırıldandım kendi kendime. ben haklıydım işte.

"çok kafa açtın, ne yapayım?"

"çok komik," arkam dönüktü ama yine de göz devirmeden edemedim. "fotoğraf çekineceğiz." kahve makinesini çalıştırırken aklıma gelen fikirle güldüm. "hatta ikimizde forma giyinelim, öyle çekinelim."

"üzerimde forma var gibi mi gözüküyor?" sigarasından derin bir nefes çekti.

"benim formalarım oversize, olur yani." sosyal medyaya ikimizin olduğu bir fotoğrafı atmak beni büyük ölçüde kurtaracaktı. üstelik tüm çekimleri yönetme gibi bir işe girişeceksem insanların beni sevmesi çok önemliydi. yerim iyice sağlamlaşmıştı. evet, yeni göz bebeği hyunjin'i biraz kullanacaktım.

ikimize de birer americano yaptıktan sonra bir sandalye çekip oturdum. "teşekkürler," dedi kahveden bir yudum alarak. bu sırada ikinci sigarasını yakmıştı, bir şey dememek için kendimi zor tutmuştum.

"afiyet olsun," dedim bacaklarımı sallayarak. aramızdaki sessizlik ilk defa gerginlikle dolu değildi, ilk defa onunla bir sessizlikte huzur doldum. dirseğimi masaya koyup yanağımı elime yasladım. yüzüm direkt olarak ona dönüktü. sigarayı tutan ellerine, sigarayı hapsettiği dudaklarına baktım. ince, uzun elleri insanı kendine çekiyordu. garip bir şekilde hiç sevmediğim sigara ona yakışıyordu.

cansız dudakları ise sigarayı taşırken hiç zorlanmıyordu. saçları alnına dökülmüştü. pürüzsüz bir teni vardı aynı zamanda. harika gözüküyordu. "şu fotoğraf işini neden istiyorsun?" dediğinde irkildim. bir nefes verip arkama yaslandım tekrardan.

"sosyal medyamda paylaşacağım?"

"yani gerçekten hayranımsın."

göz devirdim. "saçma sapan konuşma." kahvemi bitirdim. "linçleri azaltmak istiyorum."

"sevgilini de kıskandırmak istiyor musun?" dudaklarında bu sefer farklı bir zehir vardı. gıcık bir gülümseme zehri.

"ne alaka?"

"çok alaka," dedi son yudumunu alıp. "amacın bu olsun ya da olmasın kıskanacak."

"forma giyinip çekineceğiz."

"bir de ben onayladığımı söylemedim," omuzlarımı düşürmemek için zor durdum. fazla yoruyordu. "ama eğlenmek istiyorum."

uzatmamaya karar verdim. "odama gidelim." kahvemi alıp onu beklemeden ayağa kalktım, peşimden geleceğini biliyordum.

"bugün fazla ahlaksız değil misin sence de?" sesindeki alay beni şaşırtmadı. bugün gerçekten benimle fazlasıyla eğlenmişti.

"hyunjin seni cidden bahçemize gömebilirim." dedim yanıma geldiğinde.

"sen beni öldürmeyi bırak, taşıyamazsın bile." sesli bir şekilde ofladığımda merdivenleri sert sert çıktım. sıkılmıştım artık, kendimi kanıtlamayacaktım. beni yirmi dakikada bunaltmıştı gerçekten.

yukarı katta dört oda vardı. karşımıza çıkan ilk kapı benim odamdı. diğerleri babamın odası, babamın çalışma odası ve babamın müzeden farksız eşya dolu odasıydı. oraya en son girdiğimde on altı yaşındaydım, sonrasında beni sokmamıştı. kendisi de girmiyordu zaten, çok da umurumda değildi bu yüzden.

odaya girdiğimde kapıyı arkamdan gelmesi için açık bıraktım ama kapının girişinde dikilmeye devam ediyordu. "illa davet mi etmeliyim? vampir misin yoksa?"

"tabii, klaus olanından." dedi küçük küçük adım atarak. aslında bu düşünceli bir davranıştı ama yine de bozuntuya vermedim. odamı toplamış olmama şükrederek giyinme odama ilerledim. bu senenin formasını ve onun yedeğini çıkartıp hyunjin'in yanına gittim. öylece odamda duruyor ve etrafı inceliyordu.

odam biraz fazla sıkıcıydı. ekstra eşya olarak sadece orkidelerim vardı. genel olarak etrafta beyaz ve yeşil renkler vardı. kitaplığım, çalışma masam, küçük koltuğum yeşil ve beyaz arasında gidip geliyordu.

en büyük olanını ona fırlattım. "giyin gel," dedim koltuğun yanındaki kapıyı göstererek. cümlemi bitirir bitirmez güldü. tişörtünün eteklerinden tutar tutmaz üstünü çıkarttı, kasları ortaya çıktığında anında gözlerimi kapattım.

"büyük aptalsın hyunjin."

güldüğünü duydum ama daha fazla laf vermemek adına giyinme odama geri döndüm ve saniyeler içinde giyindim ve tekrar ona döndüm, bir bana bir de formama baktı. "bunun karşılığını alacağımı biliyorsun değil mi?"

kaşlarımı çattım. "ne?"

"karşılıksız yapacağımı söylemedim," dudaklarını yaladı. "istediğim zaman istediğim şeyi yapacaksın."

"o zaman çıkartıyorum." dedim yüzümü buruşturarak. bu tabii ki blöftü ve çabucak anladı.

"bok çıkartırsın." fazla mı samimi olmuştuk acaba? "buraya gel."

fikir benden çıktığı için paytak adımlarla ona itaat etmek zorunda kaldım. pencerenin önünde durduğumuzda telefonumu çıkarttım. ona dönmeden kamerayı açtım ve karşılaştığım manzara yüzümü buruşturmama sebep oldu. "hyunjin azıcık eğil, çok belli oldu boy farkımız." bir şey demeden eğildi. "böyle de çok komik. sen çeksen?"

eli yavaşça uzattığım telefona gittiğinde ne yaptığını sorguluyor gibiydi. gülerek sol tarafına geçtim. ani bir hareketle masanın üzerindeki güneş gözlüğümü aldı. ona doğru döndüm ve orta parmağımla yüzük parmağımı kapattım. elimi kaldırdıp poz verdim. o da güneş gözlüğünü hafifçe indirerek poz verdi. yeterince havalı çıktığımızı düşündüğüm için daha fazlası için zorlamadım.

"fikri söylediğimde kabul edeceğini düşünmemiştim," dedim telefonu alarak. "teşekkür ederim."

"e sen her gece öpeceğim deyince geri çeviremedim."

"sen bugün fazla mı şakacısın?"

"hoşuma gittin." dedi masamın üzerindeki oyuncak kameramı kurcalarken.

"nasıl yani?" dudaklarımı birbirine bastırdım.

omuz silkti. "öyle." dedi bana bakmadan. "ne dediysem ondan."


5 nisan 2024

mirror, hyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin