chapter three

372 38 14
                                    

değerlere saygı duymak.

babamın bana bıraktığı en büyük hazine buydu ama kendisi bunu tamamen yok etmişim gibi davranıyordu, bunun tek sebebi ezeli rakibimizin takımındaki sevgilimdi.

atalarımızdan bize kalan en büyük şey tuttuğum takımdı. zenginliğimizi takımda kazanıp takıma verdiğimiz, hayatımızı sadece futbola adamış bir aileydik. bu bizim soyadımız için büyük bir olaydı ve tek torun olarak bunu devam ettirmek benim mirasımdı, dedemden bir vasiyetti.

bunu seve seve yapardım, oynadıkları futbolu canımdan çok seviyordum ama sırf sevgilim için tüm ailemden ve futbol camiasından linç yediğimi görmek zoruma gidiyordu.

çünkü benim için her zaman tuttuğum takım önemliydi ama onlar bunu anlamıyordu, sanki takımı satmışım gibi hissettiriyorlardı. sosyal medyadan linç yemiyormuşum gibi her an babamın iğneleyici sözlerine, tavrına maruz kalıyordum.

eh, bugün maç günüydü. geçen sefer yenildiğimiz için liderlik koltuğunu rakibimize bırakmıştık, onlar da maç kaybetmemişti. oldukça streslendiğimiz bir dönem olduğu için ben de araya kaynıyordum, insanlar saldırabilecekleri herkese saldırıyordu.

derin bir nefes aldım ve oynanan topa baktım. hwang hyunjin yirmi dakikadır iyi pres yapıyordu hatta birkaç kez onun ismini insanlar haykırmıştı. çektiğim videoda ise çoğu kişinin gönlünde yer edinmişti çünkü hwang hyunjin gerçekten çalışmış, videoda oldukça belli etmişti kendini. gerçi bunu ben sağlamıştım ama ciddi anlamda yakışıklı olmasıyla büyük ünü vardı bu yüzden onu aklayan çok insan vardı. bence mankenlik yapmalıydı ama kendisi bilirdi tabii.

karşı takım hücuma geçtiğinde kalbim anında depar attı. ayağa fırlamamak için zor durdum. jisung defansta kolaylıkla rakibi defettiğinde rahat bir nefes verdim. top edwin'in ayağında sürüklene sürüklene hyunjin'ini buldu. önünde üç adam vardı, bu sefer beklemedi. öyle bir şansı da yoktu. faul olacağını sanarken o kolaylıkla aradan sıyrıldı ve topu fileyle buluşturdu.

tüm tribünde gol sevinci yaşanırken kahkaha attım. beklenmedik bir şekilde atmıştı ve o kadar ilaç olmuştu ki, herkesin basit bir gole değil, yeni transferden fiyakalı bir gole ihtiyacı vardı. hyunjin taraftarın önünde durup gülümsediğinde ilk defa içtendi. insanlar bunun saçma sapan bir hareket olduğunu düşünebilirdi, gol attığına sevinmemiş gibi durduğunu söyleyebilirdi ama takımın taraftarı onu anladı, onu kucakladı. tek bir gülümsemeyle etraf daha çok çoştu.

keza ben bile gaza gelmiştim. somurtkân hyunjin'in küçük gülümsemesi aslında ne kadar mutlu olduğunu gösteriyordu. bu gülümseme yüzüne o kadar oturmuştu ki yavaş yavaş taraftarını kazanıyordu.

yüzümü sıvazladım. maçın son dakikasında skoru bir sıfır yapan hwang hyunjin adeta parlayan yıldızdı.

beş dakika uzatmalarda da gol attırmamıştık. böylelikle üç puanı kapmıştık.

herkes hwang hyunjin'i kucaklarken kameranın önünde durdu ve gülümseyerek göz kırptı. adam nereden vurması gerektiğini biliyordu ve bunun için onu tebrik ediyordum. derin bir nefes aldım ve alana doğru ilerledim. ne kadar asistçi ve golcu anılsa da bugün defans harikaydı. kesinlikle onları da abartmalıydık.

marşımız son sesle çalarken eşlik ettim. uzaktan takımı izlerken gurur duymuştum. telefonumun çaldığını zorlukla duydum. "tebrik ederim," dedi açar açmaz. işte, değerlerime sahip çıktığımın kanıtıydı. "unutma diye aradım, mutluysan mutluyum."

"hmm," diye mırıldandım gülerek. "seni seviyorum."

"bir şans vermelisiniz."

"her hafta ilk on birde çıkartarak yeterince şans veriyor cidden." dedim kaşlarımı çatarak. "potansiyel mi gördün?"

mirror, hyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin