chapter twenty two

256 42 10
                                    

hyunjin ilgiyle kafasını eğdiğinde daha çok güldüm.

"okuduğum kitabın aslında iki sonu var," dedim yanına giderek. ocaktaki yemekler cızırdıyordu. "yarısına kadar okudum önce ama o kadar kötü ayrıldılar ki dayanamayıp bir gecede hepsini okudum. yıllar sonra bir daha başladı hikayeleri ve istediğim mutlu sonu aldım."

kaşlarını çattı. "devam etmesen de oluyor muydu yani?"

"belki," gözlerimi kıstım. "bak kadın önce haklı olarak adamı terk etti. adam aptalın tekiydi, işi yüzünden ilişkisine sahip çıkamadı. ki bence bu çok büyük ahlaki değerleri sorgulutuyordu ama neyse, bu kısmını anlatmayacağım. ama bak, her zaman bir şans ola..."

soğuk eli çenemi kavrayıp beni kendine çektiğinde sözlerimi kesen dudakları olmuştu.

kalbim büyük bir heyecanla atarken, zihnim mutlulukla doldu.

dudakları ilaç gibiydi, benim ilacım.

ilerlemek istemedi, ilerlemek istedim ama izin vermedi. "çok tatlısın felix." dudakları hâlâ dudaklarıma dokunurken gülümsedim. "bıcır bıcırsın, seninle nasıl başa çıkacağım?"

"çık." dedim anında. kendimi tezgahın üstüne attığımda yemeğin altını kapattı ve bacaklarımın arasına girdi. "lütfen yap bunu hyunjin. öylece bırakma, ikna et beni. bırak ikimizin üzerinde vicdan da kalmasın."

avuç içlerini tezgaha yasladığında bana doğru eğildi. gözleri dudaklarımdaydı. "bu bir ayrılık değil," şimdi gözleri gözlerimdeydi. ciddi olduğunu görebiliyordum. "bizim de hikâyemizin bir yarısı vardır belki felix ve o zamanın bu olduğuna eminim."

"sonunda ulaşacağız mı mutlu sonumuza?"

kafasını ağır ağır salladı. daha çok beni yatıştırmak için söylüyordu bunu. "en güzel son olacak bizimki."

güldüm. "seni seviyorum," diye mırıldandım. ellerim ensesine dolandı. "bu yüzden denememe izin vereceksin."

yine hiç sevmediğim bir şekilde homurdandı. geri çekilmeye çalıştığında bacaklarımı beline sardım. "hyunjin," aklımdan çıkmıyordu, olanları düşünmem gerekiyordu. "anlamama, fark etmeme izin ver. bize bir şans tanı."

"çok saçma, ikisine birden sahip olmalıydın. benim yüzümden bunu düşünmene katlanamıyorum."

"bu benim hayatım," dedim. "benden daha çok şikayet edemezsin, üzülemezsin. anladın mı koca adam?"

"anlamadım," hitabetimin aksine küçük bir çocuk gibiydi. parmaklarım ensesine ufak dokunuşlar bıraktı. "tabii ki senden daha çok şikayet edeceğim. hayatını etkileyen kişi benim."

mız mız haline inanamadım. "babam hep böyle biriydi hyunjin," ofladım. "bang chan'ı sadece bir sürelik idare edecektim, dayanamazdım çünkü. ayrıldığımızı anladığında da babam beni kapı önüne koyacaktı. senlik bir şey olmadı şu ana kadar. yaptığım bir seçim var zaten. ya bang chan'la ilişkim bitecekti ya da bang chan'la sevgili olup soyadımı taşımaya devam edecektim. ben de ayrılmayı seçiyorum."

kaşlarını çattı.

"sakın bana ondan ayrılamamam gerektiğini söyleme!" dedim korkuyla.

yüzünü buruşturduğunda derin bir nefes aldım. "bang chan'ı öldürmek istiyorum."

"o kadar kötü biri değil," gözleri beni delip geçtiğinde parmaklarım kitli kaldı. dudaklarımı birbirine bastırdım. "yani sadece ilişki adamı değil..."

mirror, hyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin