chapter twenty three

220 37 9
                                    

hyunjin arabasına yaslanıp sigara içiyordu.

bana bakmıyordu, bu tarafa dönmüyordu ama kapıyı çalamadığımı anladığını biliyordum.

rüzgâr saçlarını uçuştururken bir yandan yerdeki taşla oynuyordu. ister istemez gülümsedim. orada olduğunu bilmek bana huzur veriyordu, nefes aldığını bilmek iyi hissetmeme sebep oluyordu. bundan güç olarak zile bastım. zilin sesi kulaklarıma değdiğinde irkildim.

buradaydım, içeri girecektim ve neler olacağına dair büyük bir spoiler elde etmiş olacaktım.

derin bir nefes aldım. eşzamanlı olarak kapı açıldı.

babam yine muhteşem takımlarından biriyleydi ama garip bir şekilde bu sefer kravatını çözmüştü. kaşlarımı kaldırarak ona baktığımda gözlerinin şişliğini gördüm. karşımdaki adam ilk defa yaşını gösteriyordu. ilk defa yorgun, halsiz hatta yaşlı duruyordu.

"iyi misin?" diye sordum kendim hakkında endişelerimi unutarak. neler olduğunu bilmiyordum ama benimle alakalı olmadığını baygın bakışlarından anlıyordum.

kapıyı iyice açtığında içeri girdim. aklım hyunjin'de kaldı ama dönüp bakmamak için kendimi tuttum. sonunda eve girdiğimde kapı kapandı, evin sıcaklığı tenime işledi. "toplantı yapıyorduk."

"kim var?" dedim adım atmayı bırakarak.

göz devirerek salona doğru ilerleyince onu takip ettim. "yurtdışındakilerle toplantıdaydım." yani şirketle ilgiliydi. ister istemez rahatladım.

"baba," o koltuğa oturunca hiç beklemeden karşısına oturdum. kravatını tamamen çıkarttı ve gömleğinin ilk iki düğmesini açtı. "bang chan'dan ayrıldım. bu sabah."

gözlerini kıstı, hiçbir şey demiyordu. aramızda beklediğim gerginlik oluşmadı. "mesajla mı?" diye sordu. anlamadığım için ona bakakaldım. bang chan hemen yetiştirmiş olmalıydı. kafamı aşağı yukarı sallayarak onu onayladım. "iyi." cebindekileri sehpaya bıraktı. "ona malzeme vermemiştin, değil mi?"

ağzım açık kaldı.

ifadesizce beni izledi. "başkası var, değil mi?"

anlaşılan henüz olaylar ona gitmemişti.

sertçe yutkundum. hyunjin'e hiçbir şey söylemeyecektim çünkü bang chan'dan ayrıldığım için babamın delireceğini sanıyordu, ben de öyle sanıyordum. "nasıl yani?" dedim boğazımı temizlemeye çalışarak.

"aynı kıyafetlerlesin felix." üzerimi süzdüğünde onunla birlikte ben de kendime baktım. evet, tam olarak öyleydim ama buna dikkat etmesine inanamıyordum. "kim?"

"baba neden hyunjin'in babasının federasyon başkanı olduğunu benden sakladın?"

"çünkü sana güvenmiyorum."

dudaklarımı birbirine bastırdım. kalbimin kırılmasına engel olamadım.

"ama öğrendim, ne olacak şimdi?" dedim karşılık verircesine.

"muhtemelen bir sebebi vardır," diye mırıldandı. "ona mı aşık oldun şimdi de?" alayla güldüğünde kızardım.

karnıma giren ağrıyla iki büklüm olmak istedim. o kadar zordu ki karşısında kazanmak. "baba hayatıma sadece iki kişi girdi," dedim güçlükle. "bunun farkındasın değil mi?"

"ama beni yeterince yordun," sehpanın üzerindeki telefonunu aldı ve birkaç dakika bakındı. "demek ki beni o yüzden aradı. biliyor, değil mi?"

"öğrenmek zorunda kaldı."

mirror, hyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin