tüm gece ayaktaydım.
şimdi ise maça sadece on dakika kalmış, öylece ortalıkta geziniyordum. elimdeki americano bile uykumu açmama yetmiyordu, sanki yeterince uykum yokmuş gibi uyuyamamam tüm sinir sistemimi bozmuştu.
bu yüzden güneş gözlüğüm ve şapkamla oldukça iyiydim.
maça tabii ki babam da gelmişti ama bu sefer kurulun tüm üyeleri de burdaydı. bu biraz rahatsız ediciydi çünkü benim bu kadar ortalıkta dolanmamı pek hazmedemiyorlardı, aslında bizden genel olarak hazetmezlerdi. onlara göre takımı fazlasıyla sahipleniyorduk. takım bizimmiş gibi davranıyorduk falan... doğruydu amasadece bir kısmı doğruydu. takım bizimmiş gibi davrandığımız yoktu. dedemin ve babamın takıma katkısı inanılmaz dereceydi. takımın para kaynağı başkandan çok babam olmuştu, zaten bu yüzden bu kadar saygı görüyorduk ama fikirlerimiz her zaman takımı kalkındırmıştı ve önemli olan buydu.
yani bu kadar sahiplenmemiz normaldi, zaten bu sevmekten kaynaklanıyordu.
beni sevmeme nedenleri daha farklı olabilirdi tabii.
bang chan tam karşımda takımdakilerle konuşurken dudak büktüm. ne olurdu ki daha basit olsaydı her şey, mesela neden benim için çocukluk aşkından vazgeçmiyordu? bu biraz bencilceydi ama benim meselem çok daha farklıydı.
onun yerinde olsaydım ben vazgeçerdim çünkü bir futbolcu bulunduğu takıma göre şekillenirdi. evet, her zaman çok sevmeye ve desteklemeye devam edebilirdi ama kariyeri için yeri geldiğinde o takıma maç kaybettirmeyi hedeflerdi.
belki de bizde bir şeyler eksikti, bilmiyordum. bunun hep farkındaydım ama düşünmekten çekiniyordum.
kahvemden büyük bir yudum aldım ve jisung'a döndüm. o da bang chan ile hararetli bir şekilde konuşuyordu. tabii ki de sahada birbirlerini ezselerde maç dışında arkadaşlardı. her futbolcu için bu geçerliydi. birbirlerini itip kalktıklarında yine onlar kaldırırlardı.
tek sorun bendim, insanlar beni sevmiyordu.
üzerimdeki takımın formasına baktım. bu yeterli bir cevap olmalıydı, hem babam hem de taraftarlar için ama olmayacaktı.
adımlarım yavaşça onlara yanaştığında gülmeye çalıştım. gözlerim hemen çaprazdaki koltukta oturan hwang hyunjin'e kaydı. elindeki telefonuyla ilgileniyordu. bacaklarını titretiyordu ve bundan habersiz gibi duruyordu. güneş gözlüğümü çıkarttım ve şapkamın üzerine taktım. "bang chan," dedim zoraki bir şekilde. içimde çok şey kırıkmış gibi hissediyordum ve bu hissin önüne geçmek çok zordu. "başarılar demeye geldim."
bang chan sarı saçlarıyla bana bakarken güldü. "bu hâlin ne böyle?" dedi beni incelerken. "uyuyamadın mı sen?"
biz sevgili olduğumuzdan beri, onlarla aynı maça çıkacağımız gün uyuyamazdım. bu bir klasikti.
kahvemden bir yudum aldım ve kafamı aşağı yukarı salladım. eğlendiğimi belli eden bir sesle, "iyiyim ama vücudum fiziksel olarak fazla tepki verdi." dedim. "hazır mısın?"
"her zaman." dediğinde jisung güldü.
"tanrı tuttuğunu altın etsin ama attığını umarım gol etmez."
göz kırparak elini uzattığında jisung samimiyetle karşılık verdi. "başarılar, iyi olan kazansın."
"başarılar." dedi jisung ve bizi yalnız bırakmak amacıyla uzaklaştı. ben yalnız kalmak istemiyordum.
sonunda bana döndü. bir süre formamı inceledi. "mutluysan mutluyum." diye mırıldandı. burukça güldüm. "mutluysan mutluyum." dedim.
"yarın görüşürüz." dedi ve beni bırakıp gitti. buna ister istemez sevindim, onunla konuşmayı şu an pek istemiyordum. derin bir nefes aldım. kahvemi de bitirip çöpe attım ve yukarı çıkmak için hareketleneceğim sırada hwang hyunjin'e döndüm. anlık bir refleks gibiydi bu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mirror, hyunlix
Fanfictionhwang hyunjin, avustralya'nın en iyi futbol takımına transfer edilir. 5 nisan 2024