chapter six

272 36 9
                                    

yağmur yağıyordu.

ikinci yarı başlamadan beş dakika önce yağmur yağmaya başlamış ve bir anda bastırmıştı. taraftar anında ıslanmıştı ama pek de umurlarında değildi. büyük ihtimalle düşündükleri tek şey hwang hyunjin'in son dakika golüydü.  eh, twittera bakılırsa bu düşüncem oldukça doğruydu.

maç arasında babam yine takımla buluşmuştu, ben özellikle inmemiştim ama içim rahat etmemişti bu yüzden jisung'a destek mesajı bırakmıştım. şimdi ise babam yanımda yer almıştı. saniyeler önce hakem düdüğünü çalmıştı.

"bang chan bırakmayacak," dedi emin bir sesle. "olanlar onu çok sinirlendirmişe benziyor."

bir şey demeden oyunu izlemeye koyuldum. ne kadar delirdiğini tahmin edebiliyordum. birkaç hafta öncesine kadar herkesin küçümsediği hwang hyunjin'e karşı yenilmişti. bana onu övdüğünde kendinden iyi olduğunu düşünmemişti büyük ihtimalle çünkü aksi düşünseydi asla lafını açmaz, içten içe kendine takıntı hâline getirirdi. hırslı biriydi ve derecesini tahmin edemeyeceğim kadar çok hırslıydı.

hırs onun için her şeydi, başarıya gitmesi için hırsın gerekli olduğunu savunuyordu.

ilk on dakika daha sakin geçmişti ama bang chan'ın oynayışındaki bariz fark ortadaydı. çok daha sert oynuyor, önündeki kimseye acımıyordu.

garip bir şekilde hwang hyunjin onun tüm hareketlerine uyum sağlıyordu. sanki yıllardır maç oynuyorlarmış gibi davranıyordu. bang chan'ın hareketlerine şaşırmıyor, hatta öncesinde tahmin edip harekete geçebiliyordu ve daha önce bunu yapabilen bir rakibi olmamıştı. "iyi bir izleyici," dedi babam. "antremanlara geç başlıyormuş." biliyordum. "takımla uyumu muazzam, herkesi didik didik ediyor. hareketlerini hızlıca ayarlayıp arkadaşlarına göre şekillendirebiliyor. belli ki rakip takıma da sarmış." yine de... ettiğim onca laftan sonra bunu sindirmek kolay olmuyordu. "muhteşem bir transfer."

dudaklarımı birbirine bastırdım ve kollarımı göğsümde topladım. "evet," diye mırıldandım. "şimdiye gol yeriz sanmıştım ama iyi mücadele ediyor."

her yere koşuyordu ve bununla ilgili gram sorunu yok gibiydi.

bang chan'ın takım arkadaşı ona pas attığında nefesimi tuttum. önünde sadece bir kişi vardı ve bir daha bulunmayacak bir fırsattı.

nedense o an hızlı davranamadı. genelde hızıyla da övülen bang chan hyunjin'in hızına yetişememiş, kaşla göz arasında topu kaptırmıştı. büyük ihtimalle hwang hyunjin'i hesaba katmamıştı.

hwang hyunjin topu hızla ileri sürerken bang chan'ın bir saniye kalakaldığını fark ettim. çabuk toparlandı ama rakibi yanlış tanıdığını anlamıştı. bu maçla birlikte hepimiz dersimizi almıştık bence.

hyunjin önüne çıkan kimseye izin vermedi. sonunda takım arkadaşları da rakip kaleye ulaştığında düşünmeden jisung'a pas attı. jisung büyük bir heyecanla topa asıldığında kaleci bir gol daha yedi.

yumruğumu sıktım. "işte bu!" dedim bağırarak. "mükemmel biri."

tribün yine çoştuğunda ben de mutluluktan ölüyordum. farkın ikiye çıkması büyük bir avantaj olmuştu. herkes sonunda rahat bir nefes alabilmişti. gülmeden duramıyordum.

"yine de erken sevinmeyelim," babam dirseklerini dizine yasladığında derin bir nefes aldım. haklı olduğunu biliyordum. milyon kez doksan dakikada gol atıp kazanan takım görmüştük.

"bu saatten sonra defans işini yapsa yeter."

babam kafasını sağa sola salladı. "bu yüzden sen de liderlik vasfı yok," dedi kendi kendine. "elindekiyle yetinen bir lider olamaz."

mirror, hyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin