20

2.9K 209 30
                                    

Yorum yapmayı ve vote vermeyi unutmayın iyi okumalar🩸🩺

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Yorum yapmayı ve vote vermeyi unutmayın iyi okumalar🩸🩺

25 yıl önce yazardan 

Pars elindeki bardağı bara bırakırken yanında dans eden Arslan'a baktı. Timur yine ortada yoktu. Alışmıştı artık onun birden ortadan kaybolmasına. Gözleri ile barın içini tarasa da görememişti onu. Aramaktan vazgeçip o da Arslan'a katıldı.

Kaç yaşına gelmişlerdi ama hâlâ büyümüş gibi değillerdi. Her gün ailelerinden azar yiyen ergenlerden farkları yoktu. 

Pars dans ederken omzuna atılan kolla arkasını döndü. Timur kocaman gülümsemesiyle ona yaklaştı ve yanağı ile dudakları arasında bir yeri öptü. Dudaklarını öpmüyordu çünkü Pars bundan hoşlanmıyordu. 

Pars da onun beline kolunu dolayarak kendine çekti.

"Nereye kayboldun yine?"

"Bize yemek aramaya çıkmıştım."

Pars gözlerini devirdi. Konseydekilerden beslenmeyi daha mantıklı buluyordu. Her ne kadar beslendiklerini unutturabilse de rızaları yoktu sonuçta. Tabi birde ölme ihtimalleri vardı. Dördününde böyle bir geçmişi olduğu için konsey en mantıklısıydı. 

"Bu konuda anlaşmıştık sanki."

"Evet ama.. konseydekilerden sıkıldım ben. "

Timur Pars'ı ikna etmek için ona biraz daha sokuldu.

"Pars hatırlamayacaklar bile. Hadi ya."

Pars, Timur'dan uzaklaşıp Arslan'a baktı. O da onaylan bakışlar atınca pes etti. 

"Sakin olacaksın bakın. Ölü beden istemiyorum."

Timur yanağına sulu bir öpücük kondurarak geri çekildi. 

"Korkma melezcik. Kimseyi öldürmeyeceğiz."

Pars abartılı bir şekilde gözlerini devirdi. Onlardan farklıydı. Ve bu onun için hiç sorun değildi. İnsanların hayatlarını düşünmek, vicdanlı olmak kötü bir şey değildi. 

Timur Pars'ın elinden tutarak onu bulduğu insanların yanına götürdü. Koltukta oturan üç kişi onlara selam verdiğinde hepsi birinin yanına oturmuştu. 

"Size bahsettiğim arkadaşlarım."

Pars yanında oturduğu kişiye yalandan gülümsedi. Her ne kadar kendini çok aç hissetmese de yanındaki bedenin kan akışını duymak onu acıktırmıştı. Gözlerini kırmızı yaparak "Şimdi yapacağıma tepki vermeyeceksin ve hatırlamayacaksın." dedi ve dişlerini çıkararak boynuna yaklaştı. Tam ısıracağı sırada cebindeki telefonu titremeye başladı. Sesli bir küfür ederek uzaklaştı ve telefonunu açtı.

"Efendim?"

"Pars. Feride ben."

Feride'nin endişeli sesi onu da endişelendirmişti. 

"Bir şey mi oldu?"

"Şey.. Anneni kaçırmışlar."

"Ne?!"

Pars hızla oturduğu yerden kalktığında bütün gözler ona dönmüştü. 

"Pars bir şey mi oldu?"

"Annem.."

Başka bir şey söylemeden hızla konseye gitti. Babası da tam çıkmak üzereydi.

"Annem nerede?"

"Nerede olduğunu buldum. Oraya gidiyorum bende."

"Bende geleceğim."

"Pars. Gerek yok."

"Var. Senin yüzünden kaçırdılar onu. Sana emanet edemem."

Babası ısrarlarının bir sonuca varmayacağını bildiği için başka bir şey söylemedi. İkisi beraber eski bir depoya gelmişlerdi. Karanlığın içinde parlayan gözler karşıladı onları.

"Geç kalacaksınız diye çok korkmuştum."

Firuze hanım onu kaçıran adamın kolları arasında çırpınırken adam birden dişlerini boynuna geçirmişti. Sevdiği adamın ve biricik oğlunun önünde ölene kadar kanını emmişti. Her şey o kadar hızlı olmuştu ki Korkut ve Pars ne olduğunu anlayamamıştı bile. 

Firuze hanım gözlerini kapatmadan önce hayatındaki adamlara son kez bakarak gülümsedi. Onu kaçıran adam onu bıraktığında Pars annesini tutmak için koşmuştu. Adam kaçarken babası da peşine gitmişti. 

"Anne!"

Ne kadar bağırsa da ondan bir ses alamamıştı.

O sırada onlardan çokta uzak olmayan bir evde sarışın bir bebeğin ağlamaları evi dolduruyordu. Bir yaşına girmiş bebek sanki canından can gitmişcesine ağlıyordu. 

Günümüz

Rüzgar onu kaçıran adama dik dik bakıyordu. Ölebilirdi. Ama o yine de bakıyordu işte. 

"Pars sende ne buldu acaba? Benim yarım bile etmezsin."

"Kendini çok önemsemesen mi?"

"Bir insana göre çok cesur laflar ediyorsun."

Timur dizlerinin üstüne çökerek sandalyede oturan çocuğa baktı. Elini yüzüne yaklaştırdığına kafasını çekti.

"İyi sevişiyorsun sanırım. Bu yüzden seni yanında tutuyor olabilir."

Rüzgar alayla güldü.

"Sevgi bazı şeylerden daha önemlidir. Hani bilmiyorsan  öğren."

"Ya tabi. Sevgi ve Pars. Annesi ve babasından sonra öpüşmekten bile hoşlanmayan Pars seni sevecek? Buna beni inandıramazsın."

"Beni öptü. Hem de defalarca. Bu yüzden sevmesinden de şüphe etmiyorum."

Timur tek eliyle Rüzgar'ın boğazını sıktı. Rüzgar zorla nefes alsa da gülümsedi. 

"Yalan söylemek senin hobin galiba."

Boğazını bırakıp dişlerini çıkardığında Rüzgar korkuyla açtı gözlerini. Ondan Pars'tan başkasının beslenmesini istemiyordu.

"Sakin! Dokunma bana."

"Uf çok korktum."

Bileğini kavrayarak kendine yaklaştırdı. Rüzgar çırpınsa da engel olamıyordu. 

"Biraz fazla içeceğim. Öldürecek kadar değil ama kendinden geçmene yeter. Pars geldiğinde ayık olman işimize yaramaz."

Timur gülerek dişlerini geçirdi bileğine. Rüzgar Pars'ta ki gibi zevk almıyordu. Aksine ısırdığı yer o kadar açıyordu ki yüzünü buruşturup yumruğunu sıktı. Timur dişleri çekip biraz uzaklaştıktan sonra "Pars'ın seni neden bu kadar istediğini anladım. Kanının tadı çoğu kişi de yok." dedi ve beslenmeye devam etti.

Rüzgar gözlerini daha fazla açık tutamadı ve kapattı. Bedenide yavaşça gücünü kaybettiğinde düşündüğü tek şey Pars'tı. Eğer ölürse Pars'ın bunu kaldırabileceğinden emin değildi. 

Evet ölmek üzereydi ama o sadece Pars'ı düşünüyordu. Çünkü sevmek böyle bir şeydi. Kendinden çok onu düşünmek..

Hello... Benim yarın stajım başlıyor. Bir yandan da KPSS çalışıyorum😔. Bu yüzden bölümler hafta da bir ya da iki anca gelirr. Elimden geldiğince bekletmemeye çalışacağım. Hepiniz öptümm😘😘.

Bir dahaki bölümde görüşmek üzere minik kaplumbağalarım 🤍🐢



Doktor // bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin