7

4.5K 301 30
                                    

Yorum yapmayı ve vote vermeyi unutmayın iyi okumalar🩸🩺

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Yorum yapmayı ve vote vermeyi unutmayın iyi okumalar🩸🩺

Merdivenden gelen ayak sesleri ile mutfaktan çıkıp merdivenin oraya gittim. Rüzgar dağılmış saçlarını mümkünmüş gibi daha fazla karıştırırken bir yandan da etrafı inceliyordu.

"Günaydın."

"Günaydın. Rahatsızlık verdim size de kusura bakmayın."

"Saçmalama."

Dün eve geldikten sonra hiç uyanmamıştı. Bugün içinde hastaneyi arayıp ikimiz adına izin almıştım. Onun dinlenmesi gerekiyordu. Benimse.. Benim bir işim yoktu ama alacak çok iznim vardı. 

"Duş almak ister misin?"

"Ben gitseydim."

Bir şey demeden kaşlarımı çatarak baktım.

"Gitmeyeyim. O zaman duş alabilirim."

Tek bakışım ile lafımı ikiletmemesi beni biraz gülümsetmişti. Benden hem çekiniyordu hem de yanımda rahat olmaya çalışıyordu.

"Sana havlu ve kıyafet vereyim."

Ben merdivenlere yöneldiğimde Rüzgar'da peşimden gelmeye başlamıştı. Odaya girip ona temiz havlu ve bir eşofman takımı verdim. 

"Misafir banyosu koridorun sonunda. Başka bir şeye ihtiyacın olursa seslenmen yeterli."

"Teşekkür ederim hocam. Size de çok zahmet verdim."

"Zahmet falan verdiğin yok. Bir de ikimiz varken sizli bizli konuşmana gerek yok."

"Tamam öyle yaparım."

O elindeki eşyalarla banyoya giderken ben tekrar aşağıya inmiştim. 

Ben pek bir şey yemesem de Rüzgar'ın yemesi için kahvaltı hazırlamıştım. O sırada tanıdık kokuyla karışık kendi şampuan kokumu aldığımda arkamı döndüm. Rüzgar'ı ıslak saçlarıyla kendi kıyafetlerim içinde gördüğümde kısa bir an nefesimin kesildiğini hissettim. Bir insanı beğenmek gayet normal bir şeydi. Bu yüzden bunun üstünde durmadım.

"Kahvaltı hazırladım."

Rüzgar ada tezgahın oraya oturup önündeki tabağa baktı. Onun karşısında arkamdaki tezgaha yanaşmış bir şekilde ona bakıyordum.

"Siz yemiyor musunuz?"

"Yemekle pek aram yoktur. Zorda kalınca falan yiyorum."

"Doğru ya. Vampirler yemek yemez."

Bunu söylerken eli boynuna gitmiş ve bir süre orada oyalanmıştı. Sesli bir şekilde yutkunmuştu. Büyük ihtimalle dün olanlar aklına gelmişti. Küçük ve kısa olan iniltisini anımsar gibi olunca hemen kendimi topladım. 

Kan alış verişi biraz zor bir durumdu. Bu yüzden konseye bir kere gelen insanlar neredeyse oradan çıkmıyorlardı. Kanı içilen kişi haz aldığı için bağımlı hale gelebiliyordu ya da Rüzgar gibi bu durumdan etkilenebildiği için devamını umut ediyorlardı. 

Bu durum kanı için vampirler içinde geçerliydi. Özellikle safkan olmayan vampirler ilk  kan içmelerinde aşırı tahrik oluyorlardı. Safkanlar bu konuda daha kontrollüydüler. 

"Ben yarı vampir olduğum için yiyebiliyorum. Ama tercih etmiyorum."

"Başka senin yapabildiğin ama diğerlerinin yapamadığı ne var?"

Yemeğini yerken meraklı bakışlarla sordu. Arkamdaki tezgahtan uzaklaşıp ellerimi önümdeki tezgaha koydum.

"Her safkan ailenin kendine özgü yetenekleri var. Birde benim fazladan bir yeteneğim var. Annem küçükken bunu kendimi korumam için onun tarafından verilen bir hediye olduğunu söylerdi."

"Koruyor mu peki?"

"Evet. Koruyor."

Tabağındaki son lokmayı da yedikten sonra çatalını bırakmıştı. 

"Dün dedin ya. Sadece sende böyle oluyor diye."

"Evet?"

"Neden bende oluyor?"

"İşte onun cevabı bende de yok." 

Oturduğu yerden kalktığında önündeki tabağı aldım. Tabağı makineye koyduktan sonra iki kupa çıkarıp ona kahve kendime de kan koydum. Bardakları elime alacağım sırada Rüzgar arkamdan gelip bir bardağı almıştı.

"Bu benim değilmiş."

Gülerek bardağı bana uzattı. Ben de ona doğru bardağı uzattım. Bardakları değiştirdikten sonra içeriye geçip oturduk. 

"Kurt-"

"Dün-"

İkimizde aynı anda konuşmaya çalıştığımız için laflarımızı kestik.

"Anlaşılan senin soracak soruların bitmemiş."

"Yani. Hak verirsin ki çok da normal olan bir şey değil bu."

"Aslında önceden normaldi. Savaş zamanlarında hepimizin öldüğünü düşündükleri için efsane olarak kaldık."

"Oha. Sen o zaman Atatürk'ü de gördün."

Evet anlamında kafamı salladım. 

"Savaş zamanında değil ama cumhuriyetin kurulduğu ilk gün ve kutlamalar zamanında hep öndeydim."

Dolan gözlerini elinin tersi ile sildi. 

"İstediğin kadar güçlerinden bahset ama bence vampir olmanın en iyi özelliği bu olmuş."

"Yani evet."

Kahvesinden koca bir yudum aldı. Dili ile dudaklarını temizledikten sonra geri bana döndü. 

"Kurt adamlar. Onlar gerçek mi?"

"Olmasa biri çıkıp biz kurttan geldik demezdi bence."

"Tanıdığın var mı?"

"Evet. Ama bayadır görüşmüyoruz. Ölmüş bile olabilir. Çok yaşayabilecek birine benzemiyordu."

Abartılı bir şekilde gözlerini devirdi. Bardağını önündeki sehpaya koyduktan sonra koltukta tamamen bana dönecek şekilde yan oturup bağdaş kurdu. O çekingen tavrı uçup gitmişti sanki. Bu benim için daha iyiydi.  

"Dün, neden öyle oldun? Benim yüzümdense eğer.."

"Hayır. Sen olmasaydın büyük ihtimalle o adam bana vuracaktı ve daha kötü olacaktım."

"Anlatmak istersen dinlerim."

Bir süre parmaklarına baktıktan sonra bakışlarını bana çevirdi. 

"Sonra. Anlatsam olur mu?"

"Ne zaman istersen."

Boşalan bardağı uzanıp sehpaya koydum. Geri yerime oturduğumda Rüzgar birden dizime yatmıştı. Hiçbir şey söylemeden öylece uzandı. Oturduğum koltukta biraz daha yayılırken elimi saçlarına atmıştım. Kıvırcık tutamları parmaklarımın arasına atarak saçları ile oynadım.

Eskiden annemin dizine yattığımda saçlarımı aynı benim Rüzgar'ın saçlarını okşadığım gibi okşardı. O anlar hayattım yaşadığım en huzurlu anlar olurdu. Hiç bitmemesini dilediğim ama acı bir şekilde elimden alınan huzurlu anlarım.

Belki eskiden Rüzgar'ın da böyle bir anısı vardı ve bunun için birden yatmıştı. Kapalı bir kutu gibiydi ve ben onun kendi kendine açılmasını beklemeyi seçiyordum. İstesem hemen şimdi öğrenebilirdim ama onun anlatması daha iyi olurdu. 

"Teşekkür ederim. Yanımda olduğunuz için."

Bir dahaki bölümde görüşmek üzere minik kaplumbağalarım 🤍🐢


Doktor // bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin