37

812 74 7
                                    

Yorum yapmayı ve vote vermeyi unutmayın iyi okumalar 💉🩸

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Yorum yapmayı ve vote vermeyi unutmayın iyi okumalar 💉🩸

Pars gittikten sonra davetlilerin ayrılmasını beklemeden konsey binasına gelmiştik. Çoğunlukla kırmızı ve siyahın hakim olduğu binaya ilk girişimdi. Biz içeriye girer girmez herkesin bakışları bize dönmüştü.

Şu an çok dışarıdan tuhaf göründüğümüze eminim. Bir cadı, bir insan, bir melez bebek, bir vampir ve bir vampir olmaya çalışan insan olarak vampirlerin mekanına girmiştik.

Birce koltukların olduğu kısma geçip bir yere oturduğunda biz de oturduk. Yanımıza gelen garson olduğunu düşündüğüm adama döndü Birce.

"Bana her zamankinden. Siz bir şey alır mısınız?"

Etraftaki kan ve alkol kokusu hastaneden biraz tandık da olsa biraz midemi bulandırdığı için kafamı hayır anlamında salladım. Nevra hoca ve Riya benim aksime sert bir şeyler içmek istediğini söylemişti.

"Artık Parsların nereye gittiğini söyleyecek misiniz?"

Birce derin bir nefes aldıktan sonra konuşmaya başladı.

"Leventler Parla'nın yaşadığını öğrenmişler. Düğüne birkaç saat öğrendik bizde. Sözde konuşmak için gittiler ama konuşmak için olmadığını herkes biliyor."

"Pars bu yüzden beni aceleyle dönüştürdü."

Birce beni onaylar şekilde kafasını sallarken Nevra hoca şok içinde bana döndü.

"Sen artık vampir misin?"

"Evet hocam. Yani sanırım."

Garson içecekleri getirip sehpaya koydu. Birce eline bardağını alırken "On iki saat sonra insan kanı içtiğinde olacak evet. Ben de zaten o yüzden onlarla gitmedim." Dedi.

"Sadece o yüzden gitmedin. Levent'le seni aynı yerde bulundurmak istemiyorlar."

"Seni neden Levent'in olduğu yerde istemiyorlar?"

Birce sorduğum soruya cevap vermek yerine bardaktaki kanı kafasına dikmişti. Onun yerine Riya cevap verdi.

"Levent Birce'yi kaçırıp güçlerini almaya çalışmıştı da. Gerçi başarmıştı. Ben kurtardım Birce'yi. Bu yüzden benim düşüncelerimi okuyamıyor."

"Sana da kendini övecek bir şey çıktı."

Kucağımdaki Parla huysuzlanıp ağlamaya başladığında oturduğum yerden kalkıp yürümeye başladım. Ağlaması çoğalıp çığlıklara dönmeye başlayınca ne yapacağımı bilemedim. Normalde hiç böyle ağlamazdı. Onu susturamayınca ben de ağlamaya başladım. Pars onu bana emanet etmişti ama ben daha ağlamasını bile susturamıyordum.

Olduğum yere oturdum. Parla ile beraber hıçkırarak ağlamaya oturduğumuz yerde devam ettik. İkimizin de Pars'a ihtiyacı vardı. Eğer ona bugün bir şey olursa nasıl devam edecektim bilmiyorum. Sonsuza dek mutlu olmak için adım attığımız bugün de sonsuza dek tek başıma kızımızı büyütmek zorunda kalabilirdim.

Parla artık ağlamadığı gibi küçük elleriyle akan yaşlarımı da sildi.

"Baba. Baba gelecek."

Başına küçük bir öpücük kondurdum.

"Evet kızım. Baban gelecek. Bizi bırakmaz o."

Parla kafasını omzuma koyup gözlerini kapattı. Kısa sürede uykuya dalan kızımı izledim. Daha doğarken hayata zorluklarla başlamıştı. Minicik bedeninde çok fazla acı gizliydi.

Riya yanımıza geldiğinde kafamı kaldırıp ona baktım.

"İstersen Parla'yı bana ver. Yukarıda bir odaya geçeriz biz. Hem senin on iki saatinin dolduğu zaman yanında olmasın."

Kafamı sallayıp kızımın saçlarından öptükten sonra Riya'yaverdim. Onlar merdivenlere doğru yürürken ben de kızların yanına geçmiştim.

Nevra hocanın ve Birce'nin arasındaki boşluğa oturdum. İkisi de kafasını omzuma koymuştu.

"Kocalarının askerden dönmesini bekleyen eşler gibi olduk."

Dediğime gülmüştüm. Sinirlerimin bozulduğu belli oluyor muydu?

"Burada kocasını bekleyen tek kişi sensin. Bizim sevgilimiz bile değiller."

Nevra hocanın söylediğini Birce'de onaylamıştı.

"Bu onları sevmediğiniz anlamına gelmiyor."

"Ben deli miyim bütün hayatını benim soyumu öldürmeyeadıyan bir adam aşık olayım?"

Nevra hoca kafasını kaldırıp Birce'ye baktı.

"Aşk zaten delilik ya. 150 yıldır öğrenemedin mi bunu?"

"Pardon doktor hanım. 150 yıldır kalbimi kaptırdığım ilk kişi güçlerimi almaya çalıştığı için ben başka şeyler öğrendim."

Şok içinde Birce'ye döndüm.

"Ne yani sen Levent'e aşık mıydın?"

"Evet. Yani öyle sanmış da olabilirim. Onun beni sevdiğine inandım. Riya beni o zaman uyarmıştı ama ben tabi ki dinlemedim. Sonuç olarak Riya haklı çıktı. "

Birce kafasını omzumdan kaldırıp saçlarını düzelttikten sonra ayağa kalktı.

"Neyse bu tatsız konuyu kapatalım. Ben gidip kan deposundan kan alacağım. Siz de yorulmuşsunuzdur odalarınıza geçin."

"Odalarımız mı?"

"Pars'la Aslan'ın odasına işte. Yukarıya çıkın. Sağdan ikinci kapı Pars'ın soldan ikici kapı Aslan'ın."

Ben ayağa kalktığımda Nevra hoca "Ben onun odasın gitmem." Dedi.

"Doktor hanım burada kalabileceğiniz başka oda yok. Rüzgar'la kalamazsınız çünkü onun on iki saati dolmak üzere. "

"Eve giderim."

"Tabi sonra Aslan da beni sallandırsın bir yerden. Benim odama gidin. Riya orada. Soldan üçüncü kapı."

Nevra hoca bu sefer itiraz etmedi. Herkes gideceği yerlere dağıldı.

Pars'ın odasına gittiğimde kapının karşısında duran yatağa yürüdüm. Yumuşak yatağa oturduğum da bir umut o kokuyordur diye yastığı elime aldım. Burnuma yaklaştırdığımda kokladığım deterjan kokusuyla sıkıntıyla ofladım. Dizlerimi kendime çektim ve kafamı kucağımdaki yastığa koydum.

Evlendiği gün kocasından ayrı olan ilk eş ben değilimdir, değil mi?

...

Odamın kapısı çaldığında kapalı olan gözlerimi araladım. Ne ara uyumuştum onu bile anlamamıştım.

"Gel."

Birce kucağında kocaman bir soğutucuyla içeriye girmişti.

"Günaydın. Oda servisi. On iki saatin yarım saat sonra dolduğu için yemeğinle geldim."

Onun kocaman gülümsemesine ve enerjisine karşılık ben uyuşuk hareketlere ayaklandım. Ayaklandığımda dönen başımla yatağın başını tuttum. Birce hızla yanıma gelmişti.

"Yavaş hareketler. Unuttun mu?"

"Pars geldi mi?"

Birce olumsuz anlamda kafa sallamıştı. Odadaki ikili koltuğa oturdum.

"O zaman boşuna gelmişsin."

"Anlamadım?"

"Pars gelmeden beslenmeyeceğim."

"Aklını mı kaçırdın?"

"Hayır."

"Beslenmezsen ölürsün. O zaman ne Pars'ın geldiğini görürsün ne de Parla'nın büyüdüğünü."

Birce sırtını yatağa verecek şekilde yere oturdu.

"Hem zaten tutamazsın kendini. O kadar çok acıkmış hissedeceksin ki Pars aklına bile gelmez."

Birce getirdiği soğutucudan bir kan torbası çıkarıp bana uzattı. Uzattığı torbayı elime aldım.

"Dişlerini çıkarmayı denemek ister misin? Öğrenmiş olursun."

"Öğrenilen bir şey mi o? Kendiliğinden olan bir şey değil mi?"

"Açlık durumunda kendiliğinden çıkar. Ama öğrenirsen acıkmana gerek kalmadan da çıkarabilirsin."

Sıkıntıyla ofladım. Bunları bana Pars'ın öğretmesi gerekiyordu. Hayatımın en karmaşık anında yanımda olması gerekiyordu.

"Biliyorum. O da burada olmak isterdi. Şu an şartlara göre hareket etmek zorundayız."

Bazen Birce'nin düşünceleri okuduğunu unutuyordum.

"Hadi şimdi deneyelim. Zaten on iki saatinde dolmak üzere."

"Tamam. Ne yapmam gerekiyor?"

"Dişlerinin uzadığını düşün. Olağan bir şeymiş gibi."

Dediğini yaptığımda başta hiçbir şey olmamıştı. Üçüncü denememde köpek dişlerim uzamıştı. Kontrol etmek için parmaklarımı dişlerime değdirdim. 

Hissettiğim garip hisle yerimde kıpırdandım. Bütün hücrelerim harekete geçmiş gibi hissediyordum. Hepsi birden isyan ediyordu sanki.

"Hazırsan artık vampir olabilirsin."

Birce'nin dediğini zar zor idrak ederken elimdeki kan torbasını ağzıma yaklaştırdım. Dişlerimle deldiğim torbadaki kanı kısa sürede içmiştim.

Bu Pars'ın kanını içmekten daha farklıydı. Kesinlikle daha iyi değildi ama hissettirdiği aklımı kaçırtacak gibiydi.

Biten torbayı kenarı koyup soğutucuyu kendime doğru çektim. İçinden bir tane kan torbası alıp onu da hızla bitirdim. Ara vermeden kaç tanesini bitirmiştim bilmiyorum. En son elimi soğutucuyu attığımda boş olması beni durdurmuştu.

Bakışlarımı Birce'ye çevirdim.

"Nasıl hissediyorsun?"

"Aşırı canlı. Ama aynı zamanda daha aç? Doymam gerekmiyor muydu?"

"Vampir olmanın birinci kuralı. Asla doymazsın. Sadece durmayı öğrenirsin."

Etrafımızdaki iki düzineye yakın kan torbasına baktım. Harika, durmayı öğrenmem zor olacağa benziyordu.

"Aşağıya inelim mi? Parla uyanmıştır kesin."

Onu kafamı sallayarak onayladıktan sonra yavaşça ayağa kalktım.

"Artık başın dönmez. Yavaş hareket etmene gerek yok."

"Zaten yavaş hareket etmek zorlaşmıştı."

Bana gülümsedikten sonra odanın kapısını açtı.

Aşağıya indiğimizde geldiğimiz zamandan daha kalabalık olduğunu gördüm. Kapının oraya kafamı çevirdiğimde üstü başı kan içinde, çoğunun kıyafeti yırtılmış şekilde olan bizimkileri gördüm. Gözlerim endişeyle Pars'ı aradı.

Kalabalığın arasından onu gördüğümde içim öyle bir rahatlamıştı ki düğünden sonra ilk defa nefes alıyor gibiydim.

Koşarak yanına gittim. Beni görünce kollarını açtı. Boynuna atlayıp sıkıca sarıldım.

"Geldin."

"Evet güzelim geldim. Yetişemedim ama.."

Ellerimi yüzene koyup "Geldin ya gerisi önemli değil." Dedim ve dudaklarımızı birleştirdim.

Asıl şimdi sonsuza dek sürecek hikayemiz başlıyordu.

İnstagram: celikk_9822

Bir dahaki bölümde görüşmek üzere minik kaplumbağalarım 🤍🐢

Doktor // bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin