Gözlerini açması gerektiğini biliyordu. Ama korkuyordu. Yinede bir ümit gözlerini açtı. Tony aynı yerde oturuyordu. Sağ kolundan yukarı doğru yanık gibi duruyordu. Perla oraya adeta ışınlandı.
"Baba..."
Sesi fısıltı gibi çıkmıştı. Babasının elini tuttu. Tony ona baktı.
"Bal arım..."
"Baba beni bırakma nolur. Lütfen beni bırakma. Sadece- biraz dayan ben- ben bir yolunu bulacağım."
Tek elini onun kalbinin üzerine koydu. Güçleriyle onu iyileştirmeyi deneyecekti. Fakat Tony'nin eli onun elini tuttu.
"Yapma... Benim seni önceden kurtarmam gerekiyordu. Bu bir bedel."
Konuşmakta bile zorluk çekiyordu.
"Değil. Hayır değil. Eğer beni böyle bırakıp gidersen ben ne yaparım ki? Ben sensiz ne yaparım? Baba lütfen izin ver."
"Sen harika bir çocuksun Perla... Sen her şeyi yapabilirsin. Benim gitme vaktim geldi..."
Perla'nın gözlerinden yaşlar akıyordu.
"Sana yalvarırım baba. Lütfen. Denememe izin ver."
"Özür dilerim bal arım... Seni 3000 kez seviyorum."
Tony'nin bakışları boşlaştı. Perla onun elini iki eliyle kavradı.
"Hayır! Hayır! Hayır!"
Reaktörün ışığı söndü. O anki çaresizlikle ne yapacağını bilemedi. Etrafa kontrolsüzce beyaz sisler yayıyordu. Tek elini Tony'nin kalbinin üzerine koydu. Büyüyü deniyordu. Aynı zamanda ağlıyor ve kendi kendine sayıklıyordu.
"Lütfen... Lütfen işe yarasın. Onu kaybedemem..."
Bir el onu omzundan tuttu. Etrafa yaydığı yoğun beyaz sisi o zaman fark edebilmişti. Umursamadı.
"Perla ona bir şey yapamazsın o öld-"
"HAYIR ÖLMEDİ!"
Sesi yeri titretecek kadar yüksek çıkmıştı.
"ÖLMEDİ! BENİ BIRAKIP GİDEMEZ!"
Beyaz sisler Perla'nın etrafında dönüyor ve beraberinde toz toprağı da sürüklüyordu. Steve onun ellerini tuttu.
"Perla bana bak! Etrafına bak! Sakinleş."
Perla gözlerini kapadı. Gerçek olduğuna inanmak istemiyordu. Kabus olmalıydı. Mutlaka öyle olmalıydı. Başka açıklaması olamazdı. Babasını kaybetmiş olamazdı.
"Perla dur artık!"
"Yapamam! Kaybedemem! Onuda kaybedemem! Anlıyor musun beni Yüzbaşı? O benim her şeyim."
Steve bu sözlere karşılık birkaç saniye duraksasa da en sonunda Perla'yı kendine çekip sarıldı. Perla bu durumdan kurtlmaya çalışmadı. Karşılık da vermedi. Sadece gözlerini kapattı ve her şeyin bir kabus olmasını umdu. Gözlerini açtığında babası onun yanında olacaktı. Natasha ona gülümseyecekti. Her şey eskisi gibi olacaktı...
*
Ama olmadı. Her şey gerçekti. Şu an bir cenazedeydi. Babasını cenazesiydi. Gözleri ağlamaktan kan çanağına dönmüştü. Hayatta en çok değer verdiği insanlar ölmüştü. Bunu kabullenemezdi. Kabullenmeyecekti.
Peter ve May'i görebiliyordu. Yanlarına gitmek istemedi. Kimseyle konuşmak istemedi hatta.
Cenazeden sonra Peter yanına geldi.
"Perla..."
Perla dolu gözleriyle ona baktı. Peter ona yaklaştı.
"Ben yanındayım."
Perla ona sarıldı. Kafasını boynuna gömdü. Sarılmaya ihtiyacı vardı. Konuşmaya değil. Sarılmaya. Peter bunun farkındaydı. Onun saçlarını okşuyordu. Morgan Perla'ya baktı. Onu fotoğraflardan tanımıştı. Yinede şu an zamanı olmadığına emindi.
*
Babasının hologramını izliyordu.
"Herkes mutlu son ister değil mi? Ama hep öyle olmaz. Belki bu seferlik bunu, kutlama yaparak... Oynamanızı umut ediyorum. Umarım aileler birbirlerine kavuşmuştur. Ve ben de bal arıma. Herkesi geri getirip gezegeni normal haline çevirmişizdir. Öyle bir şey varsa tabii. Tanrım en güzel dünya, evren diyelim artık. Eğer 10 yıl önce yanlız olmadığımız söylenseydi... Onu geçelim bu çapta olduğunu bile... Ben hiç şaşırmazdım. Ama bu kadarı? Karanlık ve aydınlığın destansı güçlerinin devreye girmesi yani. İyisiyle kötüsüyle... Morgan bu gerçeklikle yaşamanın bir yolunu bulmak zorunda ve Perla... O zaten bunun bir parçası.
Aniden ölürüm diye böyle bir video çekeyim dedim. Her ölüm zamansızdır da diyemeyiz. Yarın deneyeceğim zamanda yolculuk fikri, hayatta kalma konusunda aklımı kurcalıyor da. Kahramanlığın olayı bu sonuçta. Son da yolculuğun bir parçası. Niye uzatıyorum bu kadar? Her şey eski haline geri dönecek. Bu videuyu izlerken iki kızımda yanında olacak.
Seni 3000 kez seviyorum."
Tony'nin hologramı yok oldu. Perla hologramın yok olduğu yere baka kalmıştı. Morgan Pepper'ın kolunu tutuyordu. Artık ne hissetmesi gerektiğini bilmiyordu Perla. Kızgınlık mı? Kırgınlık mı? Özlem mi? Yalnızlık mı? Korku mu? Hepsi beraber mi?
"Ve burada bir detay daha var. Bay Stark, Stark Endüstrilerinin yeni sahibini Bayan Perla Stark'a devretmek istediğini yazmış."
Perla şaşkınlıkla o yöne baktı.
"Ben mi?"
"Evet siz."
"İyi de ben sadece 16 yaşındayım."
"Sanırım bunun bir önemi yok. Şirketin bütün hakları size ait."
Ne diyeceğini bilemedi. Bunu kesinlikle beklemiyordu. Yapabileceğini de düşünmüyordu. Pepper tek elini onun omzuna koydu.
"Dışarı çıkmak ister misin?"
"Kesinlikle... Teşekkürler Peps."
Bahçeye çıktı. Hala birkaç kişi vardı. Steve'in taşları geri götüreceğini hatırladı. Onlara bakmaya karar verdi. Gittiğinde gördüğü şeye ise inananadı.
"Steve?"
Steve'in oldukça yaşlı bir hali karşısında duruyordu. Ne olduğunu tahmin edebiliyordu.
"Ciddi değilsin değil mi? Ben hayal görüyorum. Bucky bana hayal gördüğümü söyle."
Yaşlı Steve ona buruk bir gülümseme verdi.
"Üzgünüm küçük asker."
"Sen de mi...?"
Kırgınlıkla baktı ona. Artık hiçbir şey eskisi gibi değildi. Olamazdı da.
"Perla-"
Görünmez olarak hızla oradan uzaklaştı.
"Anlayacaktır Steve."
"Belki bir gün. Ama bugün değil."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gizli Stark ~ Perla Luna Stark ~
FanfictionYa, Tony Stark'ın Avengers ekibi dışında kimsenin bilmediği ve dış dünyadan koruduğu mükkemmel güçlğ bir kızı olsaydı? Merak mı ettiniz? Buyrun, içeri gelin.