20. "ömer'in yaktığı gemiler."

154 12 20
                                    

Sabah olanların orada kalmayacağını biliyordu Ömer. Gamze orada kapanmasına izin vermeyecek, elbette bir şekilde onunla iletişim kurmak zorunda kalacaktı. Bunu tam olarak nasıl yapacağından emin olamamıştı ama kadın, günün ilerleyen saatlerinde telefonla aramayı seçti. Okulda teneffüs saatiydi, Ömer ders verdiği sınıftan yeni çıkmıştı. Özellikle teneffüse denk gelmesinin tesadüf olmadığını düşündü, bu kadar özenle ayarlanmış bir hamle, öğrenci velisi olan bir kadınla görüşmenin sağladığı bir yarar olmalıydı.

Telefonun geniş ekranında Gamze'nin ismini görür görmez yüzünde kaçınamadığı bir tebessümle koridorun başındaki pencere kenarına doğru yaklaştı. Etraf sakin olmasına rağmen yine de pencereyi açtı, dışarı doğru eğildi konuşmadan önce.

Telefonu açtığında yaptığı ilk şey "Geciktin." demek olmuştu. Saatlerdir onu beklediğini bilse de olur, hatta gayet güzel olurdu. Gamze yüzyüze olmaktan kaçınmak için telefona sığınıyordu ama sesindeki öfke yeterince cesurdu. "Ne yapıyorsun sen Ömer, neydi o sabah söylediklerin?" dedi. Söze bu şekilde hesap sorarak girmesine karşılık, Ömer onun da duyması için sesli bir gülüş bırakarak karşılık verdi. Sinirini biraz daha bozmak hoşuna giderdi çünkü sinirlenince sadece ses tonu bile fazla çekici hale geliyordu. Gülüşün ardından sessizlik olduğunda "Sana diyorum konuşsana." diye bir kez daha sertçe çıkıştı Gamze. Ömer de amacına ulaşmıştı.

"Nereden buldun sen Erdal'ı? Yanına mı gittin, konuştun mu ne yaptın bir şey söyle!"

Yoldan geçen arabaların sesleri, olması gerekenden biraz daha yakın duyuluyor gibiydi. Bankada konuşmaya cesaret edemeyip dışarı çıktığını kolayca anladı Ömer. Ukala bir tonla "Sakin olsana sen bir." diye konuştu. "Erkek arkadaşına bir şey yapmadım, yani şimdilik."

Konuşurken aldığı keyfin Gamze'nin de farkında olduğunu bilerek dudaklarını büzdü.

Adamı gitgide çözen kadın, oyununa gelip daha da öfkelenmek yerine sakince "Kandırdın değil mi?" deyiverdi. "Tanıtmadın kendini. Eğer şuanda bana her şeyi anlatmazsan ben gidip ona anlatırım."

"Orada bir dursan mı? Onunla çıkarken benimle de görüştüğünü anlatabileceksen anlat, benim için hava hoş ama beni yanlış tanıtmaya kalkarsan o zaman da ben boş durmam. Gerçekleri ona ya sen anlatırsın ya da ben, tarafını seç. Hiçbir şey yapmama gibi bir seçeneğin de var tabii."

"Sen ne kadar çok kuruyorsun kafanda ya."

Ömer'in, onu sinirlendirmek için söylediği hiçbir şey yerini bulmamakla beraber, Gamze'nin ses tonunda artık sadece hayret vardı. "Ömer sen benim sana yaklaşımımı neden ve nasıl farklı değerlendirdin bilmiyorum ama ben sadece bir arkadaş olarak yaklaştım. Arkadaş olarak güvendiğim biriydin ve tüm bu zaman boyunca Erdal'ı sevdim. Hala da onu seviyorum. Uzun zamandır hayatımda o var ve bundan sonra da o olacak. Bunu lütfen kabullen, ne kendine ne bana eziyet etme daha fazla."

"Hayır Gamze, sadece sevdiğine inanmaya çalışıyorsun. Bana kapılmaktan da korkuyorsun. Eğer muhakeme yetini kullanamıyorsan ya da kendini kandırmakta ısrarcıysan ben sana şöyle söyleyeyim..." Devam etmeden önce koridoru kontrol edip biraz daha dışarı doğru eğildi. Bu söyleyeceğinin ağır kaçacağını bilse de mutlaka söylemek istiyordu. Yakınlarda kimse olmamasına rağmen yine de sesini bir ölçü kısarak konuştu.

"Ben seni ne kadar istiyorsam, sen de beni o kadar istiyorsun."

Ya telefonun yüzüne kapanmasını, ya da azar işitmeyi beklerken telefonu tutan parmaklarını istemsizce sıktı.

"Sen ne biçim konuşuyorsun benimle?" dedi kadın. Öfke ve şaşkınlık bir yana, en çok rahatsız oluşu yansıyordu sesine. Ömer pişman olup olmamaktan emin olamasa da, tereddütünü belli etme şansı yoktu. "Yalan mı söylüyorum? Ben itiraf ettim sen de et." dedi konuşmadan zevk almaya devam ediyor gibi davranarak.

ÖMER: SaplantıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin