8. "kapan."

164 13 7
                                    

Dönemin ilk çıkış zili sadece sevinçle koşturan okul çantalı çocuklar için değil Ömer için de çaldı. Bütün gün müdürle olan o görüşmesini en verimli şekilde kullanmak için plan yaptıktan sonra zil çaldığında çoktan bahçe girişinin önüne yaslanmış bekliyordu. Sabahki eşofmanlarını değiştirdikten sonra üzerinde uçlarını ve üstten iki düğmesini serbest bıraktığı bir gömlek vardı. Kollarını sıyırıp katlamayı her zaman seviyordu. Kıvırcık saçlarını taramış, alkol kokusunu tamamen atabilmek için duş almış ve bolca parfüm kullanmıştı. Mutlaka alması gereken bir iş için görüşmeye gidiyordu nihayetinde ancak sadece bununla sınırlı değildi. Bir taşta iki kuş vurmayı planlıyordu. Kollarını göğsüne bağlamış beklerken gözü okul binasından çıkan çocukların üzerindeydi.

Günler önce tek bir kere görmüş olmasına rağmen Tuna'nın her detayı zihninde capcanlıydı. Orta boylu ve orta kiloda, hafif uzun ve gür saçları dalgalı gelen, kalın kaşlı, esmer bir çocuktu. Annesine fazla benzediğini düşünmüyordu Ömer. Babası olan o şanslı adam her kimse eğer genlerini o aktarmış olmalıydı. Bir gün çocukları olabilecekse daha eşit bir dağılımı tercih ederdi.

Birkaç dakika sonra o heyecanlı öğrencilerin arasında daha yalnız gibi görünerek yürüyen Tuna ilişti gözüne. Çocuk okul binasının önündeki merdiven basamaklarından inerken Ömer onu görmesiyle birlikte hemen hareketlendi. Bahçeye girip yürümeye başladıktan kısa bir an sonra bahçenin ortasında karşı karşıya geldiklerinde Tuna için bir tesadüf gerçekleşiyordu, Ömer ise onu hiç görmeden yürüyormuş gibi davrandı. Ta ki o küçük oğlan çocuğunun sesi "Ömer abi?" diyene kadar.

Durdu, sesin geldiği yöne doğru baktı ve çocukla göz göze geldiğinde tanıdığını belli etti ama hatırlamaya çalışıyormuş gibi de kaşlarını çattı. "Sen... Tuna'ydı değil mi?"

"E-evet." diye yanıtladı oğlan, onu gördüğü için şaşkın görünüyordu. Ömer yüzüne sıcak bir tebessüm yerleştirerek önünde eğildi ve boylarını eşitledi. "N'aber Tuna?" derken çocuğun saçlarını okşamıştı.

"İyiyim... Teşekkür ederim." diye yanıtladı Tuna. Geçen seferki gözlemi yanlış değildi. Gerçekten kibar bir çocuktu.

"Sizi annem mi gönderdi?"

"Yok... Annen göndermedi. Başka bir iş için geldim. Annen mi alacaktı seni?"

"Evet. Çıkışta bahçede beklememi söylemişti."

"E tamam birazdan gelir o zaman." dedi az önce saçını okşadığı elini omzuna doğru indirip sıvazlarken. Planında yanılmamıştı. Gamze'nin Tuna'yı almaya geleceğini biliyordu ve bu yüzden karşılaşmak için o kadar beklemişti. Değmişti. Konuşmayı uzatmayı deneyeceği sırada Tuna ondan önce davranıp "Sizin işiniz neydi ki?" diye sordu merakla.

"Benim..." diye söze girdi Ömer, anlayabileceği şekilde anlatmak için doğru kelimeleri ararken "Tuna?" diye bir ses geldi arkasından. Dakikalardır duymak için beklediği sesti. Yine kendince bir zafer kazanıyordu. Çocuğun annesine doğru kayan bakışlarıyla birlikte kendisi de başını çevirip daha sabah birlikte olduğu kadına baktığında onun bakışlarındaki saniyelik değişimleri teker teker okudu. Önce Tuna'yı bir yabancıyla gördüğü için şaşırmış, arkası dönük olduğu için Ömer'i tanıyamamış ve yüzünü görür görmez hemen gülümsese de şaşkınlığı bir kat daha artmıştı. "Ay yok artık." dedi hayretini saklamadan. Yanlarına yaklaştı. "Yoksa burada da mı yürüyüş yapıyorsunuz?"

Hep yürürken karşılaştıkları doğruydu, tesadüflerin çok fazlalaşmaya başlaması da öyle. Ancak belki de bu son tesadüfleriydi. Bundan sonrasının daha olağan halinde işleyeceğine emindi Ömer. Gülerek ayağa kalktı ve "O kadar da değil." dedi. Kadın asıl sebebi duymak için başını merakla sallayıp gözlerinin içine bakmaya devam ettiğinde "Müdür beyle görüşmek için geldim." diye ekledi. Asıl şaşırtıcı olan buydu.

ÖMER: SaplantıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin