9. "ilk gün."

113 12 25
                                    

Ömer okuldaki işinin ilk gününde tam da istediği sınıfa adım atacak kadar şanslıydı ve Tuna'nın okuduğu sınıfın 5/D sınıfı olduğunu tecrübe ederek öğrenmiş oldu.

Ders zilinden sonra elinde büyük bir resim çantasıyla beraber sınıfa girdiğinde epey gürültülü bir profille karşılaşmıştı. Çocuklar ayakta olmasalar da bağırışmalar ve gülüşmeler havada uçuşuyordu. Uzun zamandır hiç o kadar fazla çocuğu bir arada görmediğinden nasıl zapt edeceği hakkında kafa karışıklığıyla öğretmenler masasına ilerledi ve gürültü bir anda bıçakla kesilmişçesine susuverince önce şaşırdı, hemen sonrasında kendine o çocuklar için sıradan bir öğretmen olmadığını hatırlattı. Elbette öyle olması gerekirdi zaten. Elindeki çantayı masaya bıraktıktan sonra bakışlarını pür dikkat kendisine bakan çocuklara çevirdi.

"Merhaba çocuklar."

Elinden geldiğince gülümsüyordu. Çocukların bakışlarının hepsinin altında farklı imalar vardı sanki. "Siz Ömer Ademoğlu musunuz?" diye sordu meraklı bir oğlan çocuğu. "Evet." dedi Ömer, "Annem hep sizden bahsediyordu." diye araya giren kız öğrencinin hangi anlamda söylediğini anlamaya çalıştı ama çözemedi. Kendini gergin hissettiğinde gözü, görmek istediği çocuğu aradı. Tuna arka sıralara yakın bir yerde oturuyordu ve gözü zaten genç adamın üzerindeydi. Bakışları buluştuğunda güven verici bir tebessüm gönderdi çocuk. Ömer'in kendisini iyi hissetmesi için bu yeterliydi, gerginliğini atıp oğlana göz kırptı ve "Resim öğretmeniniz iyileşene kadar bir süre beraberiz." dedi ellerini çırparak. Gözleri çocukların önündeki büyüklü küçüklü resim defterlerinin üzerinde dolandı. Hiçbiri onluk değildi. "Bugün sizinle farklı bir şey deneyelim mi?" dedi elini çantasına uzatırken.

Herkes pür dikkat izliyordu. İçinden, atölyeden o güne özel getirdiği tuval boyutunda kağıtları çıkarıp tek tek öğrencilerin masasına bırakmaya başladı.

"Ben portre alanında çalışan bir ressamım. Sizin kaleminizin de portreye yaklaşımının nasıl olacağını merak ediyorum. Bu kağıtları atölyemden getirdim sizin için. Şimdi hepinizin en sevdiğiniz, değer verdiğiniz insanlardan birini çizmenizi istiyorum. Ne kadar severseniz o kadar rahat kağıda dökersiniz, buna emin olun. İyi çizemeyeceğinizden korkmayın çünkü attığınız her çizgi sizin dünyanız. Anneniz olabilir, babanız, kardeşleriniz, veya bir arkadaşınız. İçinizden gelen kişiyi seçin. Değerlendirmek için sabırsızlanıyorum. Başlayın hadi."

Sınıfta sadece onun adım sesleri duyuldu ve elinde fazladan kalan birkaç kağıtla beraber öğretmenler masasının ardındaki sandalyesine oturduğunda tamamen sessizliğe gömüldü. Daha ortaokula yeni başlayan çocuklar bir portre çizimi konusunda haklı olarak çekingendi. Ömer teşvik konuşması yapmak yerine sessizce bekledi ve bakışlarını üzerlerinde gezdirdi.

Tüm öğrencilerin tereddütlü gözleri ardında, kağıda dokunmak için kalkan ilk kalem Tuna'ya ait oldu. Onun kaleminin kağıda sürtünmesinden doğan hışırtı duvarlarda yankılandığında birer birer hareket etti ondan cesaret alan kalemler. Ömer aşık olduğu kadının çocuğuna gururla bakıyordu. Dışarıdan sessiz göründüğü kadar ruhu dopdolu bir çocuktu o. Sadece bakınca bile tanıyabilirdi çünkü kendisi de zamanında öyle bir çocuktu. Onu izlerken dudaklarında oluşan tebessümü fark eden kimse yoktu sınıfta.

Bütün bu portre meselesini onunla bir kumar oynamak için uydurmuştu. Babasını çizecek olma ihtimalini denemeye çalışıyordu. Eli masanın üzerindeki sınıf defterinde dolanırken açıp o listeye baktığı anda işin biteceğini biliyordu. Soyadının Sağlam mı veya başka bir şey mi olduğunu görmek kesin bir kanıya varmasını sağlayacaktı. Sağlam'sa bu Gamze evli demekti, eğer başka bir şey ise Sağlam Gamze'nin kendi soyadıydı. Açtığı an öğrenirdi.

ÖMER: SaplantıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin