14

4.2K 175 61
                                    

Her şey çok garip ilerliyordu. Anonim olarak Barış'la konuşmak artık çok çocukça geliyordu ve zaten artık Barış'ta ilk zamanlar gibi konuşmuyordu, bu yüzden bu planımı tamamen es geçmiş, hattı kapatmıştım.

Tabii bu planı tamamen es geçmeme neden olan en büyük etken artık Barış'la sürekli aynı ortamlarda bulunuyor olmamdı. Artık bina içerisinde daha fazla sohbetimiz vardı ve bu günden sonra iş yerim onun neredeyse tüm gününü geçirdiği antrenman sahası olacaktı. Bunun için ayrıca çok heyecanlıydım. Senelerdir çalışıp çabaladığım her şeyin sonuna gelmiştim, istediğim meslekteki ilk iş günüm gelip çatmıştı. Ve ayrıca Barış'ı daha fazla görebilicektim.

Sabah Barış beni burda görünce şaşırmıştı. Normaldi, ona burda çalışacağımı söylemedim, bende şaşırmasını istiyordum zaten. Oyuncularla biraz vakit geçirip hepsiyle tanıştıktan sonra onlar antrenmana geçmiş bende Eren beyle onları izliyordum. Eren bey takım doktoruydu.

Elinde tuttuğu dosyayı bana uzatırken anlatmaya başladı, "Bak bu Eyüp Aydın'ın dosyası, onun sakatlığı yeni sonlandığı için en çok dikkat etmen gereken o şu anda. Bileğinde burkulma vardı. Haftalık kontrollerini yapmayı unutma." Uzattığı dosyaları aldım ve üstten göz attım. "Tamamdır hocam."

"Tabii ki en büyük isteğimiz kimseye bir şey olmaması ama eğer olursa o oyuncuyu en hızlı şekilde iyileştirmek ve eski formuna getirmek bizim görevimiz, bunu unutma kızım." Başımı salladım onu dikkatlice dinlerken. Saçları ve sakallarının iyice beyazlamış olmasından yaşının ileri olduğu belliydi fakat tam olarak bilmiyordum. Oldukça tecrübeli bir adamdı fakat yüzündeki yorgunluk kendini belli ediyordu, en yakın zamanda emekliye ayrılmak istiyormuş gibiydi.

"Hocam!" Sahadan yükselen seslerle yüzümü Eren beyden çevirip sahaya döndüm ve yerde kıvranan Barış Alper'le etrafına dolaşan Galatasaray'lılara baktım. Eren bey hızla onlara doğru giderken bende görevimi yeni fark ediyormuş gibi koşmaya başladım.

Etrafındaki oyuncuları geri çektikten sonra Barış'ın yanına oturdu ve hemen ne olduğunu sordu. Onları ayakta izlerken bir anda bende Barış'ın başına çöktüm.

"Bileğim!" Dedi acıyla bağırarak. Eren bey sağ bileğine hızlıca bakarken arkamı dönüp Yunus'a baktım.

"Ne oldu?"

"Çok ters düştü," dedi yüzünü ekşilterek. "Kırık değildir inşallah."

"Yok kırık değil," diye mırıldandı Eren bey. "Ama zor bir burkulma. Şunlara seslen sedyeyi getirsin." Yunus arkasını dönüp görevlileri çağırdığında tekrar Barış'a döndüm.

"Sakin ol Barış, ölmedin." Yüzündeki acı ifade yavaş yavaş azalırken bana baktı fakat bir şey demedi. Sedye geldiğinde onu yatırdılar ve içeri geçirdiler. Eren bey onun peşinden giderken ben duraksadım.

"Nasıl düştü?" Yunus ona sorduğum soruyla kaşlarını çattı.

"Sen neyi sorguluyorsun bu kadar, Barış'tan sana ne."

"Salak mısın Yunus, işim bu ya!" Yeni hatırlıyormuş gibi "Haa," yaptı. "Unutmuşum kızım ya, alışamadım hala." O şapşal şapal gülümserken bende kendimi tutmadım ve güldüm.

"Salaksın Yunus, anlat şimdi."

"Ya bilmiyorum ki kızım, bir tane eşekle koşu yarışı yapmaya başladılar, koşarken önündeki dubayı geç gördü, atlayarak geçmeye çalıştı dengesini kaybetti bir şeyler oldu. Aniden gelişti yani." Başımı salladım anladığımı belirterek.

"Çocuk gibisiniz gerçekten." Diye homurdanırken yanından geçip gidiyordum. O da peşime takıldı ve aptal gülümsemesini tekrar yüzüne yerleştirdi.

"Onları bilmem ama ben senin çocuğunum." Gözlerimi belerterek ona baktım.

"Ne diyorsun Yunus ya," tabi benim aklıma direkt, gerçekten çocuğum olması gelmişti. Saçmalık, aklımdaki düşünceleri hızlıca değiştirdim.

"Yalan mı canım? Annem evde değilken sen yemek yapardın bana, derslerde daha iyi olduğun için sürekli ders anlatır dururdun. Saçma şeyler yaptım mı azarlardın. Aynı annem gibi."

Küçüklük anılarımız aklıma gelince gülümsemeden edemedim. Yunus benden büyük olmasına rağmen ben ona ablalık yapmıştım evet ama o da çoğu konuda bana abilik yapmıştı.

"Sonra konuşuruz bunları," dedim yoksa uzun bir sohbet açılacaktı ve benim şu an hemen Barış'ın yanına gitmem lazımdı.

Tesisteki sağlık odasının olduğu koridora vardığımız gibi Barış'ın sesleri kulağıma dolmuştu. Bu kadar acı çekecek kadar ne yapmıştı bileğine?

"Ben içeri geçiyorum şimdi," dedim Yunus'a son kez bakarak. "Bay bay." Bana el salladı ve kapıyı kapatıp sedyede yatan Barış'ın yanına adımladım.

"Durum nedir hocam?" Eren beyle göz göze geldiğimizde yüzünün aldığı hal ile düşündüğümden daha kötü olduğunu anlamıştım.

"Dışarıda konuşalım." Onu başımla onayladım ve Barış'a döndüm, göz göze geldiğimizde dudaklarımı sessizce hareket ettirerek "geliyorum" dedim.

Odadan çıkıp kapıyı kapattım ve Eren beye döndüm yeniden.

"Biraz daha zorlansa çatlak olabilirmiş fakat neyse ki böyle bir durum söz konusu değil. Burkulmanın etkisiyle bir şişlik oluştu, buz kompresi uygulamaktan başka çaremiz yok şu an. Yaklaşık 1 ay boyunca dinlenmesi gerekiyor. Fazla ağrı çekerse de basit bir ağrı kesici kullanabilirsiniz."

"-siniz derken?" Kaşlarımı çattım, onunla ben ni ilgilenecektim?

"Bu senin ilk hastan Açelya, ayrıca onunla karşı dairelerde olduğunuzu söylediler. Onunla sen ilgilen, en azından ilk haftalar ayağına hiç basmaması lazım. Basit ihtiyaçlarını karşılaman için klüp sana yardımcı olur."

Onunla annesi gibi mi ilgilenecektim? Yok artık.

"Pekala hocam." Barış Alperle fazladan zaman? Kulağa kötü gelmiyordu.

"Şimdi onu evine götürebilirsin, geri gelmene gerek yok. Bu gün erken git."

"Tamamdır hocam." Bana gülümsedi ve yavaş adımlarla yanımdan uzaklaştı. Derin birkaç nefes aldım ve tüm cesaretimi toplayarak odaya yeniden girdim.

"Ne diyor?" Direkt bana yönelttiği soruyla gözlerimi onunkilere diktim.

"Nasıl becerdin bunu?" Diye sordum sorusuna cevap vermeden.

Ofladı. "Oldu gitti işte, bundan sonra ne olacak?"

"Birkaç hafta sahalardan uzaksın, bileğinin hızlıca eski haline gelmesini istiyorsan ayağına hiç basmayacaksın. Buz tedavisi ve dinlenmek. Bu kadar Barış Alper."

Daha uzun ofladı ve başını endişeyle geriye attı. "Saçma sapan bir idman yüzünden!" Kendi kendine sinirle bir şeyler mırıldanırken koltuğa oturdum ve sabırla sinirinin dinmesini bekledim.

"Neyi bekliyorsun?" Diye sordu kendi kendine konuşması bitince.

"Seni eve götüreceğim."

"Gerek yok birilerini ararım ben simdi," dedi telefonunu eline alırken.

Göz devirdim, niye inatlaşıyordu ki yani?

"Barış zaten aynı yere gidiyoruz, gerek var mı?" Başını telefondan kaldırdı ve biraz yüz ifademi inceledi. Yorgundum ve çabucak eve gitmek benimde şu an en çok istediğim şeydi.

"Pekala, gidelim o halde." Ve tam olarak bu dakikadan sonra hayatım biraz daha güzelleşmeye başladı.

___

arkadaslar merhaba,
uzun aradan sonra yeni ama kısa ve değmeyecek bir bölümle beraberiz.

Hayatım eskisi gibi değil, bazı duygularla savaşıyorum ve sürekli kendi içimde savaş içerisindeyim.

Yazma hevesi ve hatta yazacak ilham bulamıyorum fark etmişsinizdir. Ama ben yine de arada giriyorum buralara yazıyorum bir şeyler aklınızda bulunsun..

kendinize iyi bakıınn

civciv | barış alper yılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin