18

3.1K 195 76
                                    

yıldıza basmayı unutmayınn 💗💗
___

"Ne?"

Sinirle soludu. "Bunu anlamamazlıktan gelemezsin, o sensin işte."

Ne yapacağımı bilemez halde birkaç saniye öylece durdum. Bileğimdeki eli hala sıkıca tutuyordu beni, kaçamadım. Kaçsam daha kötü olurdu zaten, ama kabul de edemezdim. Edemezdim işte, edersem bir daha yüzüne bakamazdım. Böyle hayal etmemiştim ki ben, sanalı tamamen unutur sanmıştım. Salaklık bendeydi işte, çocuğa yaptığım yemeklerden bile verip sonra birden ortadan kaybolmaya çalışmıştım. Güvenmişti bir kere o. Yemişti verdiğim yemekleri. Yani yaptığı yorumlardan yediğini var sayıyordum, ya yemek bile yapmıştı bana. Hemde kim olduğumu bilmeden. Nereden anlamış olabilirdi ki?

"Ne diyorsun Barış? Anlamıyorum."

"Anladığını biliyorum, kimliğini bizzat gördüm. Ada senin ikinci ismin." İnkar ediyorum.

"Ee? Olamaz mı?" Ya tarih olacağım, ya da tarih yazacağım.

"Ada sinirlendirme beni," kolumu tuttuğu elini bırakmadan diğer eliyle telefonunu eşofmanın cebinden çıkardı ve göremediğim birkaç şey yaptıktan sonra bana çevirdi.

Ekranda sadece A yazıyordu ama altındaki numara çok tanıdıktı, beni arıyordu. Gözlerimi telefondan çekip tekrar gözlerine diktiğimde telesekreterin sesi duyuldu.

"Aradığınız numara kullanılmamaktadır." Akıllık etmiş, onunla konuşmayı sürdüremediğim zaman hattı kapatmıştım. Fakat o aklına koyduğu için hala beni arıyordu.

Gözlerindeki kararlılık birkaç saniyeliğine silinsede çok sürmeden geri yerini buldu. Emin olduğu bir şeyler vardı ve asla doğrusundan şüphe duymuyordu. Fakat ona tekrar söz hakkı vermeden kolumu elinden kurtardım ve kapıyı açıp hızla kendimi dışarı attım.

"Açelya, dur," peşimden gelip tekrar kolumu tuttu. "Dur, sakince konuşalım."

"Ne sakini, ne konuşması Barış? Bırak, bırak dedim!" Kolumu sertçe çekip ayakkabılarımı giydim. Pes etmiş bir şekilde kapının önünde beni izliyordu. Ona bir daha bakmadan asansörü es geçip merdivenlere adımladım ve hızlı hızlı birkaç kat indim. Fakat on üçüncü katta oturuyor olduğumuz gerçeğini hatırladığımda nefes nefese kalmıştım bile. Onuncu katın asansörünü çağırıp aşağı indim. Hayır ben niye sinirlenmiştim ki? Sinirlenmesi gereken zaten oydu. Ama bu haksız yere beni incitmesini haklı çıkarmazdı.

Sitenin kapısına doğru adımlayıp Cihan abiyle kısa bir sohbet ettim ve kendimi dışarı attım. Telefonumu ve kulaklığımı çıkartıp güzel bir müzik seçtim ve sahil yoluna doğru yürürken hiçbir şey düşünmeden sadece müzik dinlemeye çalıştım.

Zordu, Barış'ın ne zamandır Ada olduğumu düşündüğünü düşünmemek çok zordu. Pelin'le çıkmadığını söylemesini düşünmek zordu. Hiçbir şey yapmadığım halde tüm sinirini benden çıkarmasından söz etmiyorum bile, kalbimi kırmıştı işte. Umurunda mıydı bilmiyorum ama kalbimi fena halde kırmıştı. Bundan sonra ona karşı nasıl davranmam gerekiyordu? Beni yine bilinmezlik içinde bırakmıştı. O bar sohbetindeki komşuluk muhabbeti ve Galatasaray'daki işimden sonra biraz da olsa yakınlaşmıştık. Arkadaş olarakta olsa, onun fizyoterapisti olarakta olsa, yine de yakınlaşmıştık işte. Şimdi ise katedilen tüm yol boşa gitmişti.

Yunus'un aramasıyla düşüncelerim uzaklaştı, nerde olduğumu sorduğunda konum atacağımı gelirken yiyecek bir şeyler getirmesini söyleyip kapattım ve o gelmeden biraz daha düşüncelerimle boğuştum. Biliyordum ki o gelince ve moralimin olmadığını görünce beni sorgulayacaktı. Bu konu hakkında da ona hiçbir şey anlatmadığım göz önünde bulundurulursa yine keyifliyi oynayacaktım. Bunu şu an yapmak zor olsa da buluşacağımızı çoktan konuşmuştuk, iptal edemezdim.

civciv | barış alper yılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin