19

3K 167 199
                                    

"Gel beni kendinden mahrum etme nolur,
bu hayat sen yoksan zehrolur."

"Duy beni duy nolur, dön bana dön nolur..." Kapım sertçe açıldı ve Barış sert adımlarla içeri girerken şarkı nakarata girmeye yaklaşıyordu.

"Sen yokken de atıyorsa kalbim,"

"Atmasın, öyle dursun isterim." diye mırıldandım. Tam şu an gelmesi haksızlıktı. Ben nakaratı bağıra bağıra söylemek istiyordum.

"Ada,"

"Barış?" Sert ifadesi silindi. Kendinden emin duruşu yavaş yavaş soldu ve masamın önünde duran koltuklardan birine yayıldı.

"Naber?" Kaşlarımı çattım, naber mi? Naber? Dur, kaşlarımı bir kez daha çattım. İmajı değişmişti. Saçlarını yeniden boyatmıştı ve kesimi de... Mullet mi?

Bu adam ona dibim düşsün diye daha ne yapabilirdi?

"İyi, sen?"

"Bende iyiyim." Ee?

"Ee?" Çıkar ağzındaki baklayı Alper.

"Hiç öyle, seni görmeye geldim." Aklımı mı okuyordu? "Bir de şey," var bir şey biliyorum aslanım. "Akşam bir mekana gidecektik, gelir misin diye soracaktım."

Sordun. Tamam. Git şimdi.

"Ne?" Düşündüklerimle ağzımdan çıkan neden uyuşmuyordu? Dümdüz aptaldım ben.

Kaşlarını çattı. "Ne, ne? Öyle işte. Gelir misin, hep beraber olacağız. Bizimkiler falan."

"İyi, bakarız." Çocuk davet ettiğine pişman oldu Ada. "Ayrıca, ortamda bana ikinci ismimle seslenmezsen sevinirim."

"Ben onu daha çok sevdim." Anlayamadığım, gizli bir sırıtış belirdi dudaklarında. Yaraları neredeyse geçmişti. O günün üzerinden yaklaşık üç gün geçmişti ve aniden odama gelip bana bu teklifi yapıyordu. Şüpheyle yaklaşmakta haklıydım bence.

"Ben sevmiyorum." Açelya'ydı ismim. Herkes öyle bilirdi. İkinci ismimi babam vermişti ve onun dışında kullanan kimse yoktu. Olsun da istemiyordum. Babam küçükken, seni benim gözümden görüyormuş gibi seven bir oğlan bulursan onun kullanmasına izin ver demişti.

Öyle bir oğlan yoktu Baba. Sevilmiyorum ben.

Kendini ancak benim gözümden görürsen ne kadar sevildiğini anlarsın.

Bir daha sevilmediğimi hissetmemiştim.

"İyi, öyle olsun. Görüşürüz." Ve gitti.

***

Ne yapıyordum ben?

Onun çağırdığı yere gitmemeliydim. Onun yakınında olmamalıydım. Karşı dairesindesin Ada.

Aramızda sadece iki kapı vardı. Zilini çaldığım an karşımda Barış'ı görebilirdim. Bu kadar yakın olduğumuz halde nasıl bu kadar uzak olabilirdim ona?

Giydiğim pembe elbise pek uzun değildi, ipli sırt dekoltesi ve hatrı sayılır göğüs dekoltesi vardı. Tatliş bir elbiseydi ama altına kaba, siyah botlarımı giydiğimde tatlılığı biraz geri planda kaldı. Siyahla pembenin uyumunu seviyordum.

Saçlarımı kendi halinde düz bıraktım, geceye yakışacak göz ağırlıklı bir makyaj ve takılarla kombinim hazırdı. Aynada kendimle bakışırken onlar mekana geçeli neredeyse yarım saatten fazla oluyordu. Yunus zaten gideceğimi bilmiyordu, gece hakkında konuşmamıştık ve beni çağırmamıştı. Ona sürpriz olurdu, Barış'ın da bu kadar geç kalmışken beni hala beklediğini düşünmüyordum, ona da sürpriz olurdu. Doğrusu, sanırım masalarındaki herkese sürpriz olurdu.

civciv | barış alper yılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin