#23#

736 61 20
                                    

Bölüm şarkısı: Love Me Like You Do ile okumanızı tavsiye ederiss.s

Üç saatten fazladır burada duruyordum. Yağmur ip gibi gökyüzünden düşmeye başlamıştı. Şimşekler çakmaya başlamıştı ben de ağlamaya. Poyraz'ın yanında kaldığım ilk zamanlar geldi aklıma. Yine yağmur yağmıştı. Kulaklık istemek için odasına gitmiştim. Yanına yatırmıştı. Onun kokusuyla uyumuştum o gece. Daha rahattı. Şimdi de kulaklarımı kapattım şimşekten çıkan sesi duymamak için. Aslında tüm sesler için... Sessiz çığlıklarım, hıçkırıklarım...

Tam kapanmayan camı olabildiğince bacağımla kapatıp mermerde cenin pozisyonunu aldım. Başımı da pencerenin pervazına dayayıp gözlerimi yumdum ve uyumaya başladım soğuktan titreyerek.

**
Gözlerimi açtığımda defalara kez uyanmış olsam da çok rahat uyduğumu hissettim. Sanki onun sesini ya da kokusunu hissetmiş gibiydim ama bu tabii ki imkansızdı.

Bir de şu belimdeki ağrı olmasa mutlu bile sayılabilirdim. Aslında Poyraz bana bir yandan iyilik yapıyordu. En dibe batmaktı bu. En kötüsüydü ama bundan sonraki hayatımda böyle olmayacaktı. En kötüsünü görmüş insan en ufak şeye mutlu olur. Dünyanın en mutlu insanı olmak istiyorsak önce en dibe batmalıydık. Yani ben mutlu olacaktım, her şeye rağmen küçük bir umut vardı. Belki de polyannacılık oynuyordum her şeye iyi yönden bakarak.

Düşüncelerimden silkinerek ayağa kalktım va odada turlamaya başladım. Açlıktan karnım ağrımaya başlamıştı. Acıkmıştım, susamıştım ama en önemlisi tuvalete gitmem gerekiyordu. Gidip kapıya vurmaya başladım.

"Poyraz? Açabilir misin? Lavaboya gitmem gerekiyor."

Bağıramamıştım. Sesim olduğundan daha kısık çıkmıştı.

Tam işe yaramadığını düşünüp geri dönecektim ki kapı açıldı. Poyraz karşımdaydı. Uzun zamandan sonra yüzünü inceledim. İki haftada değişmişti sanki. Ama aynı duruşunu koruyordu. Yine siyahlar içerisinde, yine sert görünüşlüydü. Ne yaşadığını bilmiyordum ama sanki bir şey olmuş da yorgunluktan bitkin düşmüştü. Gözleri bir tuhaf bakıyordu. Poyraz, bildiğim Poyraz değildi sanki. Kahverengi gözleri bir başka yorgun bakıyordu. Hah! Bu durumda bile onu mu düşünüyordum?! Acaba ben nasıl görünüyordum?

Ne var dercesine bana baktı. Soğukluk vardı bakışlarında. Sanki bir yabancıya bakıyordu gözleri. Ellerini cebine sokmuştu. Tişörtünün etekleri yarım yamalak pantolonunun içerisindeydi. Ben de kaşlarımı çatarak;

"Lavaboya gideceğim." dedim.

"Sağda."

diyerek arkasını dönüp gitti. Odadan çıkınca kısa bir koridor olduğunu gördüm. Kaçabilmek için bir şansım vardı. Tek kapı olan sağdakinden içeri girdim ve kapıyı kilitledim. Solda küçük bir lavabo ve ayna ileride de klozet vardı. İşimi hallettikten sonra aynanın önüne geldim. Gözlerimin altı şişmiş rengim bembeyaz olmuştu. Umursamadan yüzüme suyu sertçe çarptım. Tokamı çıkarıp saçlarımı sımsıkı tepeden bağladım. İlerleyip klozet kapağını aşağı indirdim ve üstüne çıktım. Aceleyle camı açıp tırmanmaya çalıştım. Biraz zorlansam da küçük pencereden çabucak geçmiştim.

Sık ağaçların arasından hızla koşmaya başladım. Kollarım çıplak olduğundan koştuğumda çarptığım dallar kolumu çiziyordu. Her tarafım yara bere içinde kalmıştı bile. Poyraz'ın yokluğumu fark ettiği an bittiğimin resmidir ama o iğrenç yerde beni tutması saçmaydı. Sonunda yol kenarına çıktığımda birkaç dakika nefes aldım. Önümden geçen arabalara otostop çekmeye çalışıyordum. Bir yandan da dikkatli olmalıydım. Üzerimde atlet vardı! Yaklaşık beş, on araba durmadan devam edince umudumu kesmedim. Az sonra siyah renk bir Walksvagen Passat önümde durdu. Başta tedirgin olsam da 40'lı yaşlarında temiz yüzlü bir adam olduğunu görünce rahatladım.

#IFLAS#(DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin