#30#

232 11 6
                                    

Bazen öyle bir an gelir ki kendini bulutların üstünde hissedersin, kalbin hızlı hızlı çarpmaya başlar, kalbindeki kuş kanat çırpar, o kadar mutlusundur ki o anı izah edemezsin kimselere. Sonra o bulutların üzerinden düşmeye başlarsın, bir endişe etrafını sarar, kulakların uğuldamaya başlar, 'tamam' dersin, 'birazdan yere çakılacağım ve bitecek.' Ama o bulutların üzerinden düşmeye başladığında o dipsiz kuyunun bir sonu olmadığını fark edersin ya da her saniye korkuyla yaşarsın.

Bulutların üzerine ne zaman çıktığımı hatırlamasam da, gökyüzünden düşmeye başladığım tarihi saniyesi saniyesine hatırlıyordum. Yağmurun yağdığı bir Şubat ayıydı. Zaten ben her şeyimi yağmur yağan günlerde kaybetmiştim. Birkaç kelime zihnimde peyda olduğunda hala düşüşün etkisinde olduğum ayrımına vardım. Çocukluğumu pek düşünmemiştim uzun süredir ama kaybeden biri olmaya küçük yaşlarda başladığımı biliyordum. Birinin varlığına alıştığınızda onu asla kaybetmeyeceksiniz hissine kapılırsınız ya, öyle bir anda benim her şeyim koparılmıştı benden. Bu yüzden bu kadar çok gülüyordum belki de. Geçmişin ruhumda açtığı yaraları sarıyordum gülüşümle... Hala düşmekte olduğumu unutuyordum...

Dizlerimin üzerinde duran 2003 yılına ait günlüğümü okurken hissettiklerim bunlardı. "Beni dinleyecek kimse yok. Sanırım herkes çok meşgul. Zaten Rüzgar da gitti iyice yalnız kaldım." yazmıştım. Her zaman olduğu gibi o zaman da kendimi yalnız hissediyordum. Ya da yanlış; bana öyle hissettiriyorlardı.

O zamanlara ait bir kağıt parçası, benim el yazım ve o ana ait yaşanmışlık hissinin verdiği acı mı daha yıkıcıydı; yoksa bu geceye dair kalbimin kırık parçaları mı? Karar veremiyordum ama gözlerimi her kapattığımda gecenin karanlığında bile hayall...

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

O zamanlara ait bir kağıt parçası, benim el yazım ve o ana ait yaşanmışlık hissinin verdiği acı mı daha yıkıcıydı; yoksa bu geceye dair kalbimin kırık parçaları mı? Karar veremiyordum ama gözlerimi her kapattığımda gecenin karanlığında bile hayallerime doğan açık yeşil gözler bu geceyi kolay kolay unutturacağa benzemiyordu. Biliyordum. Hatta emindim kendimden ilk defa. Şuan, tam şuan kalbimdeki sızının nedeni aşktan başka bir şey olamazdı. Öyle anlatılanlardaki gibi kalbimde kelebekler çırpınmıyordu. Okuduğum bir kitapta "Güçlü adamlara güçlü kadınlar aşık olur." yazıyordu. Poyraz ne kadar bana gerçek yüzünü tam olarak göstermediyse de o güçlü bir adamdı. Onu hiç tanımayan biri bile ilk görüşte anlayabilirdi bunu. Ama ya ben? Ne kadar güçlüydüm ki. Bir bağırışına bir bakışına bile saatlerce ağlayabilecek olan ben, ona nasıl aşık olurdum? Bilmiyordum. Gecenin soğuğuna tezatlıkla midem cayır cayır yanıyordu. Onu farklı kılan da buydu belki de, midemde kelebeklerin uçuşmasını sağlayacak birini değil de canımı yakan kişiyi seviyordum...

Sabahın ilk ışıkları yüzüme vurduğunda hala hiç uyumamıştım. Ağlamıyordum da artık, bir şeyleri değiştirmediğini sonunda anlayabilmiştim. İçimden hiçbir şey gelmiyordu. Oturduğum yerden kalkmak, makyajımın aktığı yüzümü yıkamak, dışarı çıkmak, hava almak... İstemiyordum. Aslına bakılırsa, beni üzecek bir şey olmamıştı. Poyraz yüzüme bakmamıştı, bağırmamıştı da. Gerçekten ilginç bir şekilde büyük tepkiler göstermemişti bana karşı. Eve gelene kadar yürümüştük, fazla uzun sürmemişti. Parti alanından zorla da çıkarılmamıştım. Söylediğim şarkı bitince Poyraz'ı gördüğüm kapıya gitmiştim. Geldiğimi görmeden yürümeye başlamıştı. Ben de arkasından yürüyordum yamuk adımlarla. Hayatımda sarhoş olduğum sayılı gecelerden biriydi ama midem bulanmamıştı. İlerlediğimiz sessiz yoldaki tek ses adımlarımızdı. O kadar sinirime dokunuyordu ki şu davranışları. Bana bağırsaydı içim daha rahat olabilirdi belki ama susuyordu. Biraz da sarhoşluğun verdiği özgüvenle koşarak yanına kadar gittim ve kolundan tuttum.

#IFLAS#(DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin