O kadar canım yanıyordu, o kadar hayal kırıklığına uğramıştım ki ağzımı açıp ona tek kelime daha söylememiştim. Son sözü "bana güven" olmuştu. Ve ben ona koşulsuz şartsız güvenmiştim buraya gelirken. Ama o Fatih denen şerefsizin eline beni kendi elleriyle teslim edecekken de ona güvenemezdim.
İki elimle gözlerimdeki yaşları silip ayağa kalkmam bir olmuştu. Ona her güvendiğimde kendimi bu halde buluyordum. Yıkılmış.
Yüzüne hiç bakmadan arkamı dönüp yavaşça yürümeye başladım. Bomboş koridorda topuklu ayakkabılarımın çıkardığı ses bana güç verecekken ismimi söyleyen sesi kulaklarıma doldu ve kendime söylediğim o tüm yalanlar birer birer son buldu. Ona güveniyordum.
"Mavi."
Güçlü olmak için kendimi zorlayan sesimle yanıtladım onu.
"Buradan kaçamayacağımı biliyorum, o yüzden onun yanına gidip benim için biçtiğiniz rolü güzelce oynayacağım. Merak etme." dedim yürümeye son verip ona sırtım dönükken. Sonra aklıma gelen şeyi ekledim. "Beni kaçırdıklarında bana ne söylediğini hatırlıyor musun Poyraz?" dedikten sonra ona döndüm. Gözleri o kadar boş bakıyordu ki Poyraz'ı daha önce hiç bu kadar duygusuz görmediğimi biliyordum. Gözlerinin çevresinin tarif edemediğim bir yorgunlukla dolu olduğunu fark ettiğimde bir an gözüme yaşlı geldi. Babamın yüzü gözümün önüne geldiğinde sırtımı dikleştirip kendime geldim. "Sana bir daha kimse zarar veremeyecek." Gülümsedim. "Tanıdık geldi mi?" Gözlerinden öyle bir ifade geçti ki söylediğime pişman oldum. "Ama ne var biliyor musun. Sen benim güvendiğim adamsın, evet her şeye rağmen."
Söyleyeceklerini dinlememek için koşarak salona döndüm. Gerçi bir şey söyler miydi onu da bilmiyordum. Onun için ne kadar değersiz olduğumu fark etmem kalbimin sızlamasına neden olmuştu.
Ellerimle saçlarımı düzeltmeye çalıştım ve gülümseyen ifademi suratıma yerleştirdim. Salona adımımı atar atmaz beni bulan gözlerin sahibi Fatih Bilgin'den başkası değildi. Neler olduğunu anlamaya çalışır gibi tek kaşını kaldırıp beni süzdüğünde vücudumda gezinen bakışları midemi bulandırmıştı. Yanına yaklaştım. Kendimi ilk kez bu kadar korkusuz hissediyordum. Ne olacaksa olacaktı. Kulağına yaklaştım.
"Gidebiliriz... Fatih Bilgin." dediğimde dudağının kenarıyla memnun olmuşçasına güldü. Kolunu tutmam için uzattığında titreyen elimi kaslı koluna sardım. Korumalarından sıyrılıp mekanın otel olan kısmına çıkan asansöre bindik. Elimi kolundan çekince derin bir nefes aldı.
Boyu Poyraz'dan daha uzundu. Kumral saçları ve kahverengi gözleri vardı. Ama o kadar korkutucu duruyordu ki hiç tanımayan biri bile onun karanlık işlerle uğraştığını anlayabilirdi. Dikkatle incelerken elinin üzerinde uzun bir kesiğin yara izi olarak kaldığını gördüm. Kalın dudakları onu incelediğimi fark ettiğinde genişçe gülümsedi. Açıkta kalan dişleri bembeyazdı. Fark edildiğimi anlayınca utanarak yere indirdim bakışlarımı.
Nihayet asansör durdu ve çıktık. Bu binadaki odalardan birine mi götürecekti beni bilmiyordum, sahi fahişelerini burada mı becermeyi tercih ediyordu acaba...
Bundan daha önemli bir sorunum vardı. Bana ne yapacağı gibi mesela...
"Yok, bir şey yapmaz." diye istemsizce fısıldadığımda ya duymadı ya da duymamazlıktan geldi. Sürekli değişen ruh halim bir cesur ve korkusuz olurken, bir küçük kız çocuğuna dönüşüyordu.
Fatih Bilgin bileğimi kavrayıp otelin çıkış kapısına yöneldiğinde nereye gideceğimizi merak ediyordum. Lüks arabasına geldiğimizde kapımı açmasıyla şaşkınlıktan ölebilirdim. Tabii bu gece de ölebilme ihtimalim yüksekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
#IFLAS#(DÜZENLENİYOR)
ChickLit●●●●●●●●●●●●●●●●●●●●●●● Kalp midir insana sev diyen yoksa yalnızlık mıdır körükleyen? Sahi nedir sevmek? Bir muma ateş olmak mı yoksa yanan ateşe dokunmak mı? "Şaka yapıyorsun değil mi?" dedi kız titreyen sesiyle. Şu an bir sandalyeye bağlı oturmuş...