Bir şarkıdan nefret etmek istiyorsanız, alarm sesi yapın. İşe yarıyor, cidden.
"Günaydın." diye seslendi Yasemin, saçlarını at kuyruğu yaparken. Yasemin yurt arkadaşımdı ve aynı zamanda -Barış haricinde- tek arkadaşım diyebilirdim. 2 aydır tanışıyor olmamıza rağmen 'kardeşim' diyebilirdim onun için.
"Şu alarmdan nefret ediyorum." diye söylenmeye başladım.
"Biz sanki bayılıyoruz Erva." dedi gözlerini kısarak.
"Ailenin yanına gidecek misin peki?" diye sordu bu kez.
"Tabii ki de. 2 aydır görmüyorum onları, özledim."
Yasemin'in ailesi yoktu. Kalacak yeri de olmadığı için bu yurttaydı. Ama ben... Buraya geleli 2 ay olmuştu ama hala neden burada kaldığımı anlayamıyordum. Sorduğumda, güya "Daha iyi eğitim alabilmen için" diyorlardı ama bugün büyük bir sürpriz yapacaktım onlara.
"Komşu komşu, orada mısın?" Yasemin elini gözümün önünde sallıyordu.
"Ha? Evet. Kusura bakma dalmışım."
"Oo balıklama mı?" dedi büyük bir sırıtışla. Yataktaki yastığı alıp kafasına fırlattım.
"Defol Yase!" Zaten bir Tolga Çevik bir Yasemin.
Yasemin'i ve esprilerini(!) baş başa bırakarak fazla büyük olmayan beyaz dolaba yöneldim. Havanın soğukluğunu göz önünde bulundurarak lacivert pantolon, beyaz kazak ve bordo montumu giydim. Belime kadar gelen kumral saçlarımı da yandan salaş bir örgü yapıp beremi taktım.
"Ben çıkıyorum." Bir yandan siyah spor ayakkabılarımı giyiyordum.
"Ne kadar erken o kadar çok vakit." Yasemin de mutfaktan seslendi.
"Tamam canım."
5-10 dakika sonra taksiye bindim.Evin adresini verdikten sonra başımı cama yaslayıp düşündüm. 2 ay. 2 ay önce beni yurda bırakmışlardı. Hafta sonları da sadece ablam beni ziyarete gelmişti. Bir de ablam var tabi; Melis. 4 yaş fark var aramızda. Bütün dertlerimle o ilgilenir. Annemin aksine...
Yarım saat sonra kapının önünde durdu taksi. Yeterli miktarda parayı uzatıp hızlıca aşağı indim. Ellerimi birbirine sürtüp ısınmaya çalışırken yavaş adımlarla eve doğru ilerliyordum. Evimiz 2 katlı, beyaz ve kahve tonlarında villaydı. Maddi durumumuz iyiydi sanırım, pek ilgilenmiyordum bu konularla. İki aydır görüşmediğim annem ve babamı çok özlemiştim. İlk başlarda çok sinirlenmiştim ama şuan hiç olmadığım kadar mutluyum. Yasemin gibi bir arkadaşım olmuştu sonuçta.
Soğuktan donan ellerimi yavaşça sıkıp heyecanla zile bastım. Tanıdık zilin çınlaması resmen içime huzur verdi. Bekledim, bekledim ve bekledim... Bir kez daha zile bastım. Evde kimse olmasa bile hizmetlimiz Meral Hanım açardı kapıyı. 'Hayır yani nereye gittiler' dememe kalmadan kapı açıldı.
Donup kaldım.
Şuan karşımda duran canlı nasıl bir insan ırkından? Türkiye'de böyle beyler gerçekten var mı? Bu erkekse bizim sınıftakiler ne? gibi zibilyon tane soru oluşmuştu beynimde ama bir tanesi hepsinden üstün gelip beynimde yankılandı: Bunun burada ne işi var? Gözlerim şaşkınlıktan kocaman olurken resmen incecik sesimle haykırdım.
"Sen kimsin?"
"Asıl sen kimsin?" dedi donuk bakışları eşliğinde. "Benim evime gelmiş bunu bana mı soruyorsun?"
Benim evim? Açık yeşil gözlerine dik dik bakarken bu şeyin Melis'in bir arkadaşı olması için dua ediyordum.
"Ne demek benim evim? İçerideler değil mi, şaka mı bu?" dedikten sonra, derin bir nefes çekti içine ve eve girdi. Ben şok olmuş bir vaziyette dururken elinde bir zarfla geri döndü. Zarfı yüzüme doğru fırlattı. Evet, tam olarak fırlattı. Ben gözlerimi kırpıştırarak ona bakarken "Bu senin olmalı." dedi ve bu kez kapıyı suratıma çarparak eve döndü.
Şok olmuş bir vaziyette etrafa bakarken 'iki ay beni neden evden uzaklaştırdılar' sorusu tekrar gün yüzüne çıktı ve kafamdaki yapbozun eksik parçaları tamamlandı. Ne yapacağımı bilmiyordum, önce şu mektubu okuyalım diyerek zarfı yavaşça açtım. İçinden bir kağıt ve küçükken ailemle çekildiğimiz bir fotoğraf çıktı. Evin önündeki merdivenlere oturdum ve kağıdı okumaya başladım.
"Canım kızım. Her zaman senin en iyilerini hak ettiğini düşündük. Uzun süredir şirketimizin iflasını engellemeye çalışıyordum. Senin üzüleceğini bildiğimiz için söyleyemedik, hatta bir şeyler sezme diye seni yatılı bir yurda kaydettirdik. Büyük hedeflerin var ilerisi için biliyorum. Ne kadar engellemeye çalışsak da iflastan geri döndüremedik koşulları. Ve kaçınılmaz son gerçekleşti. Seni de bu yolda götürüp hayatını mahvetmek istemedik. Ablan zaten okulunun son senesinde, bir işe girebilir. Ama sen daha çok küçüksün. Alıştığın hayat şartlarını bundan sonra sana sağlayamayacağım için şimdiden özür dilerim. Hiçbir zaman senin hayalindeki baba olamadım. Ama bu durum bardağı taşıran son damlaydı. Sana söyleyebileceğim tek şey evinden ayrılma.
Seni çok seviyoruz. Bizi merak etme.
-BABAN
Hayır, şaka mıydı bu? Bunca yıldır yanımda olan ailem iflas edince beni terk mi etmişti? Bu kadar kolay mıydı yani, tek kalemde silip atmak? Yanağımda hissettiğim sıcaklıkları elimin tersiyle hızlıca sildim ama olmuyordu. Ben sildikçe arkası geliyordu gözyaşlarımın. Bir de ağlamama hıçkırıklarım karıştı. Kağıdı hızla buruşturup yere attım. Ağlamama sebep olan insanlardan nefret ediyordum. Her zaman bana karşı farklı olan ailemden. Bu kadar paramıza rağmen olmayan huzurumuzdan nefret ediyordum!
"Ağlaman bitince evimin önünü terk et." Duyduğum sesle başımı o yöne çevirdiğimde yine aynı kişinin olduğunu gördüm.
"Anlamadım?" dedim hafif yüksek çıkan sesimle. Güçlü eli kolumu sertçe kavrayıp ayağa kalkmama sebep oldu.
"Bir seferde anlamak senin için bu kadar zor mu?" diye fısıldadı sinirle. "Ve bana bir daha sesini yükseltme."
"Bırak kolumu." Ben de aynı ses tonuyla cevap verdim. Hala eli kolumu sıkarken tekrar konuştum. "Hem bir daha olup olmaması için tekrar yüzünü görmem gerek, değil mi?" Şuan ki halime rağmen onunla tartışabilecek güce sahiptim. "Şeytan görsün yüzünü!" Kolumdaki elini yavaşça çektiği sırada diğer elimle sıvazlamaya başladım.
"Hislerimizin karşılıklı olması güzel. Bir daha karşıma sakın çıkma." deyip alaylı bir şekilde güldü.
Yavaş adımlarla ilerleyip bahçe kapısından çıktı. O an aklıma gelen sorularla hemen ardından koşarak ona yetiştim. Kolunu sertçe tutarak bana bakmasını sağladım. Nihayet açık yeşil gözleri benimkilerle buluştuğunda bir bana bir de kolunu tutan elime baktı. Hemen elimi çekip konuştum.
"Kimsin sen açıklama yap bana. Hem nereden bileyim bu mektubun bana yazıldığını?"
"Cidden bu kadar saf mısın, neden sana saçma sapan bir mektup yazayım ki? Bu eve taşınalı bir aydan fazla oldu ve ev sahipleri bu mektubu eve gelecek kişiye vermemi söyledi. Bil bakalım bu kişi kim oluyor?" dedi bu kez tamamen alay dolu sesiyle.
Ağzımı açıp bu kez bir şey söyleyemedim.
"Haydi, artık boşalt bakalım burayı!"
•Multimedya: Yasemin.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
#IFLAS#(DÜZENLENİYOR)
ChickLit●●●●●●●●●●●●●●●●●●●●●●● Kalp midir insana sev diyen yoksa yalnızlık mıdır körükleyen? Sahi nedir sevmek? Bir muma ateş olmak mı yoksa yanan ateşe dokunmak mı? "Şaka yapıyorsun değil mi?" dedi kız titreyen sesiyle. Şu an bir sandalyeye bağlı oturmuş...