#28#

258 14 4
                                    

Bölüm şarkısı; Taylor Swift- Style

Poyraz Kınat'ın bileğime taktığı bileklik aklımda koca bir kutlama partisine yol açmıştı.

Kalbimdeki kuş kanat çırptı, en güzel yerlere uçtu. Açık yeşil gözlerine...

Gözlerimi o kadar mutlu bir şekilde açtım ki, öyle devam etmesini ister şekilde. Tabii ki öyle olmadı. Mutluluktan kulaklarıma varmış ağzım kasıklarımdaki şiddetli ağrıya ters yöne döndü ve boğuk bir inleme dudaklarımdan döküldü.

Lanet olsun!

Her ayki malum şey bugün olmak zorunda mıydı? Sağlık açısından bir problemim olmasa da her ay bu ağrıyı çekmek zorundaydım. Sıcak yatağımdan ne kadar kalkmak istemesem de sürünerek kalkıp tuvalete girdim. İşimi hallettikten sonra avuçlarıma soğuk suyu doldurup yüzüme çarptım. Aynadaki aksimle bakıştığımda yüzünün bembeyaz olduğunu fark ettim. Gelen sancıyla iki büklüm oldum ve sürünerek yatağıma döndüm.

Zaten bende şans olsa erkek doğardım!

Yatağımı toplamak için ayağa kalktım ama gücüm yoktu. Bugün okula gitmemeye karar verdim aniden. Çünkü bu halde gidipte rezil olmak istemiyordum. Yavaşça merdivenlerden aşağı indim. Poyraz'ın evde olduğuna dair bir ses yoktu. Televizyonun karşısındaki koltuğa kendimi atıp kumandayı elime aldım. Kanallarda gezinmeye başlarken dizlerimi kendime çekip başımı dizlerime koydum. Bu şekilde durunca kesinlikle ağrı daha katlanılabilir bir hal alıyordu...

Merdivenlerden gelen ayak seslerini duysam da başımı çevirip bakmadım bile. Şu an kendimi dış dünyaya kapatmış şu ağrının geçmesi için dualar ediyordum. Poyraz ensesini ovdu ve uykulu bir sesle "Erva." diye seslendi. Bakmadım, sanırım gözlerim dolmaya başlamıştı. Lanet olsun. Uykusundan uyanmıştı sanırım. Gözlerini açık tutamıyordu.

Önümedeki orta sehpaya yerleşen bir adet Poyraz Kınat görünce o lanet yaşları geri yolladım. "Hey, neyin var?" diye sordu. Neden bu kadar yakınımdaydı ki sanki!

"H-hiç..." diye mırıldandım. Kaşlarını çattı.

"Erva. Hemen bana neyin olduğunu söylemezsen iyi şeyler olmayacak." diyerek sesini yükseltti ama sanki gözlerinde biraz olsun merak vardı. Öyle olmasını istediğimi fark edince kendimi durdurdum. Zaten sesini yükseltmese de adımı söyleyişinden anlıyorum sinirlendiğini.

"Hiç, üşütmüşüm de biraz... ondan." Gözlerimin içine baktı sertçe.

"Buna inanmamı bekliyorsun?" dedi biraz olsun anlayışlı bir ses tonuyla ve koltuğun kenarında duran örtüyü üzerimden uzanarak aldı. Tişörtünün altından belirginleşen kaslarını görünce başımı başka yöne çevirdim. Siyah örtüyü omuzlarıma bıraktı yavaşça. Kokusunu içime çektiğimi hissettim. Sonra doğrularak mutfağa ilerledi.

"Bugünlük okula gidemeyeceğim sanırım." diye fısıldadım.

"Bence de." deyip devam etti.

Birkaç dakika sonra odasından siyah dar pantolonu ve buz mavisi gömleğiyle indi. İşe gidiyor olmalıydı. Gitmeyip yanımda kalmasını mı bekliyordum. 'Off' diye bağırdı iç sesim, fazla hassas davranmaya başlamıştım salak gibi. Bana doğru yaklaştı ve eğildi. Elini usulca alnıma bastırdı.

"Ateşin yok. Şu ağrının da, kalkıp mutfaktaki sıcak kahveyi içip bir duş aldıktan sonra geçeceğini umuyorum. Yemek ye ve dolaptaki ilacı iç. Önemli bir toplantım var, akşama bir işimiz var seni almaya gelirim. Bir sorun olursa hemen beni arıyor-" derken sözünü kestim.

"Kapıyı da kimselere açma de Poyraz tam olsun." dediğimde söylediği 'şu ağrı' kelimesi beynimde yankılandı.

Oha!

#IFLAS#(DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin