Ahşap renkli büyük ve gösterişli bir kapının önüne geldiğimizde hepimizin yüzünde az da olsa endişe vardı. Poyraz her ne kadar emin gözükse de, bir şeylerin ters gitmesinden korkuyordu. Tuna büyük siyah kürkünün yakasını düzelterek Poyraz'a döndü.
"Gidiyoruz abi."
Görünüşüyle zıt korkulu ses tonu izin ister gibiydi. Poyraz başıyla onaylayıp Tuna'nın omzunu güven verircesine sıktı.
"Dikkatli ol. Her şey konuştuğumuz gibi."
Tuna'nın dudağı yavaşça kıvrılırken, Yasemin yavaşça koluna girdi. Oyun şimdi başlıyordu.
-YASEMİN'DEN-
Ben kendi halimde bir kızken, ne oldu da böyle ajancılığa başladım acaba? Hayatıma birden külkedisi etkisi indi sanki, diyeceğim ama bu çocuk varken de ne kadar inmiş olabilirse. Ben sadece Erva'ya ayak uydurmaya çalışıyordum. O da yarım yamalak anlatıyordu olan biteni ama, anladığım kadarıyla bir adama ulaşmaya çalışıyorlardı. Kim olduğunu merak etsem de sorduğum zaman cevap alamadığım için sormayı bırakmıştım.
Büyük kapı, Tuna'nın dokunmasıyla yavaşça açılırken, içerideki birbirine karışmış sigara ve alkol kokuları burnuma dolmuştu. Ne kadar engellemeye çalışsam da, titreyen bacaklarımla içeriye bir adım attığımda Tuna'nın kolunu daha çok sıktım. Şu an bu çocuğa güvenmekten başka şansım olmadığı için, sırtımı dikleştirip yüzümdeki korkulu ifadeyi sildim. Yerine alaycı bir gülümseme yerleştirip, etrafta bize odaklanmış insanlara göz gezdirdim. Tuna her ne kadar gıcık olsa da, dışarıdan bakıldığında dikkatleri üzerine çeken bir tipti zaten.
Büyük, yuvarlak masalarda oturan ve oldukça zengin gözüken takım elbiseli tipler, başlarında dikilen bir avuç etekli taş bebekler...
Pek fazla tekin bir yere benzemese de, şuan bunlardan bir farkımız olmadığını fark ettim. Bu elbiseyi hangi akılla giydiysem de, rahatsızlıkta şu kedi kız kostümünden sonra geliyor. Büyük holde yavaş adımlarla,kötü bakışlar arasında ilerledikten sonra kalabalık bir masanın önünde durduk. Ayakta dikilen sayıları beşten fazla takım elbiseli adamlar, iki tane barbie ve masada tek oturan bir adam. Bu o fotoğraflardaki çocuk değil mi ya? Tuna boşta ki elini uzatarak, tek kaşını kaldırdı.
"Fatih Bilgin?"
Evet Fatih. Demek ki bu oyunu yapacakları kişi buydu. Fatih Tuna'nın elini kavrayıp gülümsedi. Gülüşünde samimiyetin baş harfi yokken, kendine güvenin resmi vardı.
"Ta kendisi. Buyurun."
Tuna'nın kolundan çıkıp, ona döndüm. Fatih'in karşısında ki sandalyeye oturunca, mecbur yanında ki sandalyeye kuruldum. Bu kadar adam bu çocuğun mu koruması? Ne gereği var sanki. Kızlardan sarışın olan Fatih'in yanında ki sandalyeye oturup yanındaki taşları eline aldı. Bir kaç kartla oynanıyordu sanırım ama hiçbir kart veya kumar oyununa benzemiyordu. Poyraz'ın dediği gibi, buranın kendine özel oyunu olabilirdi. Fatih, beni süzüp Tuna'ya dönerek sırıttı. Normalde olsa iğrenç derdim ama bu çocuk tamamıyla mankenlere taş çıkartabilirdi.
"Bir milyon."
Bir milyon mu?
"İki katı."
Tuna cevap verince, Fatih'in yanında ki sarışın kız taşları ortaya itti.
"O zaman oyun başlasın."
Görev icabı Tuna'nın yenilmesi gerekiyordu. Bizden sonra olaya Erva ve Poyraz girecekti. Fatih Bey'imiz kendi mekanında neredeyse hiç kaybetmediği için duruma bir oyunla el koyacaktır bizimkiler. Hande ve Anıl kulaklıklarla Tuna ve Poyraz'a bir şeyler fısıldayacaklardı. Kız, poker kartlarına benzeyen desteyi hızlıca dağıttıktan sonra Fatih'in dudağına uzun bir öpücük bıraktı. Bu neydi şimdi? Güven mi verdi? Bende veririm ne ki. Hızla Tuna'ya eğildiğimde başını çevirmesiyle burun buruna geldik. Bir dakika, çok mu çabuk gaza geldim ben? Tuna kendini yavaşça geri çekerken, boynuma yönelip dudaklarını bastırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
#IFLAS#(DÜZENLENİYOR)
ChickLit●●●●●●●●●●●●●●●●●●●●●●● Kalp midir insana sev diyen yoksa yalnızlık mıdır körükleyen? Sahi nedir sevmek? Bir muma ateş olmak mı yoksa yanan ateşe dokunmak mı? "Şaka yapıyorsun değil mi?" dedi kız titreyen sesiyle. Şu an bir sandalyeye bağlı oturmuş...