Karanlık, ruhumun doğumundan defalarca kez ölümüne kadar en yakınımda olan, bir gölge gibi göğsünde yaşadığım varlıktı. Yine dört bir yanımı yalnızlık ve karanlık sardığında güçlü elleriyle boğazıma saldırdı. Konuşmak için sessiz harfler kullandığım o zamanlarda bile elleriyle dudaklarımı kapatmış, aydınlığı görmek istediğimde gözlerimin üzerini örtmüş, savaşmak istediğimde ayaklarımı bağlamıştı. Sevmek istediğimde ise kalbimi bir oyun hamuruymuşçasına sıkmış ve koca bir cam kütlesiymiş gibi paramparça etmişti.
Ben aciz herifin tekiydim.
Çevremdeki istisnasız her insanın düşündüğü gibi güçlü değildim. Daha hatırlayamayacağım kadar eski zamanlarda sahip olduğum tek şeyi benden almalarına rağmen şuan sahip olduğum her şeyi kendi tırnaklarımla kazıyarak kazanmıştım.
Ve her zamanı geldiğinde yaptığım gibi beni o küçücük yaşımda dipsiz bir kuyuya hapsedenlerden intikamımı alacaktım. Ta ki son kişi kalana kadar buna devam edip son zerreme kadar savaşacaktım.
Ellerime bulaşan kan geçmişimin intikamını almam ve bir geleceğimin olması için ise temizlemem gereken sıvıydı.
Beyaz renkle kaplı dört duvar içersinde ayakta dururken o an duvarlara ismini fısıldadığım kadın her şeyden habersiz ve benim karanlığımda boğulmaya hazırdı.
Avucumun içi gibi bildiğim kalbi parmaklarımın arasından kayıp yok oluyordu yavaşça. Yalanlarım onu yiyip bitirecekti, hissediyordum ancak elimden bir şey gelmiyordu.
Yasaklarla belirlenmemiş ama ihlal edemeyeceğiniz çizgiler vardır hayatınızda. Kendinize çizilen alandan dışarı çıkamaz her zaman sınırları zorlamaya çalışırsınız. Kurtulmak istediğiniz bir dünya vardır, çabalarsınız; kurtulmak istediğiniz şey yaşantınızdır, çevrenizdeki insanlar ya da kendi benliğinizden kurtulmaya çalışırsınız. Ben, Poyraz Kınat, ise yaşamak için çabalıyordum, her gece başımı yastığa koyduğumda, yemek yediğimde, koştuğumda, yürüdüğümde gerçek biri gibi nefes almak istiyordum.
Odanın içinde yayılan telefonumun sesiyle hemen açıp kulağıma götürdüm.
"Neredeler?"
"Çamlıca tarafındalar, konum atıyorum şimdi." dediğini duymamla telefonu cebime atıp arabamın anahtarlarıyla evden çıktım. Hızla ilerlerken aklımda olan tek şey Erva'ya, Mavime, bir şey olmamasıydı.
Karanlığımın birinin daha katili olmasını istemiyordum. Yeterince cinayet işlenmiş; ölen ölmüş, kalan ayrı ölmüştü.
Gaza sonuna kadar basarken bir yandan da haritayı açtım. Gideceğim yerin uzak olması canımı sıkarken içimden dua ediyordum. Mavime bir şey olursa hayata dair azıcık olan umudum da tükenirdi. O benim çocukluğum, umudum, verdiğim söz, tüm günahlarımın en masumu ve hissedebildiğim tek şeydi.
Çocukluğumun zarar veremediği, geriye kalan tek şeydi o.
Benim olan tek şey.
Kimsenin elimden almasına izin vermeyeceğim kadar değerli, verdiğim değerin gözlerimi kör edip bir zayıflık göstermeyecek kadar güçlüydüm.
Fatih'e onu bırakmasaydım onu kaybedecektim.
Ama onu geri aldığımda beni dinlemeyeceğine adımın Poyraz olduğu kadar emindim.
Arabayı sertçe durdurduğumda geldiğim yer Fatih'in eviydi. Hızla indim ve çelik kapısının önüne gelip kapıyı yumrukladım ama bir süre sonra hala açılmadığında sinirlenmiştim. Belimdeki silahı çıkarıp susturucusunu taktıktan sonra merminin yuvaya gelmesini sağladım ve kapının kilidine nişan aldım. Kapı sessizce açıldığında içeri süzüldüm. Gözlerimle salonu taradıktan sonra merdivenlerden üst kata çıktım, tek tek bütün odalara girdim. Yatak odasına girerken içimde beliren duygu pişmanlıkla birlikte korkuydu... Kendime lanetler okuyordum. Onu bu işe hiç sokmamalıydım. Onu yalnız bırakamazdım. Sesli bir küfür savurduktan sonra bodrum kata yöneldim. Kapının önüne kadar geldiğimde yapıştırdığı kağıdı sinirle koparıp okudum.
"Adım attığın her sokak yıkılıyor Poyraz Kınat, bırak bu sokak da yok olsun.
Sen yaşamak için değil öldürmek için yaşıyorsun, mavinin de yıkılışı gözlerinin önünde olacak.
Hayat bir kum saati derler, bu kez savaşacaksan; çevirdim süren başladı."
*****
Bazen insan en güçlü olduğu yerden vurulur. Her gün ayağı sendeleyip de yere düşen bir çocuk nasıl dizindeki yaraya alışıyorsa ruhumuzun da zamanla her acıya alışacağını düşünürdüm bu ana dek. Kaskatı kesilmiş kalbim ve vicdanımdan sevdiklerimin acısıyla bir daha vurulamayacağımı düşünmüştüm yıllarca. Acının en büyüğünü yaşamıştım ben, sonra da kimseyi ailem yerine koymamıştım, kimseyi sevmezsem hayatımda acıya da yer olmazdı.
Ancak onu sevmiştim.
İşte bu sözden sonra kurulacak her cümle üzerime yıkılacağını bildiğim eve bir tuğla daha eklemekten başka bir şey değildi.
Ben yıllar önce üzerime yıkılmaya başlayan o evin canlı kalan sahibinden başka biri değildim.
Ölmüyor ama yaşayamıyordum da.
Mavim beni bekliyordu, kendime gelmeliydim. Kendime gelmeli ve bütün gidebilecekleri yerleri aralıktan sonra kalan tek yere, bu eski dağ evine, girmeliydim. Toprak yolda sesli yürüyüşümün çıkardığı ses karşılaşabileceğim tüm ihtimalleri zihnime doldururken irkildim.
Enseme doğrultulan soğuk silah namlusuyla irkildim ve o rahatsız şekilde duyulan adım seslerim de durdu.
"Ellerini kaldır!"
Yüzümde oluşan gülümsemeyle ellerimi kaldırdım ve ona doğru döndüm. Gördüğüm yüz beni şaşırtmamıştı. Bir eliyle silahını yüzüme doğrultmuş Fatih Bilgin bir eliyle de belimdeki silahı aldı gülerek.
"Sonunda buldun demek küçüğünü ha Poyraz? Sen gelmeden biraz eğlendik ama kusurumuza bakmazsın artık?"
"Ben seni birazdan eğlendireceğim merak etme hiç." derken ben de gülüyordum.
"Yürü bakalım Erva da seni gördüğüne sevinecek mi acaba." dedikten sonra enseme dönen silahı ve havada ellerimle yıkılmaya yüz tutmuş harabe eve girdik.
Önüne düşmüş başıyla birlikte saçları görüş açıma girdi ilk önce, sonra başı kapının açılmasıyla yavaşça havaya kalktı ve mavi gözleri benimkilerle buluştu. Burnundan ve dudağından sızan kanı görmemle beynimde hissettiğim sinir dalgaları bütün bedenimi ele geçirdi. Her şey saniyeler içinde gelişti. Arkamı dönüp yüzünün tam ortasına kafa geçirmem, elindeki silahın el değiştirmesi ve namlunun ucundaki kişinin değişmesi saniyeler içinde olmuştu. "Şerefsiz, orospu çocuğu." diye fısıldarken bugün buradan bir cesedin çıkacağına kalıbımı basabilirdim. Bu kişinin Fatih olacağını düşünürken ve alnına dayadığım silahtaki parmağımı sıklaştırırken kafama bir silahın doğrultulmasıyla kulaklarımı uyuşturan kadının sesini duydum.
"Poyraz!"
Ve bir el silah sesi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
#IFLAS#(DÜZENLENİYOR)
Чиклит●●●●●●●●●●●●●●●●●●●●●●● Kalp midir insana sev diyen yoksa yalnızlık mıdır körükleyen? Sahi nedir sevmek? Bir muma ateş olmak mı yoksa yanan ateşe dokunmak mı? "Şaka yapıyorsun değil mi?" dedi kız titreyen sesiyle. Şu an bir sandalyeye bağlı oturmuş...