~~~HEPSİ SAHTE
Gözümdeki güneş gözlüğünü çıkartıp hızlı adımlarla yürüdüm. İleri doğru yürürken önümdeki kapılar nöbet tutan askerler tarafından açıldı. Sınırlara girdiğimde geldiğimin haberi çoktan yukarlara ulaşmıştı. Yanıma doğru hızlı adımlarla gelen adamın suratında iyi diyebileceğim bir ifade yoktu.
"Ne yaptığının farkında mısın sen?"
Yanıma ulaştığında düz ifadesiyle konuşmuştu. Saklamaya çalıştığı endişeyi hissetmiştim ama bu endişenin sebebinin ben olmadığıma eminden. Fearles'a rest çekip ortadan kaybolmam iyi şeylere yol açmamıştı belli ki.
"Sana da merhaba Collins."
Oldukça sakin olmama karşı suratıma dik dik bakmıştı.
"Peki sana artık Walker mı demeliyim?"
Ciddi durmasına rağmen yaptığı ironi yüzünden gözlerimi devirdim.
"Sadece Ameya yeterli."
Kısa süre öncesinde sadece Ameya olmaktan fazlasına sahip olmadığımı anlamıştım. Benim ne birilerinin sahte sevgisine ne de bir anlam ifade etmeyen soy adlarına ihtiyacım yoktu.
"Vincent'la onuşmak istiyorum."
"Seni bekliyor."
Devasa binanın içinde ilerledik. Slater'ın ana merkeziydi burası ve Fearles'ın kaldığı tesisin birkaç katı kadar büyüktü.
"Geldiğimden başka kimsenin haberi var mı?"
Marcus kimleri ima ettiğimi anlamış ve yandan anlamlı bir bakış atmıştı.
"Sadece Vincent biliyor."
Kafamı sallayarak onayladım.
Asansörlerin yanına ulaştığımızda normal asansörleri geçip siyah kapılı olana ilerledik. Marcus elini yandaki ekrana okutup kapıları açmıştı. Sadece yöneticilerin ve üsttekilerin odalarına giden bu asansöre çok az kişinin erişimi vardı. Marcus, Vincent'in en yakın adamı ve yardımcısı olduğu için nerdeyse Vincent kadar önemli biriydi.
İçeriye girdiğimizde kapılar kapanmıştı. İçeride sadece iki düğme vardı. Yukarıyı ve aşağıyı gösteren iki tuş dışında başka bir şey yoktu.
Asansör yukarı çıkmaya başladığında Marcus'un kafasını bana döndü.
"Yaralandığını düşünmüştük."
Dik duruşum veya üzerimden görünen bir yara olmadığı için meraklanmıştı. Haberlerde yaralanmış olduğum çok net görünüyordu çünkü. Medya yanıltıcı olabiliyordu.
"Omzumda küçük bir sıyrık var sadece."
Kafasını sallayıp anladığı belirtmişti. Aramızda daha fazla konuşma geçmeden asansörün durmasını bekledik.
Marcus soğuk bir adamdı. Teslim oldukdan sonra günlerce süren sorgulamaların başında o olmuştu. Benim için zor geçen bir süreçti ve bu yüzden de Marcus nefretimi güzelce kazanmıştı. Ancak zaman geçtikçe bunun onun işi olduğunu ve benimde Slater'a sığınmaya çalışan bir ajan olduğumu iyi anlamıştım. Marcus yapması gerekeni yapmıştı. Her ne kadar kurduğu psikolojik baskıların etkilerinden kurtulamamış olsam bile. Yine de hiçbir zaman yıldızımızın barışmayacağını biliyordum. Ben kin tutan bir insandım.
Kapılar açıkdığında önden giden Marcus'un peşinden ilerledim. Etrafa bakan meraklı bakışlarımla birlikte adımlarına yetiştim.
Ana merkezdeki sorgulama süremde içeride pek fazla yer gördüğüm söylenemezdi. Tutulduğum hücre ve sorgulanmak için ellerim kelepçeli şekilde götürüldüğün sorgu odasıydı burası benim için sadece. İki odayıda düşündüğümde tüylerim ürperiyordu. Dseth'te kaldığım odayı düşünmek bile bu kadar kötü hissettirmiyordu bana. Ne olacağının ve bana ne yapacaklarını bilmememin belirsizliği ve bildiğim şeyleri zaten anlatmama rağmen bana inanmamaları, daha fazlasını istemelerinin verdiği baskı çok kötüydü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZEHİR VE TETİK
ActionSize ikinci bir şans verildiğinde bunun için canınız pahasına savaşmalısınız. Hele ki üçüncü bir şansınızın asla olmayacağını bildiğinizde elinizde olan tek şansa sıkı sıkıya tutunmalısınız. Tehlikeli bir örgüt olan Dseth'te suikastçi olan Ameya'nı...