Giray perdesi kapalı odada uyandığında güneşin doğuşunu göremediği için saatin kaç olduğunu ve ne kadar süredir uyuduğunu bile bilmiyordu, koridorda duyduğu ayak sesleriyle yataktan kalktı ve kapıya doğru yöneldi. Kapıyı açtığında aynı anda kapıyı açmak için eli havada kalan Arman'la karşılaştı.
Yorgunluktan bitap düşmüş adam onun suratına tek gözü nerdeyse kapanacak şekilde bakarak "Günaydın küçük adam" deyip kenara çekilmesini bile beklemeden üstüne doğru yürüyünce Giray kenara çekilip içeri giren adamı izledi.
Arman üstündeki üniformayı umursamadan yatağa girip "Sıcakmış" diye mırıldanarak uykuya daldı. Giray onun saniyeler içinde uyuduğunu gördüğünde gülmemek için ağzını kapattı ve sessizce odadan çıktı.
Giray üstünde tişört ve eşofmanla merdivenlerden aşağı inip yemekhane olarak düşündüğü yere doğru yürüdü. Çünkü o taraftan güzel kokular, aynı zamanda da mazot kokusu geliyordu. Birbirine karışmış kokulara yüzünü buruşturarak yemekhaneye girdi.
Masanın etrafında toplanmış askerlerin bakışları eşliğinde yanlarına doğru yürüyüp Aybora'nın yanına oturdu. O sırada onun varlığına alışmış ekip sandalyeye oturan adamdan bakışlarını çekerek konuşmaya devam ettiler.
"Komutan, Ediz'in evci çıkması için rapor aldırmış bir hafta yok, onun nöbetini kim devralsın ağalar " diyen Gökmen'e Merih ağzı dolu dolu "Ben geçerim onun yerine, iyice dinlensin minnoşumuz" diyerek güldü.
Aybora yanında oturan Giray'a önündeki tabağı iterek "Mazot kokusuna alışıyorsun küçük adam rahat ol" deyip diğerlerine döndü.
"Su tankeri ve erzak arabası ne zaman gelecek lan, yakında yine un çorbasına düşeceğiz."
Gökmen bilmiyorum der gibi dudak büzerek önündeki kumanyanın barbunyasını kaşıkladı. Erzakları kalmadığı için Karan'ın ekibinin bıraktığı kumanyaları yiyorlardı. Çünkü buraya en yakın birlik yüz on kilometre uzaktaydı, erzak ve su ayda bir kere geliyordu.
Aybora kendini koklayarak "Lan duş almayalı bir hafta mı oldu, on gün mü oldu saymayı unuttum" deyince Merih gülerek "Ben de diyorum bu ahır kokusu nereden geliyor" dedi. Aybora karşısında oturan Merih'e vurmak için ayaklandığı sırada içeri giren Baturalp'le hızlıca toplandı, hepsi ayağa kalktığında Aybora bir yandan da Merih'e işaret parmağını sallıyordu.
Baturalp selam veren askerlerine kısaca başını sallayıp oturmalarını işaret etti. Refleksle onlar gibi ayağa kalkan Giray'a ise gülümseyerek "Otur küçük adam, otur" deyip oturdukları masaya yaklaştı.
Herkes yeniden oturup yemeğe devam ettiği sırada Baturalp yemekhanenin penceresinden dışarıya baktı, şöyle bir havanın durumunu kontrol edip ekibe döndü.
"Aybora yemekten sonra boş su tankerinin hortumunu çıkart, bir de şu jenaretörün benzinini kontrol et."
Aybora yemeğini bırakıp "Emredersiniz komutanım" diyerek ayaklandı ama Baturalp'in "Yemekten sonra dedim" demesiyle yeniden oturdu.
Merih yemeğini bitirdiğine kanaat getirerek ayaklanıp "Komutanım, üçüncü mevziye Ediz'in yerine geçeyim diyorum, ne dersiniz?" deyince Baturalp sakince başını sallayarak onayladı.
"Gökmen sen de gözcü kulesine geç komutanın yerine, bir kaç saat uyuduktan sonra duramaz zaten o" diyen Baturalp'e Gökmen masadan kalkıp "Tan da dinlenmeye geçti mi komutanım" diyerek sandalyeye dayadığı tüfeğini aldı.
Baturalp onu da sakince başını sallayarak onaylayınca gözleri Giray'ı buldu. Ona herhangi bir emir ya da yapılacak iş veremeyeceğini bildiği için ne diyeceğini bulamamıştı. Oysa Giray hevesle ayağa kalkıp "Ben de bir şeyler yapabilirim" demesine gülümseyerek "Siraç erzak arabasıyla dönecek, sen de istersen onun indirmesine yardım edersin" dedi.
Giray "Tabi komutanım" deyip önündeki yemekten hızlıca bir kaç kaşık aldı.
Baturalp elleri arkasında tekrar pencereye dönüp "Kış yakındır çocuklar, sobaları kurmak gerekecek, şu odun meselesini de halletmek lazım. Bakalım bu sene köylüler yakacak konusunda bize yardım edecek mi?" diye kendi kendine konuştu.
Masadakiler cevap vermeyip sessizleştiğinde Giray'ın kaşları çatıldı.
"Neden yardım etmesinler?"
Aybora, Giray'ın koluna girip kapıya doğru yürütürken sorusuna cevap verdi.
"Buraya en yakın köy on dokuz kilometre uzaklıkta ve köylülerin çoğu teröristlere yardım ve yataklık yapıyor. Köyün ilerisinde eski ağaçları olan bir arazi var, komşu sınır karakolu sene de bir kere oraya gidip odun kesip karakola getiriyor, bizde onlardan alıp getiriyoruz ama köyün içinden geçmek zorundayız. Eğer..." derken Giray cümlesini tamamladı.
"Eğer köylüler köye indiğinizi teröristlere söylerse pusuya düşürülme ihtimaliniz var."
Aybora başını yavaşça sallayarak su tankerinin olduğu yöne doğru yürümeye başladı. Giray'ın da el atmasıyla hortumu tankerden çıkardı. Giray tenine batan sert rüzgarla dağlara doğru baktı. Bu yıl kışın çetin geçeceği şimdiden kendini gösteriyordu. Aybora, Giray'ın üşüdüğünü anladığında üstündeki montu çıkarıp ona uzattı.
"Giy bakalım şunu, hasta olacaksın. Seni daha teslim etmeden hastalandırırsak komutan hepimizi oyar."
Aybora'nın gülerek söylediği bu cümleye Giray sadece gülümsedi. Hiçbiri bilmiyordu ki Giray'ın gitmeye hiç niyeti yoktu ve kışı beraber geçireceklerdi.
Ona cevap vermek yerine elindeki montu alıp giydi. Aybora tankere "Elveda koçum belki bir gün yine denk geliriz" diyerek bir iki kez vurarak duyduğu boş demir sesine güldü.
Giray da onu izlerken gülerek "Hadi gidelim, sırada ne var?" deyip karakol binasına doğru yürümeye başladı.
Arkasından gelen Aybora ise düşünür gibi yaparak "Soba kurmasını biliyor musun küçük adam?" diye sordu. Giray binanın kapısından girerken "Tabi ki biliyorum, çok köy yerinde kaldım " deyince Aybora "Vay vay vay, bak sen şu şehir çocuğuna " diyerek güldü.
Onlar gülüşe gülüşe yemekhaneye dönerken merdivenlerden aşağı inen Arman'la karşılaştılar. Uykudan yeni uyanmış olan adam suratı beş karış, kaşları çatık ikiliye bakıyordu. Aybora hızlıca selam verirken Giray ona bakmamak için etrafına bakınıyordu, zira bir süre daha adamın gözüne gözükmemeye çalışıyordu.
Arman uykulu olduğu için normalden daha boğuk çıkan sesiyle "Nerden geliyorsunuz?" diye sorduğunda Aybora esas duruşta "Yeni gelecek su tankeri için hazırlık yapıyorduk komutanım " dedi.
"Muhabiri neden yanında götürdün?"
Aybora yanındaki Giray'a hızlıca bir bakış atıp "Farkında değildim komutanım, konuşuyorduk, yanımda götürdüm" dedi.
Arman'ın kaşları havalandı ve Giray'la göz göze gelebilmek için tam önünde durdu. Giray artık kaçacak yeri olmadığı için Arman'a bakmak için başını ondan tarafa çevirdi. Arman sesini yeniden bulup sert ama tane tane konuşmaya başladı.
"Buraya çok alışmasan iyi edersin küçük adam, bir kaç gün sonra seni almaya gelecekler, misafirliğinin tadını çıkar."
Giray kendi yerine karar veren insanlardan nefret ediyordu, bu yüzden de Arman'a daha da sinirleniyordu. Başını kaldırıp Arman'ın gözlerinin içine bakarak "Başka bir emriniz var mıydı komutan?" diye sordu.
Arman, onun Baturalp'e komutanım deyip kendisine komutan demesine artık öfkeleniyordu. Giray'ın üstüne doğru bir adım atıp boy hizasına gelmek için başını eğdi.
"Gidene kadar gözüme gözükme küçük adam" dedi ve cevap vermesini beklemeden yanından geçip gitti.
Arkasını dönüp onun kapıdan çıkışını izleyen Giray dişlerini sıkarak önüne döndü. İkilinin yine dalaşmasına şahit olan Aybora ise sırıtarak "Ateş hattı, ateş hattı, canını seven kaçsın" diyerek yemekhaneye doğru yürüdü.
Giray ise tekrar arkasını dönüp Arman'ın çıktığı kapıya baktı ve başını aşağı yukarı sallayarak "Seninle daha çok işimiz var yüzbaşı ne gitmesi" deyip sinsi bir gülüşle önüne döndü ve Aybora'nın arkasından yemekhaneye doğru yürüdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KADRAJ - BxB
Tiểu Thuyết ChungAskeri eşcinsel kurgu. #sınırkarakolu #dağ #savaştimi #komutan #muhabir #asker #muhbir #sırlar #aşk #intikam #kaos HİKAYEDE YER ALAN KİŞİ, KURUM VE KURULUŞLAR GERÇEĞİ YANSITMAMAKTADIR, TAMAMEN KURGU ÜRÜNÜDÜR!!!