Ghazal Shakeri - Shab Âfaridi
🎶🎶🎶🎶🎶🎶🎶🎶🎶
O gecenin bir sabahı yoktu...
Baturalp oturduğu taşların üzerinde uçsuz buçaksız dağları izlerken anlamıştı, bir gece ya da bir sabah yoktu. Kafasındaki zincirlerin arasına sızmaya çalışan bir toprağın denizi yoktu. Kan kokan ellerin bir affı, bir çaresi, gidebileceği bir yeri yoktu. Etrafında dönüp duran ölümlerin, çığlıkların, acıların bir sonu, duru durağı yoktu.
Titreyen ellerini uzatabileceği bir güç yoktu Baturalp için, kan revan içinde uzatılan eli tutacak ne biri vardı ne de umut. Ne unutamadığı o toprak gözler onu kurtarabilirdi içine düştüğü karanlıktan, ne de bir ağıt yakar gibi mırıldanan o ses yakarışını duyurabilirdi kuyunun dibindeki adama. Baturalp acıdan ve nefretten ibaretti.
O, bağırıp çağıran binlerce canavarın arasında sesini duyurmaya çalışan adamı duyamıyor, ne anlatmak istediğini anlamıyor, anlamaktan korkuyordu. Gözlerinin içine bakan huzurun çaresizliğinin cevabını veremiyordu. Ortada bir soru da yoktu ama Baturalp, kirpiklerini onu her gördüğünde ıslatan Rojhat'ın ne yaptığını biliyordu. Çırpınıyordu bir denizin ortasında, bir nefretle savaşıyor, onu tüm zincirlerden koparıp savunmasız ve çırılçıplak bırakmak istiyordu.
Fakat Baturalp, körelmiş kalbi yüzünden baktığı adamı göremiyor, görmekten ölürcesine korkuyordu. Taşlaşmış kalbi bir darbe daha alırsa bin parçaya bölünecekti, biliyordu. O kalbi saracak bir güç var mıydı, parçalarını toplayacak kanlı bir el, yitip gitmeyecek bir umut? İşte bunu bilmiyordu.
Hâlâ titremeye devam eden eliyle sıkı sıkı tuttuğu silahına baktı ve oturduğu taştan kalktı. Rojhat'ı kendisine getiren dağları izledi bir süre, ardından pul pul serilen yıldızlı geceyi. Gece onu bir sabaha erdirmeyecekti ama o bir sorunun cevabına erecekti.
Ayaklarını geri geri atarak mevziden uzaklaşarak eli arasındaki silahla arkasını döndü ve karakola doğru yürümeye başladı.
Aklında tek bir düşünce, tek bir soru vardı. Neden Rojhat Zemheroğlu'ndan ölürcesine korkuyordu? O ki dağları yerle bir eden, adım attığı her yere ölüm getiren, kan ve barut kokusundan başka bir şey bilmeyen Baturalp, ona huzurla bakan ve gözlerinden süzülen bir damla gözyaşıyla kalbindeki tüm taşları paramparça etmeye çalışan bir adamdan korkuyordu.
Karakola girdiğinde hedefini revire çevirdi ve ağır adımlarla sıkı sıkı tuttuğu silahıyla kapıyı açıp içeri girdi. Sedyenin üzerinde yarı çıplak uyutulan Rojhat'ın yanına doğru yürüdü.
Ay ışığının sanki tüm karanlığı aydınlatmak ister gibi yüzünün her zerresini görebildiği adamı izledi. Bakışlarını ilk kez yüzünü bu kadar yakından incelediği adamın alnındaki küçük yara izinden kapalı gözlerine indirdi. Titreyen kirpikleri, uyurken döktüğü gözyaşlarının pırıltısıyla tane tane ıslak birer ok gibiydiler. Yer yer pürüzlü ve yara izlerinin olduğu çehresi yılların ona acımadığını gösteren izlerle doluydu. Sanki geriye ölüm arzusundan başka bir şey kalmamış gibi, giderken geriye bırakacak tek bir gülümsemesi kalmış dudakları huzurla kıvrılmıştı.
Sedyede yatan Rojhat'ın zihni tamamen kapalı olsa da ruhu yanı başındaki adamın denizlerinin dalgalandığını hisseder gibi içinde bulunduğu bedenini terk etme arzusuyla ritmini arttırdı yorgun kalbin. Kirpikleri bir kez daha titrerken nefesini hissettiği adamla kaşlarını çattı. Burdaydı, biliyordu. Yanı başında fakat dağlar kadar uzakta.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KADRAJ - BxB
General FictionAskeri eşcinsel kurgu. #sınırkarakolu #dağ #savaştimi #komutan #muhabir #asker #muhbir #sırlar #aşk #intikam #kaos HİKAYEDE YER ALAN KİŞİ, KURUM VE KURULUŞLAR GERÇEĞİ YANSITMAMAKTADIR, TAMAMEN KURGU ÜRÜNÜDÜR!!!