⚔️ Bir Hücre İki Nefes ⚔️

3.3K 250 23
                                    




Ertesi sabah Arman teslim olan terörist hakkında verilecek karar için birlikle toplantıya kışlaya gitti, yanında Giray'ı da götürerek elindeki videoyu kışladaki komutanlara izletip Genelkurmay Başkanlığı'na durumu bildirmelerini teklif edecekti.

Arman, Giray'a çok umutlanmamasını, Rojhat gibi itirafçı teröristlerin etkin pişmanlık yasasından faydalanabilmesi için herhangi bir terör olayına karışmamış olması gerektiğini ve verdiği bilgilerin gizliliğini koruyup korumadığını bilmediklerini söyledi.

Giray ise onun verdiği bilgilerin şimdiye kadar kimsenin eline geçmediğini, sadece şimdi kendisinin onlara teslim ettiğini söyleyerek şahit olmayı göze almıştı.

Onlar kışlaya gittikleri sırada karakolda derin bir sessizlik kol geziyor, herkes deyim yerindeyse diken üstünde otuyordu. Yemekhanede çıt çıkmıyor, birbirlerine bile bakmadan yemeklerini yiyerek kimi nöbet için mevzilere kimi de dinlenmek için odalara çekilmişlerdi, koğuş olarak kullandıkları odada bulunan sekiz yatakta değişimi gelen kim varsa boşta kalan yatakta uyuyordu.

En sondaki ranzada yatan Merih hâlâ tam olarak yürüyemediği için Aybora'nın desteği ile yemekten sonra koğuşa girmiş, suratı asık keyfi yoktu, Karan'la bile uğraşası gelmemişti. Çünkü hepsinin dilinde Baturalp üsteğmenin itirafçı teröriste attığı dayak dolanıyordu. Onu en son gören Gökmen "Adamın suratı tanınmaz hale geldi çocuklar, ben komutanı daha önce bu kadar öfkeli ve acımasız görmemiştim" demişti.

Sabah hücresine yemek götüren Ediz ise "Adam yemeği yine reddetti. Korkudan mı inattan mı bilinmez adam komutanı görünce sadece gülümsüyor ama verdiği yemeği kabul etmiyor, kafayı sıyırmış galiba" dediğinde hepsinin aklında bir soru dolanıp durmuştu.

Üsteğmen neden bu adama bu kadar nefret kusuyordu ve adam neden sanki bunları biliyor gibi ağzını açıp tek kelime etmiyordu?

Oysa hepsi onun muhabire verdiği bilgilerin önemli olduğunu ve bir çok kez onların hayatını kurtardığını biliyordu.

Onun yine yemeği reddettiğini duyan Baturalp olanca öfkesiyle odasından çıkıp hücrenin olduğu alt kata inerek demir kapıyı bir hışımla açtı. Rojhat demir parmaklıklara yaklaşan Baturalp'i gördüğünde yeni yeni kabul bağlayan dudaklarını hareket ettirerek karşısındaki adama gülümsedi.

Baturalp'i en çok kızdıran şeyin onun saatlerce dayak yemesine rağmen hâlâ gülümsüyor olması olduğunu kimse bilmiyordu ama Baturalp bu gülümsemeden nefret etmişti.

Adam acıdan çığlık atsa, bağırsa çağırsa ya da ağzını açıp tek bir kelime etse bu kadar sinirlenmeyecekti belki de ama adamın gülümsemesi Baturalp'in içini ürpertiyor, sinirlerini bozuyordu.

"Açlıktan ölmeye çalışıyorsan bu kadar uğraşmana gerek yok orospu çocuğu ben çeker vururum seni" diyerek belindeki silahı çıkarıp adamın yüzüne doğru tuttu.

Rojhat iki günün sonunda ilk kez gülümsemek yerine ciddi bir yüz ifadesiyle oturduğu yerden duvara tutunarak ayağa kalkmaya çalıştı, onun dermansız halini gören Baturalp kaşlarını çatarak yutkunup geriye doğru bir adım attı, silahı ise hâlâ adama doğrultmaya devam ediyordu.

Rojhat, duvara monteli kancada takılı zincirli bileğini göstermek ister gibi sol kolunu hafifçe yukarı kaldırarak ona yaklaşamayağını işaret etti.

Baturalp belki de hayatında ilk kez bir adamla karşılaştığında ondan korkmuştu, terörist olduğu için ya da tehlikeli olduğunu düşündüğü için değildi, nitekim karşısında yürümeye mecali bile olmayan adamda tehlikeden yana eser yoktu. Onu korkutan şey namlunun ucundaki adamın gözlerindeki o bakıştı, sanki onu yıllardır tanıyor, gözlerine bakarak ruhunun tüm çıplaklığını görüyor gibiydi bu adam. İşte o gözlere bir de gülümseme eklenince korkutucu bir huzur Baturalp'i zangır zangır titretiyordu. Bu adam Baturalp için tehlikeydi.

KADRAJ - BxBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin