Jungkook kucağındaki genç kadını yavaşça yere indirip sordu. "Nasıl?"
Yönünü sahile dönen kız haraketsizce cevap verdi. "Çok güzel ama..." başını ona dönüp devam etti. "... Sadece Sahil için mi geldik?"
Gülümsedi ve başını salladı. "Elbette hayır ama sadece sahil için de gelebilirdik."
"O zaman?"
"Göreceksin." dedi ve kendini sıcak kumlara attıp yanına eliyle vurdu. "Gelsene."
Jisoo oturup ona baktı. Acaba ne için gelmişlerdi.
"Benimle tanıştığın günü unutulmaz yapmak istiyorum ve bence evren benden yana." İşaret parmağını yavaşça yukarı kaldırdı. "Yukarı bak Jisoo."
Gördükleriyle gözleri kamaşmış ağzı hafifçe aralanmıştı. "Meteor yağmuru!" Heyecanla Jungkook'a döndü.
"İlk kez mi görüyorsun?"
Jisoo başını tekrar göğe çevirdi. "Evet, bu çok güzel."
"Aslında yılda bir ya da iki kez oluyor ama şehirde ışık yüzünden bu güzel manzarayı kaçırıyoruz." Jisoo'nun hayranlık dolu yüzünü inceledi. Gözlerinden meteorları görebiliyordu.
On dakikalık meteor yağmurundan sonra ayağa kalktılar. "Eee, değdi mi o yola?"
"Bunun için o yolun on katını bile yürüyebilirim."dedi heyecanla.
Jungkook Jisoo'nun ilk defa bu kadar parlak güldüğünü görüyordu. O hep gülmeliydi, bir insana gülmek ancak bu kadar yakışabilirdi.
Motora kadar yürüyüp şehre geçtiler. Jungkook girdikleri restoranın önünde durup indi." Bu günlük bu kadardı." Elini uzatıp Jisoo'nun inmesine yardım etti.
"Çok eğlendim."
"Bir sonraki buluşmamızda seni daha farklı yerlere götüreceğim."
"Sabırsızlıkla bekliyorum." Jungkook'un beline bağladığı ceketini çıkarmaya başlamıştı ki Jungkook eliyle onu durdurdu.
"Hayır, sende kalsın." Gözlerini Jisoo'nun gözleriyle birleştirip devam etti. "Onları başkalarının görmesini istemem."
Jisoo kıpkırmızı kesilmişti. Jungkook'un amacı da buydu. Sırıtıp geri motoruna bindi ve giderken ona seslendi. "Hoşçakal!"
Kısa bir süre sonra Jisoo da utançtan titreyen bacaklarıyla arabasına binip
uzaklaştı.Sonraki gün yüzünde hafif bir gülümsemeyle uyandı.
Kendisi gibi sessiz ve işten eve hayat yaşayan birinin böylesine mükemmel biriyle karşılaşmasını hayatın lütfu olarak adlandırdı.
Yatakta oyalandıktan sonra saate baktı. Geç kalmıştı! Hızla üstünü giyinip şirkete geçti. Etrafındaki insanlar merakla ona bakıyordu çünkü Jisoo asla işe geç kalmazdı.
Jisoo insanları pek takmadan ofisine doğru yürüdü. Kimse keyfini bozamazdı.
***
Aynı anda Taehyung da işteydi. Jisoo ile karşılaştığı günden beri onun evine ve yakınına gelmemeye çalışıyordu ama bugün ayakları tarafından zorla getirilmişti. Onun evde olmayacağını bilmenin verdiği öz güven vardı.
Ona daha fazla rahatsızlık vermek istemiyor, kendisi gibi bir adama yardım eli uzatan kadını da unutamıyordu.
Ama uzak durmalarının en doğrusu olduğunun bilincindeydi. Yakın bile olsalar o zavallı bir kağıt toplayıcısı, Jisoo ise başarılı bir iş kadınıydı. Sadece güzel bir hayaldiler.
Yakın çevredeki çöpleri gezdikten sonra evine doğru yol aldı. İki yıl önce kendisinin yaptığı küçük tahta bir evi vardı. Bir yatak odası, mutfak ve banyodan oluşuyordu. Isıtması ve tesisatı olmayan ev kışın tam bir tasa olmasına rağmen Taehyung'un güvenli yeriydi.
Küveti doldurup içine oturdu. Yavaş yavaş kollarından akan damlaları izledi. Kollarındaki irili küçüklü yaralar labirent gibi suyun gidiş yönünü belirliyordu.
Bir zamanlar canını o yaralardan çok yakan bir şey olmayacağını düşünmüştü, baba sevgisini tadamamanın verdiği acı ile beraber.
Derin bir iç çekip nasırlı büyük ellerini kollarında gezdirdi. Artık daha çok acı veren bir şey vardı. "Yalnızlığın verdiği acı."
Yıllarca yalnız yaşamıştı ama donan kalbi bulduğu azıcık ilgiyle yalnızlığın acısını tekrar hissetmeye başlamıştı ve bu son günlerde çok acı veriyordu.
"Cesaretim olduğunda seni görmek istiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Destructive Desires - Vsoo/Sookook
RomanceBiz insanlar tüm hayatımızı arzularımızın peşinde koşarak geçiririz. Birçok kez ulaşılamaz bir hayal olarak kalan arzular kimi zaman da bizi yoldan çıkarıp sarhoş eder, onlar tarafından zincirleniriz.