6

75 13 27
                                    


Restorandan çıkıp yakındaki lüks alışveriş merkezine gelmişlerdi. Yoongi onu bebek kıyafetleri ve eşyaları satılan büyük bir mağazaya sokmuştu. Jimin bebekleri çok severdi. Sevgili oldukları zamandan beri hep bebek sahibi olmak istediğini söylerdi ve Yoongi de bu isteğini yerine getirmişti.

"Merhaba efendim, hoşgeldiniz! Size nasıl yardımcı olabilirim?" Mağaza görevlisi gelip onlara gülümsemişti. Jimin o an ona bakamıyor ve etraftaki minicik kıyafetlerle ilgileniyordu. "O fazlasıyla heyecanlı. Bir bebek evlat ediniyoruz ve lazım olabilecek tüm eşyaları almak istiyoruz." Onun yerine Yoongi konuşmuştu.

"Tabii efendim. Uzun bir liste olacak ama yardımcı olacağız!" Jimin küçük eldivenlere bakıyor ve ne kadar tatlı olduklarını düşünüyordu. "Yoongi! Baksana şunlara! Çok şirinler!" Yoongi ona gülümseyerek bakıyor ve gösterdiği her şeyi inceliyordu.

Saatlerini o mağazada geçiren ikili onlarca torba ile çıkmışlardı. Tabii Yoongi birkaç adamını çağırıp yanlarında poşetleri taşımalarını istemişti. Jimin'i farklı mağazalara sokuyor ve istediği her şeyi alıyordu. "Şunlar da çok güzel!"

"Alalım-" Yoongi telefonu çalınca durmuştu. "Hatta al bakalım kartı. İstediklerini al. Ben telefonla görüşüp geleceğim tamam mı?" Jimin'in alnına bir öpücük bırakmış ve siyah kartını ona verip çıkmıştı mağazadan. Jimin onun yokluğunda bir sürü şey beğenmiş ve almıştı. Bunları yapmak ona iyi hissettiriyordu.

"Bunların hepsi çok tatlı!" Kendine hakim olamıyor olduğu yerde gülüp duruyordu. Bu sırada orta yaşlı bir kadın ona sertçe çarpmıştı. Jimin sızlayan omzunu tutup ona dönmüştü. "Neden önüne bakmıyorsun!?" Kadının bağırmasıyla bir anda herkes onlara dönmüştü. "Affedersiniz, bana çarpan sizdiniz?" Jimin kaşlarını çatmıştı.

"Aa seni şimdi tanıdım. Min Yoongi'nin eşisin değil mi? Tanrım! O ailenin senin gibi biriyle ne işi olur anlayamıyorum." Bu kadın Bayan Min'in arkadaşlarından biriydi ve bu yüzden bilerek çarpmıştı. "Kore'nin en zengin ve saygın ailesi böyle bir varoşu nasıl damat olarak kabul eder? Gerçi istenmiyormuşsun değil mi?"

Kadının yüksek sesle konuşması etraftakilerin de dikkatini çekiyor ve insanlar da onlara bakarak kendi aralarında konuşuyordu. Jimin kendini kötü hissetmişti, oğlu için almak istediği minik eldivenleri sıkıyordu o an. "İstenmemene şaşmamalı. Seni kim ister ki zaten?"

"Ben, ben..." Jimin elindekini bırakıp hızla çıkmıştı mağazadan. Mağazanın dışındaki korumaları onu fark edince hemen peşinden gitmişlerdi. Yoongi ise biraz daha uzakta telefon ile görüşüyordu. "Efendim durun!" Jimin durmamış ve kendini lavabolardan birine atmıştı. Kendini kilitlediği kabinde oturmuş gözyaşı döküyordu. Neydi bu şimdi? Kayınvalidesinin baskısı bitmişti, bir de tanıdıklarınınki mi başlamıştı?

"Jimin?" Lavaboda yankılanan ses Yoongi'ye aitti. "Yoongi." Jimin yüzünü silmiş ve kapıyı açmıştı. Lavaboda kimse yoktu neyse ki. "Ağladın mı yoksa? Bebeğim ne oldu?" Yoongi çok endişelenmişti bir an. "Bir, bir tane kadın bana kötü şeyler söyledi." Jimin ona sıkıca sarılmış ve ağlamaya devam etmişti. "Kim bebeğim? Kim söyledi? Neden beni çağırmadın?"

"Seni uğraştırmak istemiyorum. Kimse beni senin yanına yakıştırmıyor Yoongi." Yoongi bunları duymak istemiyordu. Başkalarının ne düşündüğünü de umursamıyordu, o yalnızca Jimin'i istiyor ve önemsiyordu. "Bebeğim, benim en güzel halim, en mutlu halim seninle olduğum zamanlar. Başkasının ne düşündüğü önemli değil. Kıskanıyorlar işte; güzelliğini, güzelliğimizi kıskanıyorlar."

"Öyle mi düşünüyorsun?" Yoongi gözleri dolu dolu ona bakan eşine gülümsemişti. "Elbette öyle bebeğim. Sen kendi güzelliğini göremiyorsun ve ben de senden başka bir güzellik göremiyorum."

black rose | yoonmin ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin