Günler, haftalar hızla geçiyordu. Zaman gerçekten acımasızdı. Jimin kendini arkadaşları ve bebeği sayesinde daha iyi hissetse de sürekli ağlamaya devam ediyordu.Mektubunu tekrar tekrar okumuştu. Yoongi'nin ona bıraktığı serveti ve şirketi düşünüyordu. Kendisine güvendiğini biliyordu. Hem zaten yöneticilikle ilgili bir meslek istemişti hep. Buna dair üniversite de okumuştu ama Yoongi ile evlenince bundan vazgeçmişti. Yoongi her ne kadar ona söylese de Jimin istememişti. Fakat şimdi Yoongi'nin koltuğuna oturacaktı. Söz veriyordu ki şirketi çok iyi bir konumda tutacaktı. Kocasından kalan önemli bir mirastı bu ve onu koruyacaktı.
"Hoseok hyung çok gerginim." Şirkete gidiyorlardı ama Jimin oraya sadece Yoongi'nin eşi olarak değil şirketin patronu ve sahibi olarak gidiyordu. "Sakin ol Jimin. Patron sensin, her şey senin kontrolünde. Korkmanı gerektiren bir şey yok."
"Keşke o burada olsaydı." Yoongi'ye 'o' diye hitap ediyorlardı. Çünkü adını söylemek Jimin'in gözlerinin dolmasına sebep oluyor ve sonrasında da ağlama krizine sokuyordu. "Jimin, onun sana güvendiğini biliyorsun. Zaten senin için her şeyi planladı ve ayarladı. Rahat olacaksın. Biz yanında olacağız zaten. Tabii onun da olmasını hepimiz isterdik ama o hep en yakınında korkma."
Hoseok eliyle Jimin'in kalbini göstermişti. "O hep burada evet." Jimin, gözleri dolsa da gülümsemişti. Şirkete varmalarının ardından inmiş ve gazeteci kalabalığından içeriye zor girmişlerdi. "Bir basın toplantısı düzenlemek iyi olacaktır." Jimin'in dediğine karşılık Hoseok başını sallamıştı.
Onlar Yoongi'nin ofisine doğru ilerlerken personel de onlara bakıyordu. Jimin hiçbirine bakmıyor ve sadece yürüyordu. Aşırı gergindi ve korkuyordu. Şirket yönetmek kolay değildi ve biliyordu ki oldukça zorlayıcı olacaktı. Yoongi'nin de çok çektiğini biliyordu ama çektiği her şeye değsin istiyordu.
Ofise girdiklerinde Jimin içeriye bakmıştı öylece. "Jimin, sen burada kal. Benim halletmem gereken birkaç şey var. Kendini kasma, üzme. Her şey iyi olacak merak etme." Jimin, Hoseok'a sarılmıştı. "Teşekkür ederim hyung." Hoseok da gülümsemiş ve sonra da çıkmıştı. Jimin kapının kapanmasının ardından masada hazır duran birkaç dosyayı görmüştü.
Ama hep gözünde Yoongi canlanıyordu. Sandalyesine oturmuş, şık takım elbisesiyle işleriyle ilgilenen Yoongi geliyordu gözünün önüne. Ne kadar yorgun olsa da Jimin şirkete geldiğinde ona aşkla bakan, gülümseyen Yoongi canlanıyordu. Bu gözlerinin dolması için yeterli olmuştu.
Masaya doğru ilerlemiş ve sandalyeye oturmuştu. Masanın üstündekilere bakarken bir fotoğraf çerçevesinde kendisi ile Mingi'nin olduğu fotoğrafı görmüştü. Fotoğrafta Yoongi yoktu ama Yoongi çekmişti. Eline çerçeveyi alıp bakarken fotoğrafın arkasına sıkıştırılmış bir kağıt bulmuştu. Çıkarıp okumaya başlamıştı.
Gece üç falan sanırım ve ben yine sizden uzaktayım. Hayat beni mahvederken sizin fotoğrafınız dahi nefes oluyor bana. Şimdi bir elimde içkim bir elimde fotoğrafınız; gözüm şiş, dudağım patlak oturuyorum öylece. Babam yüzünden hepsi, onun yüzünden hepsi. Ama merak etmeyin sizi ondan koruyacağım, sizi asla onun iğrençliğiyle karşı karşıya bırakmayacağım. Sizi seviyorum güzellerim, sizi çok seviyorum. Şimdi evde büyük ihtimalle huzursuzca uyuyorsundur, merak ediyorsundur. Özür dilerim güzelim, babamdan dayak yiyip yanına gelmeye yüzüm yok. Özür dilerim güzelim, senden sakladığım her şey için. Okur musun bunu bilmiyorum ama okursan ne olur affet beni, her şey sizin için benim en kıymetlilerim.
"Yoongi..." Jimin ağlamaya başlamıştı tekrar. Yoongi'ye kızdığı her an için lanet ediyordu kendine. O eve gelmiyor diye neler neler düşünmüştü. Aldattığını bile düşünmüştü, onu suçlamıştı, yetmemiş terslemişti her seferinde. Kendine çok sinirliydi o an. "Özür dilerim Yoongi'm, ben özür dilerim."
*
"Şşş, sorun yok bebeğim. Kendini suçlama senin bir suçun yoktu." Jimin saçlarının okşandığını hissetmişti. Yoongi'nin ofisinde başını masaya yaslamış ve uyumuştu. Ama saçını okşayan eller uyanmasına sebep olmuştu. "Yoongi?" Başını kaldırınca onu görmeyi beklemiyordu işte. Rüyadaydı, biliyordu. "Yoongi özür dilerim." Kalkıp ona sarılmıştı sıkıca.
"Sorun yok bebeğim, hiçbir şey senin suçun değil." Yoongi de Jimin'e sarılıyordu. "Yoongi ne olur geri dön!" Jimin ona sıkı sıkı sarılırken ağlıyordu. "Üzgünüm sevdiğim, geri gelemem. Ama kalbinde ben varım değil mi? O halde sorun yok."
"Hayır! Gitme ne olur! Uyanmak istemiyorum! Rüyamda seninle kalayım lütfen!" Jimin ona kollarını daha çok sarıyordu. Sanki bırakmasa hiç gitmezdi. "Ben hep seninleyim güzelim, ben hep sizinleyim. Siz beni göremeseniz de ben sizi izliyorum. Korkma hiç, ben hâlâ sizi koruyorum."
"Yanıma gel! Bana sarıl! Lütfen!" Yoongi göğüsüne kafasını gömen Jimin'in saçlarından öpüyordu. "Çok isterdim bebeğim ama senin yaşaman gerekiyor. Lütfen hayatını güzelce yaşa, lütfen ağlama artık. Ben yanındayım, ben buradayım. Rüyalarına geleceğim, beni unutma sakın tamam mı?"
"Seni nasıl unuturum söylesene! Seni çok özledim! Geri gel ne olur!? Yoongi dön bana! Sensiz kalamıyorum, Mingi'yi sensiz büyütmek istemiyorum!" Yoongi ona gülümsemiş ve saçlarını okşamıştı. "Mingi'ye beni anlat tamam mı? Beni unutmasın bebeğimiz. Ben iyi bir baba olamadım belki ama en azından bilsin beni."
"Hayır! Böyle söyleme! Sen harika bir babasın, bizi hâlâ koruyorsun Yoongi'm. Ne olur yakınımızda ol hep! Gitme uzağa! Lütfen!" Yoongi yanaklarını okşamıştı sevdiğinin. "Yanınızdayım hep. Sen ofiste uyuyorsun şu an, bunların hepsi bir rüya. Ama ben görüyorum seni, izliyorum. Ama mutluluğunu görmek istiyorum. Ağlama bebeğim, sakın ağlama bir daha. Yan yanayken çok ağladık bari şimdi gül olur mu?"
"Sensiz gülmek istemiyorum." Jimin ellerini sıkıca tutmuştu. "Benim için gül bebeğim, beraber olduğumuz anlar için gül. Çok güzel olduğun için gül, iyi bir aileye sahipsin onun için gül. En çok da şu karşında duran adamın bir an için mutlu olması için gül, beni en sevdiğim manzaramdan ayrı düşürme, ben sana baktıkça iyi oluyorum."
"Gidecek misin şimdi?" Jimin ellerini daha sıkı tutmuştu. "Uyanıyorsun bebeğim, gitmek zorundayım." Jimin gözyaşlarını tutamıyordu. "Uyanmak istemiyorum, seninle kalmak istiyorum." Yoongi ona burukça gülümsemişti. "Bunu yapamayız çiçeğim ama senin rüyalarına geleceğim söz veriyorum. Seni çok özledim, kokunu, dokunu, gülüşünü, her şeyini. Seni çok seviyorum güzel papatyam, şimdi gidiyorum, özür dilerim ve seni çok seviyorum."
Jimin onu tutup dudaklarından öpmüştü ve uyanmıştı. Son anı buydu rüyasındaki. Başını masadan kaldırıp etrafına bakınmıştı sanki Yoongi'yi görebilecekmiş gibi. Ama elbette ki yoktu. Gözlerinden yaşlar akıyordu, uyurken de ağlamış olmalıydı. Yoongi'nin sarılmasının hissettirdiği sıcaklık hâlâ üstündeydi sanki ve dudakları sanki o öpmüşcesine ıslaktı.
"Yoongi'm, lütfen hep gel rüyalarıma. Yalvarırım seni hep görmeme izin ver. Seni çok özledim." Dudaklarına dokunmuş ve Yoongi'yi rüyasında öpüşünü düşünmüştü. O kadar gerçek hissettiriyordu ki midesi kasılıyordu. "Jimin?" İçeri Hoseok girmiş ve onun dağılmış olduğunu görünce panik olmuştu. "İyi misin? Ne oldu?"
"Hyung, Yoongi rüyama geldi. Onu gördüm, sarıldım, öptüm, ağladım. Konuştuk da biraz. Ben, ben onu çok özledim hyung." Jimin bu kez de Hoseok'a sarılmış ağlıyordu. "Hyung geri istiyorum onu. Her şeyimi veririm onun için, geri dönsün işte!"
"Jimin lütfen ama. Yoongi'nin ağlamanı istemeyeceğini biliyorsun." Fakat Hoseok'un da gözleri dolmuştu.
Yoongi her şeyi için kalbini vermişti, Jimin ise her şeyini verip kalbini geri istiyordu işte.
#######
yazarken gözümden bir sıvı akıyor nedir bu? 🤧

ŞİMDİ OKUDUĞUN
black rose | yoonmin ✔️
Fiksi Penggemar𝘉𝘭𝘢𝘤𝘬 𝘙𝘰𝘴𝘦 𝘣𝘺 𝘛𝘢𝘦𝘮𝘪𝘯 시들어 져 𝘳𝘰𝘴𝘦 𝘶𝘯𝘥𝘦𝘳 𝘵𝘩𝘦 𝘭𝘪𝘨𝘩𝘵 쏟아진 가시가 날 가슴 깊이 찔러 베어와 두 번 다시 볼 수 없을까? ####### Bir evde neden herkes güler ama hiç kimse mutlu olmaz? Neden herkes kendinde yaşar acıyı? Neden herkes rol yaparak sak...