Üç gün daha geçmiş ve Jimin nihayet uyanmıştı. Gözlerini açtığında dakikalarca tavanı izlemişti. Ne olduğunu kavrayamıyordu. Boğazı kurumuştu. Vücudu sızlıyordu. Ama rahatça nefes alabiliyordu bunların aksine."Jimin!" Namjoon kontrol etmek için içeri girmişti ki uyandığını gördüğüne çok sevinmişti. "Hyung." Sesi güçsüz çıkmıştı. "Jimin yorma kendini, biraz daha dinlen, kendine gel. İyisin değil mi? Bir ağrın var mı? Yine nefes darlığı çekmiyorsun sanıyorum."
"Hyung her yerim ağrıyor ama nefesim iyi. Kalbim de ağrımıyor." Namjoon ona bu haberi nasıl vereceklerdi bilmiyordu. "Tam bir haftadır uyuyorsun Jimin, her yerinin ağrıması çok normal. Tabii geçirdiğin trafik kazası da bir etken olmalı."
"Hyung ne oldu? Ben en son kalbimin çok acıdığını ve nefes alamadığımı hatırlıyorum. Sonrası ise karanlık."
"Kalp krizi geçirdin araba sürerken. Ama merak etme yakında çarptığın ağaç seni durdurdu. Bedenin gayet iyi merak etme. Sadece kırılan camdan dolayı üç beş kesik var ama hepsi iyileşiyor. Kalbin ise hiç olmadığı kadar sağlıklı artık." Namjoon'un gözleri dolmuştu.
"Gerçekten mi? Ama nasıl?" Jimin ona dikkatle bakıyordu. Namjoon konuşabilecek gibi değildi. "Bunları sonra konuşalım olur mu Jimin?"
"Peki hyung, şey Yoongi nerede peki?" Namjoon gözlerini ondan kaçırmıştı. "Jimin sen dinlen olur mu, sonra konuşuruz." Namjoon aceleyle çıkmış ve kapattığı kapının önüne çökmüştü. "Siktir, nasıl söyleyeceğim?"
"Joonie! Ne oldu?" Seokjin yanına çökmüş ve endişeyle bakıyordu. "Jimin uyandı ve Yoongi'yi sordu. Jinnie nasıl söyleyeceğim?"
"Uyandı mı!? Sonunda!" Seokjin buna sevinmişti ama diğer duruma ne dese bilemiyordu. "Joonie, toparla kendini olur mu hayatım? Hep beraber söyleriz ona. Ben şimdi Hoseok, Taehyung ve Jungkook'u arayayım ki gelsinler. Daha sonra da konuşuruz olur mu?"
"Tamam, tamam." Seokjin eşinin bunca yıllık doktorluğuna rağmen ilk kez bu kadar zorlandığını görüyordu. Onun için endişeliydi doğrusu. Şu an Jimin için sağlık durumu çözülmüş olsa da diğer her şey karmakarışıktı.
Yarım saat içinde hastaneye varan üçlü kucağında Mingi ile gelmişlerdi. "Çocuklar, Jimin henüz hiçbir şey bilmiyor. Eğer sorarsa sorularını yanıtlamaktan kaçının. Joonie değerler iyi giderse birkaç güne çıkabilir dedi. Ama evde yine biz bakacağız. Kalp ameliyatı geçirmek kolay bir şey değil, hele de böyle bir durumda."
Hepsi başlarını sallayıp odaya girmişlerdi. "Mingi! Tae! Kook! Hoseok hyung!" Jimin hepsine gülümsemişti ama hâlâ gözleri Yoongi'yi arıyordu. "Jimin sonunda uyandın! İyisin değil mi?" Hoseok onun kucağına Mingi'yi bırakmış ve gülümsemişti. "İyiyim hyung. Mingi'm, minik bebeğim. Nasıl da özledim seni." Bebeğine sıkıca sarılmış ve öpmüştü. "Hyung, Yoongi nerede, neden gelmedi hâlâ?"
"Jimin, sen Mingi ile kal, biz geliyoruz hemen!" Hoseok hepsini odadan çıkarmıştı. Jimin anlayamıyordu. Yoongi neden yoktu ki? "Mingi, baban nerede? Sen biliyor musun?" Mingi ellerini havaya kaldırmıştı. "Hayır bebeğim, babanı soruyorum."
Mingi daha sonra da ağlamaya başlamıştı. Hissediyor, biliyor gibiydi Yoongi'nin yokluğunu. "Ama neden ağlıyorsun bebeğim? Tamam, şşş." Mingi'yi göğüsüne yatırmıştı. Kalbinin sesini duyan Mingi aniden susmuştu. Yoongi'nin kalbiydi atan ve sadece güzel ailesi için atıyordu. Jimin, Mingi'nin saçlarını okşarken Yoongi'yi düşünüyordu. Ona sarılmaya ihtiyacı vardı. En son konuştuğunda öyle demişti. Hatta öleceğini sandığı anda da ona, onu sevdiğini söylemişti. Sanki son olacağını hissetmiş gibi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
black rose | yoonmin ✔️
Fanfic𝘉𝘭𝘢𝘤𝘬 𝘙𝘰𝘴𝘦 𝘣𝘺 𝘛𝘢𝘦𝘮𝘪𝘯 시들어 져 𝘳𝘰𝘴𝘦 𝘶𝘯𝘥𝘦𝘳 𝘵𝘩𝘦 𝘭𝘪𝘨𝘩𝘵 쏟아진 가시가 날 가슴 깊이 찔러 베어와 두 번 다시 볼 수 없을까? ####### Bir evde neden herkes güler ama hiç kimse mutlu olmaz? Neden herkes kendinde yaşar acıyı? Neden herkes rol yaparak sak...