11

59 10 9
                                    


"Gidiyor musun?" Jimin yeni uyanmıştı ve Yoongi'nin ceketini giydiğini görmüştü. "Evet, çıkmam gerekiyor." Jimin alışmıştı artık buna. Son zamanlarda Yoongi daha donuktu sanki. "Öpücük yok mu bana?"

"Bebeğim, acelem var. Sonra, tamam mı?" Jimin bir şey diyemeden çıkmıştı Yoongi. Jimin bunlara çok üzülüyordu. Yoongi bir anda kendini onlardan çekmişti sanki. Eskisi kadar güvende hissetmiyordu, onu sardığı kollarında sıcaklık azalmış gibiydi. "Yoongi, ne olur sen de bırakıp gitme beni."

*

"Sikeyim, nefret ediyorum her şeyden." Yoongi günlerdir Jimin ile Mingi'yi göz ardı ediyordu resmen. Bundan nefret ediyordu ama bunu yapmak zorundaydı. Onlar uyurken ikisini de izliyordu her gece. Yakınındalardı ama onları özlüyordu.

Ofisindeydi yine bir gece. Elinde içkisi, önünde açık bilgisayarı vardı. Odayı aydınlatan bilgisayar ekranına bakıyordu öylece. Mingi ile Jimin vardı ekranda. En sevdiği iki kişi, uğruna kendi hayatından vazgeçeceği iki kişi. İçkisini içiyor ve gözyaşı döküyordu. Aynı fotoğraftan masasında da çerçeveye koyulmuş bir şekilde vardı. Onu da eline alıp öpüyordu. "Sizi özledim, sizi çok özledim."

Bir şişeyi daha dikip bitirmişti. "Ama her şey sizin için yemin ederim. Her şey siz mutlu olun, o pis adam size zarar vermesin diye. Ben özür dilerim sizden, ben çok özür dilerim." Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu Min Yoongi, en sevdiklerinden ayrı kaldığı için.

Ama tek ağlayan o değildi. Yoongi'yi son günlerde göremeyen Min Mingi ve Min Jimin de ağlıyordu. Kalpleri birbirilerini istiyorken kavuşamıyorlardı sanki. O gece Mingi fazlasıyla ağlamıştı. Ama sadece babasına olan özleminden değildi. "Ateşi var gibi, onu hastaneye götürelim."

"Hadi gidelim." Jimin, Yoongi'yi aramak yerine Jungkook'u aramış ve gelmesini istemişti. Tabii Taehyung da yanlarındaydı. Hepsi arabaya yerleşince hızla hastaneye gitmişlerdi. "Seokjin hyung!" Taehyung, kuzeni ve aynı zamanda çocuk doktoru olan Kim Seokjin'e seslenmişti. "Taehyung, ne oluyor!?" Taehyung hemen gözü yaşlı Jimin'i ve kucağında ağlayan Mingi'yi göstermişti. Seokjin hemen Mingi'yi almış ve bir yatağa yatırmıştı. Narin ve minik bedene dikkatli dokunuşlar yaparak onu muayene ediyordu.

"Ya bir şey olursa? Bir şey olmaz değil mi?" Jimin hıçkıra hıçkıra ağlarken Jungkook'a sarılmıştı. "İyi olacak Jimin merak etme. Hem Yoongi hyungu aradın mı? O da burada olmalı."

"Hayır aramadım. Şirkettedir ya da her neredeyse." Onun yerine Taehyung bir arama yapıp Yoongi'ye ulaşmıştı. "Alo? Tae-Taehyung?"

"Yoongi, neredesin? Yoksa ağlıyor musun? İyi misin? Ne oldu?" Yoongi kendini toparlayıp kahvesinden bir yudum daha almıştı, ayılmalıydı. "İyiyim, neden aradın Taehyung?"

"Biz şu an hastanedeyiz Yoongi. Mingi hastalanmış, Jimin de çok ağlıyor. Sen de burada olmalısın." Yoongi duyduğu ile aniden kalkmıştı yerinden. "Geliyorum! Hemen geliyorum! Konum at bana!" Hızla çıkmış ve aldığı konuma sürmüştü. Gece geç olduğu için yollar boştu ve hemen varmıştı.

"Jimin!" Acile girdiğinde gözleri hemen en sevdiğini aramıştı. "Yoongi." Yoongi gelip hemen onu kolları arasına almıştı. "Bebeğim, ne oldu? Sen iyi misin? Mingi'ye ne oldu? Neden bana haber vermedin?" Art arda olan sorularına Jimin cevap vermemiş sadece ona sıkıca sarılıp ağlamayı sürdürmüştü.

"Merak etme Jimin, Mingi iyi." Seokjin muayenesinin ardından bebeği yerine yatırmıştı. "Dişleri çıkmaya başlıyor. Dişler ilk çıktığı zaman bu tarz şeyler olabilir. Bundan sonra da sık sık ağlayacaktır. Ateş çıkması da tamamen bununla bağlantılı. Yani korkmanızı gerektiren bir durum yok. Mingi gayet sağlıklı bir bebek!" Seokjin onlara gülümsemiş ve Mingi'yi sevmeye devam etmişti.

"Ah, teşekkür ederim Seokjin hyung." Jimin rahat bir nefes almıştı sonunda. "Demiştim değil mi Jimin? İyi olacak diye." Jungkook arkadaşının sırtını sıvazlamış ve rahatlatmıştı.

Kısa süre sonra hepsi Seokjin'e veda edip hastaneden ayrılmış ve eve gitmek üzere yola koyulmuşlardı. "Tae, Kook teşekkür ederim hemen geldiğiniz için. Siz de olmasanız ne yapardım bilmiyorum." Yoongi bu cümleye çok üzülmüştü o an. Jimin kendisini aramamıştı bile.

Jungkook ve Taehyung'a da veda edince eve girmişlerdi. "Güzelim." Jimin durup ona dönmüştü. "Efendim Yoongi?" Yoongi gelip ona sıkıca sarılmıştı. "Özür dilerim." O an çok şey söylemek istiyordu ama yapamıyordu. Sadece sarılıp özür dileyebiliyordu. Jimin de ona sıkıca sarılmıştı. İkisi de konuşmuyordu o an. Sessizce sarılmak daha iyiydi. Susup sadece birbirlerini sıcak kollarla sarmak daha iyiydi.

*

Ve işte günler geçiyordu. Jimin, Mingi ile evdeydi yine. Ama o gün bir farklılık olarak Mingi'yi şirkete, Yoongi'nin yanına götürmeye karar vermişti. İki gündür Yoongi'yi göremiyorlardı. Kendi de özlemişti kocasını.

İkisi de hazırlanmış ve arabaya yerleşmişlerdi. Kısa bir yolun ardından şirketin önüne gelmiş ve arabadan inmişlerdi. İçeride Jimin'i gören herkes gülümsemiş ve bazıları Mingi'yi sevmek için durmuşlardı. "Jimin!" Bay Min ikisini de gördüğüne hiç mutlu olmamıştı. Yoongi'yi onlardan uzak tutmaya çalıştıkça onlar geliyordu sanki.

"Merhaba efendim." Jimin bozuntuya vermeyerek selamlamıştı Bay Min'i. "Ne işin var senin burada?"

"Kocamı görmeye geldim ve tabii Mingi de babasını görmek istedi." Jimin şu an şirkette oldukları için daha rahat konuşuyordu ama gerilmiyor da değildi. Bay Min ona doğru bir adım atmış ve sadece ikisinin duyacağı bir ses tonuyla konuşmuştu. "Bana bak bücür, kucağındaki bebeği de al ve defol git. Yoongi burada kalacak. Çalışmak zorunda. İşi bitmeden de gelmeyecek."

"Onu siz burada tutuyorsunuz değil mi Bay Min?" Jimin anlık cesaretle konuşmuştu. "Sizi mutlu etmeyeceğim Jimin, akıllanmıyor, bana karşı çıktığında onu defalarca döv-"

"Jimin! Mingi!" Yoongi elinde birkaç evrakla onlara doğru gelmişti. Korkunç bir gün geçirirken ikisini görmek iyi hissettirmişti. Jimin, Yoongi'yi baştan aşağı incelemişti. Gözleri çok yorgun görünüyordu. Gülümsüyordu ama gerçek değildi. Ayakta duruyordu ama bayılacak gibiydi. "Bebeğim, hadi odama geçin siz. Ben hemen geleceğim." Etrafa bakınmış ve Hoseok'u görmüştü. "Hoseok!"

"Aa merhaba Jimin! Ah Tanrım! Bu Mingi olmalı! Ne kadar da tatlı!" Hoseok, Mingi'yi kucağına alıp oynamaya başlamıştı. "Hadi siz odama gidin, ben geliyorum." Yoongi onları gönderdikten sonra babasına dönmüştü. "Ona ne söyledin? Onlardan uzak dur diyorum, neden anlamıyorsun baba? Bana her şeyi yapmana izin veriyorum ama onlardan uzak dur!"

Babası ona iğrenir gibi bakmış ve bir şey demeden gitmişti. Yoongi göz devirip lavaboya atmıştı kendini. Elini yüzünü yıkayıp kendine gelmeliydi. Jimin'in endişeli bakışlarını görmüştü çünkü. Aynada biraz daha iyi görününce hızla çıkıp odasına gitmişti.

Odaya girdiğinde Mingi ile koltukta oturan Jimin'i bulmuştu. "Güzelim, bu gelişinizi neye borçluyum?" Jimin'in yanına oturup saçlarına ve kucağındaki Mingi'nin minik ellerine öpücük bırakmıştı. "Seni özledik. İki gündür gelmiyorsun. Yoongi, baban yüzünden değil mi?"

"Sorun yok güzelim. En azından sizi rahat bırakıyor." Jimin onun yanaklarını okşamıştı. "Bizim yüzümüzden mi bu kadar iş yüklüyor sana?" Jimin'in gözleri dolmuştu. "Ne? Hayır, bebeğim böyle söyleme." Yoongi onu kendine çekip öpmüştü yanaklarından. "Bizden uzak kal diye yapıyor." Yoongi bunun farkındaydı zaten ama karşı gelemiyordu. Gelince de zaten dayağını yiyip oturuyordu. Otuz küsür yaşında bunu yaşadığına inanamıyordu tabii orası ayrı.

"Şşş, ağlama papatyam. Sen ağlarsan bak ben de ağlarım, Mingi de ağlar." Jimin burnunu çekip ona bakmayı sürdürmüştü. "Gözlerin ağlarken de çok güzeller delireceğim." Jimin kıkırdamıştı buna. "Biliyorum çok işin oluyor ama birazını evde yapsan? Yanımızda durman bile yeter. Aynı odada dursak da olur. Sen saçlarımı okşarsın, Mingi de yanımızda olur. En azından yan yana olalım Yoongi'm. Böyle ayrı kalınca ben çok üzülüyorum. Mingi de sensiz kalıyor."

Yoongi bunu yapmak için elinden geleni yapacaktı. Gecesini gündüzüne katmalıydı ama değerdi, biliyordu. Onun en kıymetlileri için her şeyi yapmaya değerdi.

#######

her ficin yoongisi greenest flag ağlamak istiyorum 😭

black rose | yoonmin ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin