26

49 9 1
                                    


Birkaç gün geçmiş ve Jimin de tekrar eve dönmüştü. Kimseyle konuşmuyordu, arkadaşlarının zorlaması dışında hiçbir şey yiyip içmiyordu. Namjoon onu zorla uyutsa da her seferinde gece kalkıp Yoongi'nin videosunu açıp saatlerce ekrana baktığını görüyorlardı. Jimin'in toparlanması zor olacaktı.

Yoongi'nin ölüm haberi medyaya sızmış ve büyük bir manşet olarak ülke gündemine oturmuştu. Pek çok teori ortaya atılırken kimseden ses çıkmıyordu. Jimin ise daha onun yazdığı mektubu okuma cesaretini bulamamıştı kendinde.

Cenaze töreni yapılacağı için hazırlanıyorlardı. Jimin aynada kendine bakıyor ve yanında Yoongi olmadığı için eksik gibi hissediyordu. Her seferinde gözleri doluyor ve ağlıyordu. Boynunda onun yüzüğüne taktığı zincir ile yaptığı kolye vardı. Asla çıkarmayacaktı onu.

Törenin yapılacağı yere giderlerken Mingi'ye sıkıca sarılmıştı. Mingi'yi de simsiyah giydirmişti. Sanki anlıyor gibiydi bu bebek haliyle. Sessizce duruyor ve üzgün bakıyordu. İndiklerinde ne kadar önlemeye çalışsalar da basın elbette oradaydı. Jimin hiçbirine dönüp bakmamıştı bile.

Tören gerçekleştikten sonra tanıdıklarının iyi sözlerini dinleyip teşekkür etmişti. Ama hiçbir şey iyi olmayacaktı. Herkes alandan ayrılırken Jimin onun mezarının başında duruyordu öylece. En yakınları ve güzel oğlu yanındaydı.

Jimin dizleri üzerine çökmüş ağlıyordu. Sessizlik içinde hepsi gözyaşı dökerken biri gelmişti yanlarına. Yoongi'nin annesiydi bu.

Günlerdir konuşmayan Jimin ona dönüp konuşmuştu. "Ne diye geldiniz buraya?" Jimin yerinden kalkıp kadının karşısına dikilmişti. Yoongi'nin yanına yaklaşsın istemiyordu. Onu rahat bıraksınlar istiyordu. "Çekil, onu görmek istiyorum." Kadın onu ittirecekti ki Jimin ondan erken davranmıştı. "Ondan uzak durun. Onu rahat bırakın artık. Acı çektirdiğiniz yetmedi mi?"

"Bu seni ilgilendirmiyor." Jimin sinirle kahkaha atmıştı gözleri doluyken. "Bayan Min onun size söylediği sözleri hatırlayın. 'Umarım Tanrı onun yerine benim canımı alır ve sen de bu yaptıklarına pişman olursun. Mezarıma gelme tamam mı? Seni asla affetmeyeceğim.' dedi size. O yüzden gidin ve bir daha gelmeyin. Bırakın bari huzurla uyusun. Sizden uzakta, zarar görmeden, içi rahat şekilde uyusun."

Bayan Min bir şey diyemiyordu o an. "Senin yüzünden oldu. O senin yüzünden öldü. Her şey yine senin suçun." Jimin artık gerçekten tolerans gösteremiyordu. "Oğlunuzu kaybeden sizsiniz. Ona zarar verdiniz, o size hep iyi davranmışken siz sadece onun canını yaktınız. Söyleyin Bayan Min, ne istediniz bizden? Mutlu olmasını engelleyecek kadar ne istediniz ondan? Aklınız, fikriniz parayken oğlunuzu bile bir kenara atabildiniz. İğrenç insanlar sizsiniz. Her şey benim değil, sizin yüzünüzden oldu."

Jimin yutkunmuştu. "Ama biliyor musunuz Bayan Min? O sizin de eşinizin de iğrençliğine rağmen mükemmel biriydi. O asla sizin gibi biri olmadı. Onunla ilk tanıştığımda da sizin yüzünüzden çok üzgündü, yorgundu, acı çekiyordu. Siz onun hayatını mahvettiniz. Henüz sevgili değilken bile onun hüznünü hissedebiliyordum, babasından sevgi görmediği için oturup ağlamıştı yanımda hatırlıyorum. Sizin sadece para konusunda onu evlendirmek istediğiniz gibi şeyler anlatıyordu bana. Sizin iğrençliğiniz sadece bana değildi. Siz kendi öz oğlunuza, kanınızdan, canınızdan olan evladınıza kendiniz yaptınız bunu."

Bayan Min hareket etmeden sadece ona bakıyor ve gözyaşı döküyordu. "Benim kocamın canını yaktığınız her an için acı çekin, ağlayın ya da öyle acı çekin ki ağlayamayın bile! Onu ağlattığınız her an için, nefesini daralttığınız, canını sıktığınız her an için sizin de kalbiniz sızlasın. Ondan özür de dileyemeyeceksiniz ne yazık, ki zaten o asla sizi affetmeyecek."

black rose | yoonmin ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin