1. BÖLÜM

74 17 55
                                    

                                                                                         LEYAL

"my girl, my girl, my girl."

'We Feel İn Love İn October' söyleyerek fırçamı tualimin üzerinde gezdiriyordum. Bu gün de kabuslarıma girmişti o adam. Ailemle aramı bozan, sevdiğim adamı elimden alan, bana yalanlar söylettiren o şerefsiz gene gözümün önündeydi. Kendimi rahatlatmam lazımdı. Bazen öfke problemlerimi yenmenin tek yolunun resim olduğunu düşünüyorum. Çünkü çevremde insanlar yok. Bunu ben istedim. Bu asosyalliği ben seçtim. Sırf onun gibi bir pislik bir daha karşıma çıkamasın diye. Kendimi korumak için. İsterse insanlar bunu korkaklık olarak adlandırsın veya delilik, hiç biri umurumda değil. Ben zaten insanlar böyle konuştukları için onlarla muhatap olmuyorum ya.

Bazen markete gidip o kasiyerle mecburi olarak konuşmam gerektiği veya göz teması kurmam gerektiği hissi bile midemi bulandırıyor. Kim bilir onlar da kendi özel hayatlarında neler yapıyorlar. Senin eline para üstü diye beş lira sıkıştırırken kim bilir kimlerin cebinden ne beş liralar çalıyorlar.

Ben bu asosyallikteyim işte. Hayatım değişmez. Aynı öfke problemlerim gibi... Ama kapım çaldı. Evet tam şuan bunları düşünürken kapım çaldı. Üzerindeki "lütfen benimle konuşmayınız ve zile de basmayınız" yazısına rağmen. Evet bu yazı var çünkü eve bir şey sipariş ettiğimde bile kuryelerle muhatap olmak istemiyorum. Ne yani günaydın demek zorunlu mu? Gün aymış işte ben söylesem ne değişecek? Kör müsün? Göremiyor musun?

Rahatsız bir ifadeyle kapıyı açmaya gittim. Kapının önündeki her kimse onunla göz göze gelmek istemediğim kesin. Bu yüzden yere bakarak açtım kapıyı.

"biliyorum yüzüme bakmayacaksın. Çünkü insanlardan iğreniyorsun. Bunu da biliyorum. Ama ne yazık. Ben insan değilim, yüzüme bakmayı deneyebilirsin." Dedi kapının önündeki sesi fazla kalın kendisini bir yaratık zanneden arkadaş. Gerçi pek de bir farkı yok ya. İnsan ve yaratık. Evet aynı şey.

"yüzüne bakmayacağım. Hem ayrıca nesin sen? Hayatımın fazla asosyal olduğunu fark eden ve beni mini bir yatak buluşmasına davet etmeye gelmiş kendine fazla güvenen bir erkek mi? Of emin ol ne düşündüğün kadar iyiyim ne de şuan seninle muhabbet edecek kadar çok seviyorum insanlarla konuşmayı."

"bir kez olsun yüzüme baksaydın anlardın benim bir insan olmadığımı." Dedi. Hala kendinden emin çıkıyordu sesi. Bu durum beni ürkütmüştü. Bunu yapmak çok can sıkıcı olsa da mecburen yüzüne baktım. Ve haklıydı. O gerçekten hiç de bir insana benzemiyordu. Üstünde simsiyah kıyafetler ve yüzünü kapatacak kadar geniş bir kapüşonu vardı.

Derken kafama bir darbe aldım. Gerisi yok...

                                                                       ***********************

Gözlerimi açmakta zorlanıyordum. Sanırım bayılmıştım. Beni bayıltan her kimse gerçekten çok düşüncesiz. Resim yaparken elime boya bulaşıyor. Ve o boyaları temizleme zahmetine bile girmemiş. Of ellerim yapış yapış.

"çizimler de güzelmiş bu arada. Uyandığın gibi iltifat edeyim dedim. Yoksa sapık olduğumu falan düşünürsün de." Dedi o kalın sesli adam. Hala karşımdaydı. Ama evimde değildim. Daha çok kırmızı duvarlarla kaplı duvarlarda İngilizce sözlerle tanrının övüldüğü yazıların olduğu bir odadaydım.

"ne bu? Sapıklık derecesinin de üstünde. Dini sapkınlık desene." Dedim gülerek.

"bence benimle böyle konuşmamalısın. Beni bir dinle. Sonra böyle yorumlarda bulunursun. Gerçi şuanda da nasıl böyle yorumlarda bulunduğunu anlayamıyorum ya. Biri seni bayıltıyor ve böyle bir yere getiriyor. Sense getirildiğin yerle dalga geçiyorsun. Hiç korku yok mu sende?"

"açıkçası hayır. Hiç yok."

"tanrı korkusu bile mi?" dedi bana ürkütücü bir sesle.

"neden sürekli tanrı deyip duruyorsun? Tarikat üyesi falan mısın sen?" dedim. Bu sefer gerçekten korkmuştum.

"bak sadece 3 gün kaldı. 3 gün sonra bir yaşamın kalmayacak. Evet başından beridir söylüyorum. Ben bir insan değilim. Tabi bir melek de değilim ama tanrı beni görevlendirdi. Yaşamına sadece 3 gün daha devam edebileceksin. Gençsin Leyal ve önünde sadece 3 gün var. Tanrı bu yüzden seni seçti. Önünde yaşayabileceğin çok fazla gün varken 3 günü sana çok az buldu. Bana bir dileğini söyle ben de bunu tanrıya iletiyim. Ve bu 3 günde bunu gerçekleştirelim." Kendinden çok emin konuştu. Ama tanrı... neden onu bu kadar önemsemediğini bildiği birisini seçsin ki?

"bir dolandırıcı olmadığını nerden bileceğim? Veya kafayı dinle bozmuş bir deli olmadığını? Bana bunun garantisini verebilir misin?"

"birincisi bir dolandırıcı olsam senden para isterdim. Hayallerini veya dileklerini değil. İkincisi denemeden bilemezsin. Bana dileğini söyle bende gerçekleştireyim. Ben lambadan çıkan sihirli cin değilim. Ovaladıkça çıkmam. Karşına bir defa çıktım bunu da tanrı istedi. İste benden bir şey 3 gün içinde ayağına getireyim."

"peki birincisi zaten para isteyen bir dolandırıcı olsaydın beni kaçıracağını sanmıyorum. Çünkü benim param bir boyaya zor yetiyor. İkincisi söylediğin mantıklı. Tamam deneyeceğim. İsteyeceğim senden bir şey. Ama şunu da ekliyim. Bu dünya hayal dolandırıcılarıyla, düş hırsızlarıyla dolu. Kendini böyle haklı çıkaramazsın. Kimler kimlerin hayallerini çalıp nerelere götürüp neler elde etti en iyi ben bilirim." Dedim. Artık ben de kendimden emindim.

"ah sanki senin de bir düş hırsızın varmış gibi ha? Söyle bakalım. Yoksa dileğin hayal dolandırıcınla mı ilgili?" küçümser gibi konuşmuştu.

"evet ta kendisi. Ezel... kendisi benim ecelim. Ahahah bak espriyi yakaladın mı? Her neyse tanrının görevlendirdiği bir şeye espri yapmak ne kadar doğruydu bilmiyorum."

"lütfen benimle bir robotla konuşuyormuş gibi konuşma. Evet insan değilim. Ama gerizekalı da değilim. Esprileri anlayabiliyorum. Her neyse sen bana dileğini anlat."

"ilk olarak kusura bakma ama ben seninle konuşurken bir robotla değil mikrodalgayla konuşuyormuş gibi hissediyorum. Şey... karakterin ve sesin gereği. Her neyse. Ezel seneler önce karşıma çıktı. Bir barda. Bir mimarlık şirketinde çalışıyordum ve ülkede tek olan bir mimari tasarım yapıyordum. Ardından çizimlerim çalındı barda. Ben de eve gidip ağlayarak en baştan çizdim. Sonra gene bara gittim. Bir adam geldi yanıma. Bir gecelik bir şeyler teklif etti. Benimde rahatlamaya ihtiyacım vardı. Kabul ettim. Bana sabahında bir mimar olduğunu ve harika bir projesinin olduğunu söyledi. Ben de ona kendi projemden bahsettim. Bana o akşam saat sekiz gibi bunu yayınlamamı projeyi çok merak ettiğini söyledi." Yavaş yavaş anlatıyordum.

"sadede gel." Dedi o sıkıcı ses.

"of tamam. Akşam yükledim projeyi. Ama benden yarım saat önce aynı projeyi Ezel adında bir adam paylaşmıştı. Ve bütün ülke bununla çalkalandı. "Leyal bir hırsız. Ezelin planlarını çalıyor" dediler arkamdan. Ailem bana düşman oldu o gün. Babam mimarlığın çok değerli bir mesele olduğunu ve onların ismini karaladığımı söyledi. O gece bir kriz geçirdim, elimde içkilerle sokağın ortasında. Sonra o bir gecelik adam çıktı karşıma. Tesadüf işte." Lafımı böldü.

"tesadüf diye bir şey yoktur. Tanrı ol demiştir olmuştur."

"tamam. Çok takılıyorsun böyle şeylere. Neyse. Sonra beni sakinleştirdi. Ben o yamuk kafayla onunla bir gece daha geçirdim. Sabah uyandığımda babamın beni aradığını, ben telefonu duymayınca kendisinin açtığını ve babama onun gizli damadı olduğunu, benim geceleri harika olduğumu söylemiş. Bunun için kavga ediyorduk. Ve en son 'ben daha senin adını bile bilmiyorum. Sahi adın ne?' diye bağırdım. Bana gülerek 'adım Ezel. Ve tek kızacağın şey babanla konuşmam değil, senin sayende maddi anlamda harika bir hayat edindim. ' dedi."

"ve senin o günden beridir öfke nöbetlerin var. Ayrıca kendi rızanla yapmış olmana rağmen sanki biri vücuduna zorla dokunmuş gibi hissediyorsun değil mi?" dedi. Her şeyi doğru tahmin etmişti.

"evet o adamı kendi ellerimle öldürmek istiyorum." Dedim büyük bir hırsla.

"tamamdır. Yarını bekle. En iyi şekilde onu öldürmeni sağlayacağım."

Son DilekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin