KARMEN
"hey... sen ne dilemiştin?" dedim Aker'e. "ha?" dedi anlamamış bir şekilde. Cümlemi tekrar ettim. Yeni anlamış gibiydi. Elini ensesine götürdü. Düşünür gibi yaparak bir şeyler saklamaya çalışıyordu. "ya ne diledin söylesene. Zaten ne dilediysen de ben yargılamam. Bu kulaklar neler duydu." dedim. Karar vermiş gibi bir surat ifadesi vardı. Söyleyecekti sanki.
"ben... be- ben... seni diledim..." dedi. Bu çok tatlıydı. Ama ben tatlı ilişki yaşanacak bir kadın değildim. "gerçekten mi? Bu çok klişe. Özür dilerim ama... Sadece bu mu?" dedim. Çok odun durmuş olabilirim. Ama öyle. Ben dürüstüm. "aslında sadece bu değil. Sanırım ben de dürüst bir adam olmalıyım ha?" dedi. Pikabın yanına gitti. 'One Of The Girls' koydu. "sanırım sen böyle şeyler severdin ha?" dedi. Elimden tuttu. Kafasıyla merdivenleri işaret etti. Beraber merdivenleri çıktık. Yatak odasına geldik. Yatağa oturup yanını işaret etti. Tişörtünü çıkardı. "ben cesaret diledim. Ve seninle bir gece." dedi. Kendimi çok iyi hissettim. vücudumu onun kollarına bıraktım.
Ama aklıma takılanları kimse bilmezdi. Benimle tek yapmak istediği, benimle ilgili olan tek hayali... cidden bu muydu?
***********************************
Üzerime Aker'in gömleğini geçirmiştim. Kendime tam dört yıldır içemediğim o sabah kahvemden yaptım. Sonunda bu lezzeti tekrar tatmak harikaydı.
Ve kapı çaldı. Anladığım kadarıyla postacıydı. Camdan görmüştüm. Şapkası vardı. Uzun, arkadan at kuyruğu yapılmış sapsarı saçları olan, ortalama yirmi beş yaşı olan bir postacı kadındı bu. Elindeki kargoyu bıraktı. Ardından cebinden bir zarf çıkardı ve kargonun üzerine bıraktı. Kapıya doğru bakıp gülümsedi. Ve arkasını dönüp gitti.
Arkasından ben gittim açtım kapıyı. Kadın yolun yarısına gelmişken kapı açılma sesini duyunca arkasına döndü. Beni gördü. Baştan aşağı beni süzdü. Ve yüzü garip bir hal aldı. Arkasını döndü ve tekrar yürümeye devam etti.
Bana kızmazdı Aker. Yani en azından ben öyle düşünüyordum. Öncelikle kargoyu sonra da çok inceleyerek zarfı aldım ve içeri götürdüm. Kargoyu açtım. Bir kahve makinesiydi. Ama garipti. Çünkü evinde zaten bir tane kahve makinesi vardı ve bence yeterliydi. Bunda bir gariplik olduğunu düşündüm. Ama çok bozuntuya vermedim.
Ardından zarfı tekrar inceledim. Üzerine eskimiş bir desen verilmiş zarftı. Birer mührü vardı. Mühür kırmızıydı ve üzerinde kalp deseni vardı. Zarfı artık açmam gerektiğine karar verdim.
18\04\2024
Bu gün de bir kargo sipariş etmişsin. Her ay bir kez kargo sipariş ediyor olman çok güzel. Ama en azından her ay üçe çıkarabilirsin. Tabii sen de biliyorsun bu mektupları yazmanın uzun sürdüğünü. Ama o kadar da değil. Lütfen daha sık sipariş ver. Sipariş verdiğini görünce kalbim hızlanıyor. Çünkü biliyorum. Veya tahmin ediyorum. Sen bazen çok gereksiz siparişler veriyorsun. Mesela bu. Bu bir kahve makinesi. Ve iki ay önce de birer kahve makinesi almıştım. Hem de her tür kahve yapan. Buna gerek yoktu. Ama sen benim mektubumu okumak istedin. Bazen kendimi şizofren gibi hissediyorum. Üç yıldır sana böyle mektuplar bırakıyorum. Bile bile. Bazı umutlarla. Asla bir cevap gelmeyeceğini bilerek. Sen mantığı tercih eden bir adamsın. Ben de senin için en mantıklısını düşünen kadınım. Her geldiğimde geciktirmeden kapıyı açıyorsun. Ayak seslerini duyuyorum. Koşuyorsun. Sanki beni görmek için. Bazen karşımda okuyorsun mektubu. Bazense kapıyı kapatıp öyle okuyorsun. Ama bilerek perdeni açık bırakıyorsun. Tepkini göreyim diye. Ben de hep izliyorum. Hep de onaylıyorsun yazdıklarımı. Belki de sen de seviyorsun. Ben hem mantığımı hem de kalbimi aynı anda kullanmaya çalışıyorum. Sense sadece mantığını kullanıyorsun. Bu yüzden söylüyorum. Bir gün mantığınla seveceksin beni. Bir gün sen de bırakacaksın bana bir mektup...
LİYAN DAR
Bu bildiğimiz bir aşk mektubuydu. Sindirmesi uzun sürecekti. Siparişlerin gereksiz olduğunun ben de farkındaydım. Yani en azından bu siparişin. Ve arkasından böyle bir şey çıkmasını hiç beklemezdim. Baya baya onun için sipariş veriyormuş ha. Onu görebilmek için. Ayrıca üç yıldır yazıyormuş tüm bu notları. Bu mektupları. Ve eğer Aker de bu mektupları görmek için sipariş veriyorsa bu mektupların bir yerde biriktiriliyor olması gerekir.
Evi karıştırmaya başladım. Önce plakların olduğu yere baktım orada yoktu. Sonra kitaplık gözüme çarptı. Çok büyük bir kitaplıktı. Kalın kitaplardan oluşuyordu. Bir sürü insan bir araya gelse böyle kalınlıkta kitaplar oluşturabilirler miydi?
O kitaplardan biriyse ünlü korku romanlarından biri olan "It" di. Kalınlığı ve korku romanı olması dikkatimi çekmişti. Kitabı elime aldım ve sayfalarını karıştırmaya başladım. İçinden bir zarf daha çıktı. Zarfı açtım onu da okudum.
18/03/2021
Merhaba sevgilim...
Bu benim sana ilk mektubum olacak. Her ayın on sekizinde yazmayı planlıyorum. Ve umuyorum ki sen de her ayın on sekizine denk gelecek şekilde sipariş verirsin. Ben cesaretli bir insan değilim normalde. Bunu neden yazıyorum bilmiyorum. Geçenlerde evinin önünden geçiyordum. Amacım sipariş getirmek değildi. Geziyordum sadece. Ve sen camda elinde kahvenle dışarıyı izliyordun. Gözlerine baktım. Sadece gözlerine. Başka hiç bir şeyin dikkatimi çekmedi. Ama bakışların...
O gözlerindeki çığlıkları duydum biliyor musun? Sen beni duymadın ama. Duymayacaksın da. Sen herkesi duyarsın. Ama bana sağırsın. Ben de herkese suskunum. Sessizim. Ama bir sana konuştum be sevgilim.
Ya da vazgeçtim. Sana sevgilim demek doğru değil. İki birbirini seven, birbirine konuşan, gerçek anlamda birbirini tanıyan, birbirini duyan insanlar sevgili olurlar. Belki bu mektuptan sonra tanırsın beni. Ama asla duymayacaksın beni. Kapayacaksın kulaklarını. Herkesin yaptığı gibi. Konuşmayacaksın da bana. Gözleriyle bağıran bir insan neden konuşsun ki? Belki susarak seversin beni. Susarak konuşursun benimle. Duyarak sağır olursun bana...
Ama olsun... görüşürüz sevgilim...
LİYAN DAR
Gerçekten aşıktı bu kadın Aker'e. Benim aksime. Ben aşık olamazdım. Bağlanamazdım. Çünkü bağlanırsam kırılırdım. Hayat bana bir kalp borçluydu. Başka hiç bir şey değil...
Ve Aker'in ayak seslerini duydum. Merdivenlerden iniyordu. Şimdi sırasıydı.
Yanıma geldi. Arkamdan bana sarıldı. "Aker..." dedim. Sesim titriyordu.
Elimdeki mektubu gördü. Elimden çekip aldı. Mektup ortadan ikiye yırtıldı.
"ne yapıyorsun sen! Neden evimi kurcalıyorsun! Bana güvenmiyor musun! Eşyalarıma dokunamazsın! Benim için değerli şeylere asla dokunamazsın!"
"ama sen şuan benim kalbime dokunuyorsun! sakın romantik bir cümle olarak düşünme! Romantik değil! Öyle bir dokunuyorsun ki kalbime başkaları kırmışken sen parçalara ayırıyorsun! Senin için değerli olan şeylerin ben olduğumu düşünmüştüm! Ama sen bana dokunuyorsun! Bana bir an aşık olduğunu zannetmiştim! Bir an sana güvenmiştim! Diğerlerinden farklı olduğunu düşünmüştüm! Ama sen o kadar salaksın ki hiç bir şeyi fark etmedin!" diye bağırmaya başladım. Elime hangi eşya gelirse alıp yere fırlattım.
"bir saniye..." dedi. Duraksadım. "tek bahsettiğin kendi hislerin değil di mi? Eğer öyleyse abartıyorsun çünkü." dedi.
"evet değil... Ama abartıyorsun mu! Abartıyorsun mu! Ne demek abartıyorsun! İlk defa birine karşı bir şey hissetmiştim! ilk defa birine aşık olduğumu hissetmiştim!" dedim. Bir yandan bağırıyor bir yandan da göğüsünden onu itekliyordum.
Kollarımı tuttu. Kolumdan tutup savurdu beni. "Eh yeter be! duygularınla ilgilenmiyorum. Ben mantığı seçerdim! kalbi seçince bak böyle oluyor!"
"onun kalbi seçmekle alakası yok! onun senin şerefsizlinle, karaktersizliğinle alakası var!" diye bağırdım. Ağlıyordum.
"sen diğer konuya gel! Neyi salaklığımdan dolayı fark edemiyorum ben?" dedi. Sorgulayan gözlerle bakıyordu.
"ah... Körsün. Şu cümlelere baksana... katil... Katil o kadın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Dilek
Mystery / Thrillerkendisini tanrının görevlendirdiğini söyleyen, simsiyah giyinmiş, kapüşonlu ve kapüşonundan yüzü görünmeyen bir adam... tanrının seçtiğini söylediği insanlara son 3 gününün kaldığını söyleyip onlara bir dilek hakkı sunar. seçtikleri dileği ise ne ol...