GECE
(bölüm şarkısı: Too Sweet)
Onu kolumun altına almıştım ve onun da bir kolunu ensemden atmıştım. Onu taşımaya çalışıyordum. Ama düşündüğümden zordu. Fazlasıyla sözde bir "big boy"du.
Artık nasıl dövülmüştü bilmiyorum ama o kadar süredir uyanmamıştı. Gelen taksiye onu da yerleştirdim ve nereye götüreceğimi bilemeyerek kendi evime götürme kararı aldım. Babamın bu akşam bir randevusu olmalıydı. Annemle birbirlerini pek severek evlenmemişler zaten. Öldüğü günden beridir de babam hep randevulara çıkar.
Geç geleceğine eminim. O yüzden o kadar sorun yapmadım. Düşüncelerle boğulmuşken evim çok uzak olmadığı için evime varmıştık. Yavaş yavaş ayılmaya başladığını fark ettim.
"eğer ayılıyorsan mümkünse kendin yürü." dedim ama konuşmaya hali yok gibiydi. Mecburi gene ben götürecektim.
Eve soktum ve salonda hemen girişte duran koltuğa onu attım. Kendim de karşısındaki koltuğa oturdum.
"hala konuşamıyor musun?" dedim.
Sırıttı. "ne konuşamaması? yol boyunca uyanıktım zaten. Sadece bana ilgiyle yaklaşman hoşuma gitti." dedi. Şok olmuştum ama belli etmedim.
"Tanrı cezanı verecek. Ama ondan önce senin cezanı benim vermemi istemiyorsan bana her şeyi anlatacaksın." dedim.
"tamam o zaman şöyle başlayalım. Her şey sensin-"
"bak sakın bana yürüme konumuz bu değil. Bunun zamanı bu da değil."
"Ha başka zaman olsa yürüyebilirim yani."
"yürüme desem yürümeyecek misin?"
"ah. Tamam haklısın yürüyeceğim. Ama ne yapabilirim? Çok güzelsin, taş gibisin, cesursun, ayrı bir auran var- tamam susmalıyım sanırım." Fazlasıyla kötü olan bakışlarımı fark etmişti.
"bence de." dedim.
"tamam peki gerçekten her şeyi anlatacağım." fırsat senin der gibi kafamı hareket ettirdim.
"ya bak babam küçükken beni evden kovdu. Her gün döverdi zaten. Türlü türlü işkence gördüm. Ama gene de her şeye rağmen böyle bir yakışıklı ortaya çıktı bak." dedi. Kafasını öne uzattı. En başta ona üzülmüştüm. Vicdanım sızlamıştı. Ama son cümle tekrardan sinirlenmeme sebep oldu.
"tamam. Pardon. Ben de bir annem olmadığı içi-"
"annen yok mu?" dedim heyecanla.
"ah bak bana acıma-"
"ah hayır! benim de annem yok. Küçükken hep bunun için zorbalanırdım. Ama dünyada benim gibi başka insanlar da varmış."
"hey baksana ne kadar ortak noktamız var." dedi ve gülümseye başladı. Bir anlık ben de ona gülümsedim. Ama sonra ne yaptığımı fark edip yüzümü eski haline getirdim.
"neyse. Benim de para kazanmam gerekiyordu. Bir çok bu tarz dizi izledim. En başta banka soydum ama o zamanın en saçma bankası olduğu için elimde çok az bir para kaldı. Sonra, lisede falan, insanları tehdit ederek onlardan para almaya başladım. Ama bir yerden sonra kimliğim tespit edildi. Ve şu an yirmi dört yaşındayım ve geçen günlerde İnstagram'ı kasıp kavuran yıllar öncesinden kalma bir cinayet haberi gördüm. Ve dedim ki bu "Son Dilek" manşetleri adı altında çıkan haberin bu gün de yaşanıyormuş gibi olmasını sağlayıp ölen insanların evini soymayayım." dedi.
"hmm ama az önce öğrendiğimiz kadarıyla bu yıllar öncesinde işlenmiş bir cinayet değil. Zaten bu gün de devam ediyor değil mi?"
"neden sadece olayı çözmeye çalışıyorsun ki? Yaptığım şey normal değil. Beni hiç yargılamıyorsun bile."
"evet yargılamıyorum. Hatta sana bir sorum var. Adın Halas Gurur mu?"
"evet? Sen bunu nereden biliyorsun?"
"Bir dönem babamın kafayı taktığı suçlulardansın. Ve hayır ben polis değilim. Babam polis emeklisi. Ama doğrusunu söylemek gerekirse ben senin lise zamanlarındaki fotoğraflarını biliyorum. Sen baya yakışıklılaşmışsın."
Otuz iki diş sırıtmaya başladı. "hayır yani o anlamda değil." diyerek toparlamaya çalıştım.
"açıklama yapmana gerek yok. Ben devamını anlatayım mı sen onu söyle." bir şey diyemedim. O bunun 'utandım ve evet diyemiyorum' demek olduğunu anladı ve anlatmaya devam etti.
"ama o kadını da öldüremedim zaten. İçeri bir anda sen girdin. Zaten yaparken içim de acımıştı. Ve ben dürüst artı cesaretli bir erkeğim. Sicilimden kaynaklı hiç kız arkadaşım olmadı. Ve zaten okuduğum lise saçma sapan bir yerdi. Düzgün kız yoktu. Hatta kızlar erkeklerden daha erkekti. Ve oradan içeriye sen girdiğinde iyi ki yüzümü görmüyordun ama salyam aktı resmen. Ben aşka inanmazdım. Ama o an ilk görüşte aşık oldum sana. Bir farklı hissettim. Aşka inanmayan bir insanın yürüme becerisi de olmazdı ama o an-"
"tamam yeter bence. Başka bir şey anlat bana olan aşkını değil."
"ben sadece seni anlatmak istiyorum ama."
Öylece kaldım. Ne diyeceğimi de bilemedim. 'Gece salak mısın kızım sen?'
"ama illa bir şey anlatılacaksa o adamla nasıl tanıştığımı anlatayım. Tekrar seni görmek için oraya gitmiştim. Çünkü saatlerce bakılmaya değer bir güzelliğin var. Ama neyse. İçeri girdiğim gibi bu adamla karşılaştım. Ve kafama bir tane geçirip beni dövemeye başladı. Ama öyle bir dövmek ki," kaslarını gösterdi "bu kaslar bile bir işe yaramadı. Öyle bir yumruktu. Beynimi uyuşturdu."
"ya niye gösteriyorsun?"
"neyi kaslarımı mı? Aman be ben öyle kaslıyım ki avuç içi kasım bile var benim."
"hıı." fazla umursamıştım.
"ama bak çok dayak yedim diyorum. Boşa mı dedim o kadar? Yaralarıma pansuman yok mu?"
"sen harbiden fazla film izlemişsin. Bana ne yaralarından. Git elini yüzünü yıka."
"of sen fazla umursuyorsun ama olayları. Bu kadar kafaya takma." dedi.
"sen onu bunu boş ver. Sen bu "Son Dilek" olayını merak ediyor musun?"
"sana dövüldüm diyorum. Tabii ki"
"tamam o zaman. Madem sicilin de geniş anlarsın böyle işlerden. E benim de babam polisti. Bana yardım etmek ister misin? Kim olduğunu çözelim şunun."
"bana uyar. Yani merak da ediyorum ama bunu kabul etmemin başka bir sebebi var."
"ben mi?" dedim göz devirdim. "sen yaralarına pansuman istiyordun değil mi?"
"ah evet..." dedi gene pis sırıtışını yaptı.
"öpülürse geçer mi?" dedim.
"ay herhalde geçer."
Elime koltuktan bir yastık aldım. Kafasına fırlattım. "al bak yastık öptü seni."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Dilek
Mystery / Thrillerkendisini tanrının görevlendirdiğini söyleyen, simsiyah giyinmiş, kapüşonlu ve kapüşonundan yüzü görünmeyen bir adam... tanrının seçtiğini söylediği insanlara son 3 gününün kaldığını söyleyip onlara bir dilek hakkı sunar. seçtikleri dileği ise ne ol...