17. BÖLÜM

9 5 25
                                    

AKER

Dışarıda yağmur çitiliyordu. Ve buna rağmen evin içi çok sıcaktı. Veya belki de bu Liyan için kalbimin yanıyor olmasından kaynaklanıyordur. "neden bunca zamandır çıkmadı karşıma?" diye sorguluyorum. Ama o kadar imkansızız ki şimdi karşıma çıktığına şükür ediyorum.

Onunla tanıştığımda sabah saatleriydi. Ama buna rağmen biz birbirimize sarılıp uyumak istemiştik. Ve uzun zamandır çekmediğim kadar derin bir uykuyu ben onun yanında tatmıştım. Saat sabah ondan, bir sonraki gün sabah yediye kadar onun kokusunu içime çekerek uyumuştum.

Dilimde tek bir şarkı dolanıyordu. "The Night We Met".

"I've been searching for a trail to follow again" (Tekrar takip edebileceğim bir yol arıyordum)

"Take me back to the night we met" (Beni tanıştığımız geceye götür)

"And then I can tell myself" (Ve sonrasında kendime söyleyebilirim)

"What the hell I'm supposed to do" (Ne yapmam gerektiğini)

"..."

"Not to ride along with you" (Seninle yola çıkmamayı)

Kendi kendime şarkıyı mırıldandım. Şarkı da biliyordu sanki her şeyi. Ama önemli miydi? Aramızda öyle bir elektrik vardı ki şimşekler çakıyordu. Şimdi doğru muydu bulutlara yağmur yağdırma demek?

Ben galiba çok aşık oluyordum bu kadına. Aramızda yedi yaş var. O kadar sordum ki ona emin misin diye. O benim küçük kızım. Küçük ama güçlü kızım. Neden bir üniversite kampüsünde tanışmadık ki diyorum bazen kendi kendime. Sonra fark ediyorum. Hayat bana kitapları onaysa mektupları uygun gördü. Ne üniversitesi.

Ben kitaplara o ise mektuplarına hapsetmişti ruhunu. Ama ruhumuzun karmaşası ilk birbirimize dokunmadan, benim kitaplarımın arasındaki onun mektupları gibiydi. Kendime bile anlatamıyordum bunu. Aklım alamıyordu. Biz birbirimizi tamamlamıştık.

Ateşle suyun birbirlerini söndürmeden bir araya gelmesinin örneğiydik. Ruhumun atomları bile onun için parçalara ayrılırdı.

Tüm bunları düşünüyorum tabii. Ama hayat bizim olmamızı istemiyor. Ona olan aşkımı düşünmemi bile istemiyor. Bu yüzden kapı çaldı. Hayat bir mesaj gönderdi. Veya da tanrı...

Evet o adam vardı. Kapımda. Tam karşımda. "hayır! Hayır git! Git! Bak içeride sevdiğim kadın uyuyor." dedim hem bağırmak istedim hem de Liyan uyanmasın diye fısıldamak.

"sen sevmekten ne anlarsın? Ayrıca benim onunla bir işim yok. Gerçi var ama bugün yok. Benim işim seninle."

"Karmen seni yakmıştı. Na- Nasıl olabiliyor da buraya gelebiliyorsun?" kekelemeye başlamıştım.

"Karmen mi? Beni yakmak mı?" burnundan güldü. "inan ki neyden bahsettiğini bilmiyorum. Belki rüyandadır. Rüyanda kötülerin iyileri alt ettiğini görmüş olabilirsin. Ama sadece rüya işte. Di mi? Tanrı sence kötülerin yaşamasına izin verir mi? Tanrı sence senin yaptıklarını unutur mu?"

"tanrı bu güne kadar herkese izin vermiş. Bir kız çocuğunu taciz eden sokakta elini kolunu sallaya sallaya gezmiş. Ev sahibinin bütün eşyalarını çalan bir hizmetçi hiç bir şey olmamış gibi o parayı harcamış. Zenginliğine zenginlik katmış. Ben miyim tek suçlu?"

"ah aptal... sence tanrı onların da cezasını kesmemi benden istememiş midir? sadece sana anlatmıyorum."

Yatak odasından Liyan seslendi.

"hadi o zaman zamanımız yok." dedi aceleci bir sesle.

"gelmiyorum ben." bir anlık göğsüm kabarmıştı. Çok feci kaşındığımın farkındaydım.

Son DilekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin