15. BÖLÜM

12 4 25
                                    

                                                                                          KARMEN

Kaç saat geçti bilmiyorum ama dün Liyan'la tanıştıktan sonra beni depo gibi görünen küçük evine bıraktı ve gitti. Burada uykusuz bir şekilde üç saat önce elime aldığım elmayı yemeye çalışıyorum. 

Kapı çaldı. "sonunda" diye homurdanarak kapıyı açtım. Kapıda kapüşonlu bir adam vardı. Ama nasıl olurdu? Onun buraya gelmesini hala engelleyememiş miydim?

"sen! Nasıl oluyor ha! Nasıl oluyor da hala ölmüyorsun! Seni yaktım! Hala buraya gelebiliyorsun! Ve sahtenin de sahtesisin! Seni tanrının göndermediği ortada!"

"kıskanma. Ne olacaktı ki?" yüzümü ekşittim. "benimle gelmen lazım."

"ah tamam o zaman. Hemen ayakkabılarımı giyiniyorum biraz bekleteceğim." dedim dalga geçmek için.

"tamam." dedi düz bir sesle.

"sen benimle dalga mı geçiyorsun!"

"ah tamam sen kendin gelmeyeceksen ben seni götürmesini biliyorum zaten. Aptallık ediyorsun. Zaten hiç günahın yokmuş gibi bir de bir tane daha eklemeye çalışıyorsun." dedi.

Kafama sert bir darbe aldım...

------------------------------------------------------

Gözlerimi açtım. O evdeydim.

"seni gram tanımıyorum tamam mı! Geçen gün seni yakmış olmam gerekirdi! Ama şimdi beni kaçırdın ve buraya getirdin! Sen kimsin ha! Kimse bunu yapmaz! Hele ki o kapüşonlu adamlar asla! Hangi filmde görülmüş!"

"sence ben burada film mi çeviriyorum! Bir kere film çevireceğim! O da sen ölürken olacak! Bütün hayatını, bütün yaşanmışlıklarını, bütün anılarını bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçireceğim!"

"beni öldürecek misin!"

Burnundan güldüğünü duydum. Yüzünü göremiyordum belki ama aldığı keyfi iliklerime kadar hissedebiliyordum. Ve bu bana nasıl öleceğimi hissettirebiliyordu.

Eline iyi bir tabanca aldı. "acaba seni acılı mı öldürsem?"

"ah hayır yapma! Lütfen yapma! Hayatımda ilk defa birine yalvarıyorum ama yapma! Hem kimsin ki se-" dedim kapüşonunu kaldırabilmek için öne doğru yeltenmiştim ama yeni fark ettim. Ellerim ve ayaklarım oturduğum sandalyeye bağlıydı.

"sen ne tür bir canisin! Zaten beni öldüreceksin! Zaten kaçışım yok! Bir de beni bağladın mı! Amacın ne! Benden neden nefret ediyorsun! Senden bir dilek bile dilemedim!"

"tamam bu bir şeyi değiştirmez. Üç günün vardı. Bir dilek dilemedin. Artı beni yakmaya çalıştın lan sen! Daha ne olsun!"

"Ya bak tekrar soruyorum! Amacın ne! Ünlü mü olmak istiyorsun! Ellerim ülkenin her yerine uzanır! Her türlü gazetede çıkarsın! Hatta sana para bile veririm!"

"para mı!" dedi ve çok içten bir kahkaha patlattı. "para falan istediğim yok ama lütfen şunun cevabını bana verir misin? Tam olarak parayı nerenden çıkaracaksın? Lan senin paran falan yok! Senin annen buraya gelip paranız olmadığı için babanın ölmesini diledi lan!"

"zaten ben de onu diyorum ya! Gerekirse babamı bile öldürürüm! Benim için bir değeri yok zaten! Vücut parçalarını satarım!"

"işte bu yüzden ölmeyi hak ediyorsun sen."

silahı kafama dayadı. "kimse beni duymaz burada biliyorum ama... imdat! Yardım edin! Suçsuz yere öldürülmeye çalışıyorum!" diye bağırmaya başladım. Fakat o durmadı. Beni susturmaya da çalışmadı. Tetiğe bastı.

Öleceğimi bilerek gözlerimi kapatmıştım. Ama hayır. Silah sesini duydum hatta iliklerimde hissettim. Fakat ölmedim.

"ne yapıyorsun lan sen! Manyak herif!" kafamı çevirdim ve onunla göz göze geldim...

                                                                                 GECE

Polis emeklisi babamın eskisi dosyalarını kurcalamıştım. Ve yıllardır yapılan büyük bir cinayetle ilgili, kendisinin bir tarikat olabileceği ve insanların öldürülebileceği yazıyordu, araştırma yapmak istemiştim. Evet dava kapanmıştı. Ama merakıma dur diyemedim. Cinayetin işlendiği evin adresini buldum. Babamın yıllar öncesinden kalma çalıştığından şüphe ettiğim tabancasını aldım. Ve eve bakmaya gittim.

Genetik mühendisiyim. Yani mühendisiydin. İşten atıldım ve bir daha iş bulamadım. Ama insanlar hakkında çok fazla bilgim vardır. İnsan biyolojisinde de öyle. Yıllar öncesinde işlenmiş bir cinayetten kalıntılar bulursam bir şeyler çözebileceğime inanıyorum. 

Gerçi ben bir çok şeye inanırım. Shifting'e bile. Hatta denerim de. Bir şeyler olmayacak olsa da sırf meraktan atlarım her işe. Araştırma yaparım bir bilgim olsun isterim. Ama benim için zamanı iyi değerlendirme yöntemi. Kendimi biliyorum en azından.

Sonunda o evi buldum. Evin yolunda ilerlerken de kulağımdaki kulaklığı çıkarmadım. Son ses "Empathy" dinliyordum. Ve beni havaya da sokmuştu. Fakat son ses dinlememe rağmen bağırma sesleri duymaya başladım. Kulaklığımın tekini çıkardım. Teki hala kulağımdaydı.

Cebimdeki tabancaya sarıldım. Nasıl bir cesaretti bilmiyorum ama çalıştığından bile şüpheli olduğum o tabancayla evin içine daldım. 

Bir kadın vardı sandalyeye bağlı. Ve bir de kapüşonlu, yüzü görünmeyen bir adam vardı. Kadının başına bir silah dayamıştı. Girdiğimi bile fark etmemişlerdi. Adam tam kadını vuracakken bir şeyler yapmam gerektiğini fark ettim. 

Silahımı havaya ateşledim. Gerçekten de çalışmıştı. Kulağımda çalan o şarkıyla, ikisinin de(her ne kadar adamın yüzünü göremesem de) korkmuş bakışlarıyla, ve elimdeki tabancayla kendimi babamın gençliği gibi hissettim. İşte şimdi kendimi sevmeye başlamıştım.

"ne yapıyorsun lan sen! Manyak herif!" diye bağırdım. Ve sandalyedeki kadınla göz göze geldim. 

Son DilekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin