22. BÖLÜM

5 1 24
                                    

                                                                                            GECE

Önceden yaptığım domates çorbasını kızın önüne koydum. Uzun bir süredir yemek yemediği belliydi. Gözlerini kapatarak ve tadını çıkararak içiyordu çorbayı. Babam ben çıktıktan hemen sonra evden çıkmış olmalıydı. Bu gün market alışverişi günümüzdü. Onu hallediyor olmalıydı. Kız hızlı hızlı çorbayı içti ve bitirdi.

"bir tabak daha ister misin? İstersen daha var. Verebilirim."

"ah hayır gerek yok ama tanrı senden razı olsun. Bu soğuk günde içimi ısıttın." Aslında hava soğuk değildi. "tamam tamam. Verdiğim sözü tutacağım. Sana kendimi anlatayım." dedi. Merakla bekledim.

"ismim Lina. Anlamı hurma fidesi demek. Neden böyle anlamı olan bir isim koydular bilmiyorum. Yüksek ihtimalle akıllarına ilk ne geldiyse koyup gittiler işte. Annem ve babamı en son dört yaşımda gördüm. Benim için hatırlaması biraz zordu. Annem beni severdi aslında. Ama babam kimseyi sevmezdi. En çok da kendini. Bu yüzden kendine öfkelenir gelir anneme zarar verirdi. Hep bana da zarar vermeye çalışırdı. Ama annem izin vermezdi. Babam da en son benim izlerimi taşımayacaksa benim olmasının da bir anlamı yok dedi. Annemi ikna etti. Beni yetimhaneye bıraktılar. Ama oranın da babamdan farkı yoktu. Oradaki insanlarda kendi hayatlarından dolayı kendilerini sevmedikleri için birbirlerine sataşırlardı. Ben de altı yıl dayandım. En son da bir çocuk geldi yetimhaneye. Biraz bir şeyler hissettim ona karşı. O da bana. En sonunda buradan kurtulup yıllar sonra da tekrar birbirimizi bulma sözü verdik. Beraber kaçtık oradan. Ama bulamadık bir daha birbirimizi. Onun yurt dışına kaçtığıyla ilgili bir şeyler duydum. Ama hayır, bence hayır. O bana o kadar söz verdikten sonra benden bu kadar uzağa gitmiş olamaz." dedi.

"benim babam eski polis. İstersen sana yardım eder ve onu bulabilirim."

"hayır bulamazsın. Adını bilmiyorum. Yüzü de değişmiştir. Ben şu an on altı yaşındayım. O da on yedi. Yüzü eminim ki çok değişmiştir."

"ah peki... Bu kadar mı hikayen?"

"aslında bir şey daha var. Ama bunu anlatmaya cesaretim yok." dedi korku dolu bir sesle. Burnunu çekti.

"korkma. Kimseye söyleyemediğim çok şey var. Senin sırrını da mezara kadar taşırım." 

Öyle değil miydi hep? Ailen mükemmel olsa bile bazen öyle zamanlar gelirdi ki insanın bazı şeyleri kendinden bile gizlemesi gerekirdi.

"be- ben küçükken tacize uğradım. On yaşındayken ilk kaçtığım gün. İlk uyuşturucumu bana içiren adam tarafından..."

İşte bunu hiç beklememiştim. Şoka girmiştim. Ama bunu ona yansıtırsam daha kötü olurdu. Başım dönmüştü. Ama hiç bir şey yokmuş gibi davranıp "adamı hatırlıyor musun?" diye sordum. Fakat sesim titremişti.

"Haluk? Ah yok Haluk değil. Ama benziyor."

O  sırada kapı çaldı. Bacaklarım titriyordu ayağa kalktığımda. Hızlıca kapıya gittim. Kapıyı açtım. Halas gelmişti.

"Ah!" diye bağırdı küçük kız.

"ne oldu iyi misin?" dedim.

"Haluk değildi. Halas'tı!" dedi. Tek eliyle ağzını kapattı. Gözlerini kocaman açmıştı. Parmağıyla Halas'ı gösterdi. "O yaptı!"

Son DilekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin